- 783 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
KUTSAL GÜÇ SEVGİ
Ben dokuz bucuk yaşındayım. Annem babam çalışıyor hafta sonları bile çünkü beraber kâffe işletiyor ve çok geç saatlerde evde oluyorlardı. Geldiklerinde ben uyumuş oluyordum O kadar yalnızım ki anlatamam sizlere.
Onların çalıştığı ortamda okul sonrası kalmamda olanaksızdı. Mecburen eve geliyordum babaannemin yanına. Kendime hâkim olamıyor her şeyi kırıp dökesim geliyor bundan dolayı adımda yaramaza çıkmıştı. Babaannem ve dedem huzursuz oluyordu. Sık sık kavga ediyorlardı benim yüzümden birisi bana kızınca diğeri kanatların altına alıyordu. Çekilmez biri olduğumu biliyor ama bende eksik olan şeyin ne olduğun çözemiyordum her nedense
Sanırım annem ve babam mutsuzluğum his etiler, konuşurlarken duydum.
Babam anneme bu çocuk bizim sevgimizden mahrum büyüyor bir şeyler yapmalıyız dedi.
Sadece kırıyor döküyor dikkat çekmek içinde elinden geleni yapıyor iyi bir davranış değil bu dedi. Nitekim hırçın bir çocuk olmak biraz beni rahatlatıyor gibi gelse de aslında benim içimde kocaman bir sevgi yumağının varlığını cümlelere dökemiyordum. Tek sorun bu Beton duvarların arasına sıkışmış bedenim ne kadar dürüst ola bilir ki hiç yanımda olmayan anne babaya karşı öyle değil mi?
Yaz tatili yaklaştı son haftamız idi okulda. Benim için zor bir süreç başlamıştı bütün gün evde olacağım korkusu çoktan sarmıştı yüreğimi. Gündüz gökyüzündeki boşluğu gecede yıldız ve ayın beraberliğine eşlik edeceğimin kesin kanaatinde iken. Babam bu yaz tatilini Rize’de ki halana gideceksin haberini bana verdi. Bense çok sevindim.
Çünkü farklı bir eğlence olacak zamanım güzel geçecek mutluğunu yaşıyordum.
Yolculuğa hazırdım topladım kırık oyuncaklarımın arasında ki sağlam oyuncakları valizin gözüne koydum her şeyim tamamdı sabah yola çıkmak için.
Köyünde nasıl bir yer olduğunu düşüncelerimde sahneleyip duruyordum. Ayrıca halamın oğlu kerem hemen hemen benlen yaşıtmış. Oda güzel yani arkadaşımda var tatil boyunca. Sevincim bine katlandı
Otobüs İstanbul’dan yolcularını otogarda alırken babamın vedalaşmak için bana sıkıca sarılması çok etkilemişti beni yol boyunca onları ne kadar çok sevdiğimi düşündüm durdum havanın yavaş yavaş karaması binlerce ışık topu misali geçtiğimiz her yerde. İnanlımız haz alıyordum otobüsün penceresinde şehrin ışıklarını izlerken.
Ne zaman uyduğumu bilmiyor birde dedemin ses ile uyandım
“Hadi kalk oğlum geldik memleketimize” gözlerim ovuştura ovuştura açtım. Çok güzel modern bir kente gelmiştim burası Rize benim baba yurdum hep dinlerdim dedemden ve şimdi buradayım ben hayran bakışlarımla her köşesini izliyor seviyordum
Denizi masmavi idi. Sahili, yeşil doğası, yaşam alanları denizi kucaklamış gibi duruyordu. Hayranlığımı kelimeler dökmem içinde az daha havasın solumam gerektiğini düşündüm doğrusu. Sadece yolculuğun verdiği yorgunlukla bakışlarımla ifade ediyordum sevgimi ve hayranlığımı bu İnanlımız güzeldi.
Bizim daha köyümüze varmamız için bir saat yolumuz varmış. Gitmek için bir arabaya daha binecekmişiz öyle dedi dedem.
Çok zaman geçmeden kırmızı bir minübüs geldi bizleri aldı yola çıktık. Her yer yeşil ve gökyüzü hafif bulutlu çok yağmur yağarmış burada ormanların bu kadar yeşil olmasından da beli gayet hoş bence yağmurun sevgisi ormanla büyük bir aşka dönüşmüş
TV başında merakla izlediğim canlı bir belgeseldi gördüğüm her şey canlı bir tanıktım bu güzelliğe çekiminde ben yapıyormuşum gibi his eti ne yalan şöyleyim.
Ve şehir merkezinden ayrıldıkça yollar darılıyor gittikçe yüksekliğe ulaşıyoruz yani zirvedeyim şu an ben evet doğanın içinde çok mutluyum. keyifime diyecek yoktu
Birden araba ani bir frenle durdu telaşlandık hepimiz ne oldu diye. Şoför amca hızlıca indi. Dizlerin üzerine çöktü ama ben göremiyorum ne olduğunu sadece Arabada kilerinin sesleri birbirine karıştı. Bir sussalar anlayacağız da olup biteni de hani nerde?
Ve inmek için izin istedim dedemden “ tamam git oğlum aman dikkat et nasıl olsa buranın acemisisin uzaklaşma arabadan dedi.”
Ve dışarı çıktım soğuk bir hava ciğerlerimle buluştu ilk anda. Bakışlarım yerdeki kana ilişti
Yerde bir küçük tavşan yaralanmış şoför amca ilk yardım yapıyordu ve ayağı kırılmış sanırım. Onu orda bıkamazdık çünkü başka bir hayvana da yem olacağını söyledi şoför amca. Ben ilk başta çok korktum dokunamadım tavşana ama dedem aldı kucağına yola devam etik.
En nihayetinde vardık köye. Halam bizi sevinçle karşıladı tavşanı görünce sormadan edemedi “hayrola bana şehirde tavşan mı? Getirdiniz dedi ve güldü.” Bizi olup biteni anlattık.
Havanın bize verdiği rahatlık erkenden de yatmamızı sağladı. Sabah erkenden tavşana bahçede yer yaptı eniştem iyileşene kadar konuk olacağını söyledi.
Günlerim güzel geçiyordu köyde ama yağmur hiç dinmiyordu. Birde rüzgâr esiyordu ki sormayın. Her tarafı sel götürüyordu. Halam ise ektiği karalâhanalarını düşünüyordu yağmur yapraklarına zarar verecekmiş o yüzden bize sarma yapamamaktan hayıflanıyordu.
Ektiği sebzelerle konuşuyor ve öpüyordu onları. Bana çok farklı gelmişti manavda aldığımız sebze ve meyvelerden ayrı bir güzelliği vardı. Asıl neden halamın sevgisi ile büyüyorlardı tüm bitkiler
Çünkü burada her şey üç sevgide bitiyordu insan doğa ve hayvanlar. Kutsal bir güç birbirlerine taparcasına bağlamıştı. Ben şehrin duldasında sadece kendimi mutsuz kıllarken oysa burada neler varmışta haberim yokmuş. Her yaz buraya geleceğim artık kesinleşti… Çok sevdim köy yaşantısını sevginin merhametle birleştiği şeyler görmüştüm burada
Köyden ayrılırken tavşanı doğanın bağıran kendi ellerimle saldım
Ha! Karalâhanaları bolca yedim. Ben doğa insan ve bitki sevgisini öğrenen bir çocuk olarak özlemimi seneye saklayıp Rize’den ayrıldım……………