- 652 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Aç Yüreğinin Peçelerini
Senin sesin değdikçe yüreğime, taşlar düşer içimden
Senin sevdan okşadıkça ellerimi, gecelere sarılırım ben
Isıtır gülüşlerin içimin buzlu kıtalarını, yeşillenir ovalarım
Bir sevda şiiri yazdım sana bin bir çeşittir şimdi sofralarım.
Yaşamaksa, işte bu-dur diyen biz, yaşama sarılmakla aynı hassasiyeti göstermeden nasıl mutlu olabiliriz. Ellerimi yüzüme kapattığımda, ya da yanağıma dayadığımda bir seni düşünüyorsam, bir senin için nefes alıp veriyorsam, tuşlara her bastığımda adını yazmak istiyorsam, rengarenk bir ışık demetine yürümek istiyorsam, kim yargılayabilir beni?
Oysa sen, içeri girmemek, içime girmemek için direndikçe şarkımız iter bizi sonsuzluğa, iter bilinmez diyarlara. Seni düşündükçe taşlar kopar yüreğimden. Seni düşündükçe bir gürz parça parça eder can evimi. Ve sesin ulaşınca ülkeme çocuklar gibi olurum. Öfkelerim biter, gizli bir aşkın kapısını aralarsın ellerinle. Gülüşlerin içimi ısıtır, kurgusu bitmemiş şiirlerim girer düşlerine.
Seni sevince ben, içim sıcacık oldu. Merhaban yeşillendirdi solgun bahçelerimi. Aşk sanılan binlerce ilişkide benlik savaşları yaşanır bir tanem. Sevenlerin tanrıdan tek ve ilk dileğidir kavuşmak. Yürünen yollar taşlı, engelli olsa da hiç fark etmez denilir. Oysa, bedeli ne olursa olsun, insan önce kendisi olmalıdır ve isteklerini ona göre sıralamalıdır. Sevgi, ancak aşkı onaylar, ona yürümek de zordur. Yürek hazırlıklı ise yürümeye, gecelerce yürünür. Ve oraya, yani aşk’a varıldığında ise en güç an yaşanır. Aşk’tan ötesi çok zordur. Önemli olanı ondan sonrasıdır. Tanrıya atılan bir adımdır o. Ve gerçek sınav oraya yürünmekle verilir. Suskunlukların yer bitirir beni. Sen suskun kalınca kuşlar konmaz yüreğime, çıkarım dağların en yücelerine.
Ben ki, yörüngemi sana çeviriyorum yalnızlık karası gecelerde. Ama yansıman gelmeyince geri dönüyorum. Oysa, aşkı yaşamdan damıtarak yaşıyoruz ve öğreniyoruz değil mi? Her gün, her saat ve her dakika çoğalırken ben sende, bu düğümün çözülmesi, içimizdeki hükümlülüğün bitmesi, en azından bitmesini ummakla ne kadar aldandığımızı koyarız soframıza.
Aşk onun için beklemektir. Ve sen tut ellerimden ve aç yüreğinin peçelerini. Bu şiirin içinde, ’Seni seviyorum’ sözcükleri olmayacak asla. Bu yazının içinde duvarlara yazılan sözler olacak inadına. Okudukça sevgime, yürüdükçe yüreğime değeceksin. Ben seni yazdıkça kendim kalmak için direnmeyeceğim. Ve ben seni anlattıkça kendim olmaktan kaçacağım. Sana her yalvarışımda, olmazlar’ çemberini çevirecek yüreğim. Seni sevdiğimi her gizlediğimde hiçbir şey geçmeyecekse elime, her seviyorum dediğimde yıldızlar değecek saçlarına. O yıldızların ayininde, ay çatlayacak binbir yerinden ve küsecek evrene. Ve biz o küskün evrenden hiç bilinmeyen, hiç söylenmeyen sözcükler indireceğiz yüreklere.
Bu savruk anlarımda, bu hüzün ihtilallerimde çekseydin ipimi, beni düşündüğünü anlayacak ve ben atacaktım tekmeyi sehpaya. Bunun için durduk yerde seni biriktiriyorum cebimde. Bunun için bütün adımlarımı ülkene, bütün nefesimi içimdeki buzulları eritmeye harcıyorum. Sevgi imparatorluğunun kapıları da açılacak bir gün. Senin için sen, kendim için sen olacağım. Ağrılarını bastırarak sarılacaksın sarılışlarıma. Yüreğim yüreğine dönük, yangınların tutuşturacak birbirimizi. Korkuların anlamsız kalacak, solgun duruşların yeşil bahçelerimde filizlere duracak.
Gel dediysem sana, sorgusuzdu beklemelerim. Gördüğümüz bir rüyaydı belki, ama mağrurdu. İçimizin tütsüleri turkuvaz geceler gibi yalın ve yakamozların serenadıydı denizlerimizdeki yansıma. Biz ki, nasırlardan değişime uğramış yüreğimizi ellerimize, rüzgarın çatlattığı ellerimizi birbirine değdirmedikçe ısınamayacağız asla. Yüreğimi okşadıkça, yüreğime dokundukça aşk da elbet tutacaktır sözcüklerimizi.
Sen gelene kadar kollarım açık, pencerem sonuna kadar aralı olacak. Sen gelene kadar yüreğimin titremelerine de aldırmam. Pencereme konan her serçeyi sen diye severim. Okşarım soğuktan üşümüş tüylerini, öperim minik gagalarından sevgiyle. Konuşurum onunla ve sorarım; ‘ne getirdin bana uzak diyarlardan’ diye. Minicik yüreğindeki sevgiyi tartarım sabırla. Çünkü; sevgiyim ben, katran karası gecelerde. Sevgiyim, kırılgan sevdalar zemherisinde. Bu yüzden her mevsim sonu ağlarım ve her olmaz sevdamı uğurlarım bilinmezliklere.
Bir gün, beklenmedik bir biçimde düşerim soğuk taşlı kaldırımlara. Suya, duvarlara yazdığım bütün sözcüklerime bir daha sarılmam. Asla bitirilemeyecek bir aşk’ın literatürlerinde şimdi seni anlatıyorum ben. Onlar ki, kimi Aral, kimi Fırat olurlar bir gün. Sonu belirsiz bir menzilin eşiğindeyim, başka seçeneği olmayan. Sorgusuz teslim olmuşken ben sana, sen bilemediğim gerçeklerde gizleniyorsun inadına.
Azaldıkça çoğalınan bir sevginin damıtılmasından biriken bir şıradır seni sevmek. Ben böylesine nice karanlık sorularla geldim sana. Hayat, beğenmediğin bir film sahnesine sövmektir biraz da.Bir kedinin tırnaklarıyla bedenini okşamasına benzer.Hayali duruşlarla sevişirsin umarsız karanlıklarda.Kadehler uyuşturmaz beynini, ağlarsın. Her sevişmende eksik kalırsın, her inleyişte büyürsün ve gökyüzüne çıkarsın. Sonra tenime sokulursun. Dört duvar olursun üzerime kapanırsın.
Birazdan gözlerin düşer, sarılır gecelerime. Ardından sözcüklerim yuvarlanır bir göktaşı gibi yüreğine, kaldıramazsın, ağlarsın. Ağırdır benim sevdalarım, taşıyamaz, yıkılırsın. Ovalarım uçsuzdur, aşamazsın. Günlerdir senin için nefes alan bu beden, senin için ağlayan bu yürek unutulan bir türkünün sözleri olur. İstersen, yalanlardan kurduğum tuzaklarla ülkende bir bezirgan, aşkının labirentlerinde bir av olurum ben.
Selahattin Yetgin