- 820 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Çanaktutan Zevatlar
Çanakkale zaferi,dünyanın en kanlı savaşlarından. Onlarca millet, kandıran ve kandırılanlar dahil yüzbinlerce asker. O günün şartlarına gören en son teknoloji silah ve mühimmatla donatılmış ölüm kusan ruhsuzlar ordusu.Karşılarında ayağında ayakkabısı olmayan,sırtında paramparça olmuş askeri kıyafetini paylaşarak giyen bir ordu.Silah desen son derece eski,mühimmat sınırlı sayıda.Lakin tek fark var inanç.Başlarındaki komutan Mustafa Kemal ve onun kadar cesur diğer komutanlar.Binlerce mermi havada çarpışyor,şehit Mehmetçik ile kandırlmış müslüman Hasan haybeye ölüyor. O dönemleri anlatan müthiş bir kalem ve bilge bir adam. Tüm Anadolu’yu gezerek camilerde savaşın ve vatan savunmasının önemini canı pahasına vaaz vaaz dillendiren Mehmet Akif Ersoy.O savaşı anlatan "Çanakkale Şehitlerine" atfedilmiş şiiri...
Türk Edebiyatının şüphesiz en baş Şaheserlerinden...Günümüzde ise bizi içten yıkmaya çalışan o dönemin hainlerin devamı dış mihraklar ve onun içerideki yandaşlarını anlatan olayları bu güzel şiire sığınarak nazire yapalım diye düşündük. Hoşgörünüze sığınarak...
Çanaktutan Zevatlara
Şu gırtlak harbi nedir? Var mı ki dünyâda eşi?
En godaman patronların doluyor cukka cebi
-Ankara dan yol bularak geçmek için Anadolu’ya-
Kaç müteahhitle sarılmış etrafı çok doluya
Ne hayâsızca teklifler ki gözleri hep kapalı!
Nerde-gösterdiği belli olmayan o kaseti yapalı
Yedirir-içirir, gezdirir memuru, o sırtlan kümesi,
Varsa gelsin, eşi dostu akrabası, yâhud sülalesi!
Eski dostlar, yeni dostlar, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi paralar, milyonlar üçer beşer
Yedi arabası haspamın duruyor garajında,
Mercedesiyle beraber bakıyorsun: BMV yanında!
Gacılar başka, lisanlar, deriler rengârenk:
Sâde bir hâdise var ortada: şehvetler denk.
Kimi rus, kimi japon, kimi bilmem ne belâ...
Hani, zampara ya züldür bu rezil istilâ!
Ah o yirmi birinci asır yok mu, o mahlûk-i asil,
Ne kadar gözdesi mevcûd ise hakkıyla, kefil,
Kussun yediği haramları çık söyle karşısına;
Döksün karnındaki felleri hayâsızcasına.
Maske yırtılmasa hâlâ bize âfetti o yüz...
Medeniyyet denilen kahbe, hakikat, yüzsüz.
Sonra mel’undaki yüzsüzlük müvekkel esbâb,
Öyle müdhiş ki: Eder her biri bir mülkü harâb.
Öteden ihaleler parçalıyor âfâkı;
Beriden gelen gidenler saldırıyor gör nifakı ;
Kaset şimşekleri kayıttan çıkıp söndürür ocakları;
Sonra çamur misali tutmazsa temizlesin çocukları
Meclisin içinde cin gibi onlarca ağam,
Alınan her ihalenin bıraktığı: Yüzlerce avam.
Para indirmede eller, senet püskürmede çiyanlar;
O ne müdhiş kavgadır: atılır birbirine iftiralar yalanlar;...
Kafa, göz, gövde, bacak, kol, çene, parmak, el, ayak,
Attılar meclis içinde birbirine, sağnak sağnak.
Saçıyor etrafa bürünmüş de o nâmerd eller,
Yıldırım yaylımı tûfanlar, alevden seller.
Veriyor paraları, doldurmuş da açık torbaya ,
Sürü halinde gezerken rastlarsın o zorbaya
Alemler de daha sık, tabancanla yağsın mermiler...
Kahraman millet seyret ki bu hallere güler!
Ne küçük zamlar ister, ne siner hasmından;
Aldıkça doymaz, durdurmaz göğsündeki yok iman?
Hangi kuvvet onu, hâşâ, edecek kahrına râm?
Çünkü te’sis-i İlahi o metin istihkâm.
Sarılır, sarmalar suçları temizler mahkemeler,
Beşerin azmini tevkif edemez sun’-i beşer;
Bu şerefsizlere Hudâ’m etsin acilinden kahır,
O benim malım mülküm, onu yedirmem dedi zahir
Zalim’in nesli...diyordum ya...nesilmiş gerçek:
İşte yedirmedi fakire çaldığını yedirmeyecek.
Şahit olun dostlar, bir baksana, dağlar, taşlar...
O, makam olmasa, iliklenmez düğme, eğilmez başlar,
Sarılıp çarşaflara arsızca !, uzanmış yatıyor,
Bu şerefsizler uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!
Ey, bu toprakları peşkeş çeken hainler
Sana engel olacağım,bağırsan da kim dinler
Ne Küçüksün ki canın istemiyor tevhidi...
Bedr’in arslanları da,senin gibilerle savaşta idi .
Sana dar gelmeyecek kıyafeti kimler alsın?
’Giyelim gel beraber ’ desem, duymazsın
İndira gandi ettiğin onlarca kaset ve kitâb...
Seni ancak ebediyyetler eder istiâb.
’Bu, taşındığın evdir’ diyerek villayı çal başına;
Yinede doymam deyip istersin para aşkına ;
Sonra gök delenler dikersin, hazine malına ,
Kimseye kalmadı; sana da kalmaz bil ki yarına
Mor renkli siteler, bahçeler karton pier tavan,
Yedi sahilli sayfiyeler ,oteller oradan;
Sen bu âvizenin altında, doymazsın malına,
Uzanırken, gece mehtap’ı istersin yanına,
Tahsildar gibi paraları top top ciro etsen;
Gündüz bir başka gece bir başka eğlensen;
Dinlenen şaraplar, akşamları gelsin yanına ...
Yine çok şey istersin kelli felli hâtırana.
Sen ki, son ehl-i keyiftin artırdın servetini ,
Şarkın en sevgili müteahhidi, alma millet nefretini
Kızmış Arslan gibi saldırırsın ortalığa...
Sen ki,etrafı kuşatmış, karışıyorsun kalabalığa,
O altın çemberi göğsüne takar sosyete karın;
Sen ki, rûhunla beraber satarsın vatanın;
Sen ki, a’sâra gömülsen taşacaksın...Heyhât,
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey zalim oğlu zalim, yeter artık yediğin herzeler,
Sana âğûşunu açmış yola gel diyor Peygamber.
Selam ve muhabbetlerimle
YORUMLAR
İbrahim kardeşim sizin gibi vatanım kokan insanların Allahım sayısını artırsın tek dileğim odur.Saygılar