- 1223 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BİR TAŞLAMA USTASI-AŞIK SANCAK (zekeriya çavuşoğlu)
Yaşam teğet geçmişti ona.Sıkıntılar,darlık ve bunalım yoldaşı olmuş.Davetsiz misafir örneği buyur etmiş yüreğine tüm yangınları.
Yük ağır,yük bitirici…Yavaş yavaş tükendiğini duyumsamış.Savaşmadan bırakmak istememiş kaleleri; ama düşman öylesine çetin,öylesine gaddar ve yıpratıcı ki,ağzım,gözüm demeye kalmadan Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde bulmuş kendini…Bu olay bir dönüm noktası olmuş onun için.Yaşamı bir başka lezzetle tadımlamaya başlamış,bir başka gözlükle görmeye başlamış dünyanın ateşli hüzünlerini,rengarenk çiçekli cennet bahçelerini…Artık suskun kalmayacaktı dünyanın gidişine,içine atmayacaktı tüm eğriliklerin ,tüm yanlışlıkların acılı ağularını…Dili kılıçtan keskin,sözü ok gibi can alıcıydı; sazı dosttu,yarendi…
Düşündüm de yazmak benim içinde vazgeçilmez bir terapi biçimi değil miydi? Ben de aklımı kaçırmamak için kalemime sarılıp içimi doya doya boşaltmıyor muydum çilekeş kağıtlara ?..Hak verdim Aşık Sancak’a.
Sanat içerikli programlar yapan bir kafede tanıştık ilk kez. “Aşık Erdemli’yi usta bildim ben de çırağıyım,saz elde söz dilde bakalım yol bizi nereye kadar götürür. “ demişti.
Kısa zamanda yeniledi kendini. Şiire bir daldı,pir daldı.Her gün ışıldadı yıldız yıldız,kağıtlara nakış oldu dizeler. Aşık Erdemli’yle yol olup yoldaş oldular.Şiirlerde yarıştılar,atışmalarda sözün bilek güreşini yaptılar.Yetenek varsa meydan sanatçısını yaratır ya,yavaş yavaş istim tutup olgunlaştı.Zamanla ölçüp biçerek attığı taşların okkası arttı, baş,göz yarar hale geldi.Yavaş yavaş ciddiye alınmaya başladı.Hangi çiçek göze değer de yürek hoplatmaz ? Göze değdi,akla değdi,yüreğe değdi Aşık Sancak…Zaman şimdi ona “ Taşlama Ustası “ ünvanını verdi…
O şimdi Kazak Abdalların,Kaygusuz Abdalların ,Seyranilerin ve Aşık Mahzunilerin yolunu yol bilmiş usta bir ozan…
Kalemi sivri,dili keskin,hani “nalına da,mıhına da…”derler ya,işte öylesine.Eğriye,büğrüye,zigzaglı gidişe tahammülü yok.Sarılıyor kaleme,dokunuyor sazın tellerine. Siyasete mi öfkelendi,siyasetçide zigzag mı gördü,yolu yordamı tınmayan mı gördü vay geldi haline.
Ülkeyi teslim edip riyakara,kalleşe
Alkışlarla kondurduk bizler onu beleşe
Baksana altmış yılda leşe döndüler leşe
Ne kokmayan bir balık ne de tuzumuz kaldı
Kaşıkçı keserini bir terazi ettiler
Vurguncu,soyguncuyu hep arazi ettiler
Ölümü göstererek bizi razı ettiler
Ne hastalık ne maraz ne de sızımız kaldı
İnandıkça partala hayale dalıyoruz
Ülkemiz yola çıktı biz de el sallıyoruz
Dünkü uşağımızın altını alıyoruz
Ne temiz bir elimiz ne de bezimiz kaldı
Başımıza yıkarken bütün dünya alemi
İnsafına bıraktık ülkemi sülalemi
Amerika yaz dedi biz de aldık kalemi
Ne akıl ne fikrimiz ne de tezimiz kaldı
Bunlar belli yerlere ödemek için diyet
Bu halka çektiriyor bak binlerce eziyet
Gerisini hiç sorma işte böyle vaziyet
Ne çıkılacak toplum ne de yüzümüz kaldı
Sancak der ki kesemem,değil Aydın havası
Kanla yoğrulmuş toprak,al bayrağın davası
Dinlerken NUTUK diye “Sait Molla “fetvası
Ne Ulu Önder’imiz ne de izimiz kaldı.
Sonra oturup mutluluklar devşirir geçmişlerden ,dönüverir o temiz, tertemiz çocukluk hayallerine…Çocuk olmak,o şiirsel,o pespembe düşlerle süslü dünyayı yeniden yaşamak ister. Ne zaman bunalsa,ne zaman dara düşse yaptığı hep bu değil midir ?
Benim çocukluğum bir şaheserdi
Sırtımı babama dayar gezerdim
Ne usanma bilir ne de küserdi
Onun gençliğine kıyar gezerdim
Sanki moda idi kirden paslanma
O zaman yok idi böyle süslenme
Ne demek dengeli nedir beslenme
Malez,tirma,turşu doyar gezerdim
Bir gün gelecektir diyerek sonu
Düştükçe yukarı çekerdim onu
Pantolonum idi babamın donu
Dalga geçenleri duyar gezerdim
İstemesem bile ben ondan mama
Söylediğim gibi baktım babama
Kıymalı yumurta isterdim amma
Mideye pırasa koyar gezerdim
Neler yaşamışım daha bu ne ki
Size biraz tuhaf gelecek belki
Bir çift çarık vardı,ağabey iki
Onu vardiyalı giyer gezerdim
Aşık SANCAK oldum sanman övdüler
“Yiğit kamçısıyla “ her an dövdüler
Doğru dedim dokuz köyden kovdular
Bu nedenle diyar diyar gezerdim.
Bu toprağa ,onun insanına ve onun paha biçilmez zenginlikteki kültürüne ölesiye vurgundur.Binlerce yıl öteden devşirilen,pişirilip kotarılan o gözalıcı güzelliklere yaban ellerin değmesinden hazzetmez,bozulmasın ,kem gözler değmesin,yok edilmesin ister…Ne zaman bir hain rüzgar esse öfkesinin yettiğince ,dilinin döndüğünce önce öğütlerle yumuşatır sonra ufaktan ufaktan kulak çekmekten kendini alamaz.
Kimlerin sayesinde uğradık erozyona
Ne halk türkülerimiz ne de sazımız kaldı
Görevimiz dönünce misyona ve vizyona
Ne dilimiz, ne Türkçem ne de sözümüz kaldı
Bizlerde böyle miydi örf,adet ve anane
Misyoner cevap verdi,sana ne lan,sana ne
Bebek kundaklarında taşınırdı cephane
Ne Nine Hatun’umuz,ne de kızımız kaldı
“Nedir bu milletin siyasetçilerden çektiği ? “ der,sözcüklerin her harfinde dar’a çeker yanlışları,umarsızlıkları,yalan dolan dolu bayağılıkları…
Ey Samsunlu Şok Partiden
Aday çıktım oyun için
Ak partiden ,ok partiden
İnan bıktım oyun için
Her yarayı neşterledim
Sanmayın boşa terledim
Yağmadım amma gürledim
Şimşek çaktım oyun için
Yaptım nice nice talan
İnsan ahı bize kalan
Para etmese de yalan
Partal sıktım oyun için
Çok zaman arazi oldum
Bazan çakal, tazı oldum
Bir gecede gazi oldum
İmza çaktım oyun için
İşsizlere iş bulucam
Aşsızlara aş bulucam
Dönere lavaş bulucam
Diller döktüm oyun için
İş gelince sırasına
Bakıverdim çaresine
Kardeşlerin arasına
Nifak soktum oyun için
Sözü söylerim yerine
Yorarsan iner derine
Şerefimin üzerine
Kalem çektim oyun için
SANCAK yanaştı limana
Uydu düzene,zamana
Ulan az kalsın imana
Gelecektim oyun için.
Sancak bilinen halk şiiri biçimleri yanında , düşüncelerini tek dörtlükten oluşan dizelerle anlatma yolunu da seçmiştir. Bunlarda da eleştirel bir göz; kulak çeken bir yürek ve yanlışları apaçık eden bir bakış açısı vardır.
(1)
Yurdumun yüzde kırkı hesap somakla meşgul
Yüzde yirmisi ise hesap vermekle meşgul
ancak der ki işsizlik tarihe karışıyor
Geriye kalanlar da çete kurmakla meşgul
(2)
Allah sana kol vermiş insanlığı sarasın
Sarmayı bilmiyorsan akıldan fukarasın
Sancak der Mecnun gibi çölde boş boş dolaşma
Ferhat gibi su getir aşkın işe yarasın
(3)
İki mısra yazmadan kendini aşık gördün
Kimin gözüyle bakıp kendin ak kaşık gördün
Aşık SANCAK diyor ki Allah’ım akıl versin
Orda tünel var mı ki ucunda ışık gördün
Sancak ,halkı da bilir ,halkı ezenleri de; sömürüp bu rezil duruma düşürenleri de….Hatta Emperyal güçlerle el ele , koyun koyuna ülkemizin taşını,toprağını satıp ocağına incir ağacı dikenleri de işbirlikçilere öfkesini yöneltirken çaresiz bir öğretmen yüreğiyle bu bozuk düzeni , dönen dolapları, öğüten çarkları halka işittirmek ister .Dilinin döndüğünce yol yordam belletmek ister yolu şaşkına , yolu bulamayana karanlıkta kendi kısır döngüsüyle uyuyup kör yatana…
Yetiştirmeseydiniz sizler bu halkı cahil
Sömürü düzenine kırk yıl önce dur derdi
Kırk altıdan bu yana hepiniz buna dahil
Biri ikisi değil hepsinde kusur derdi
Bandırma size örnek,indiğinde kayıktan
Atam gibi bir ulus yaratırdı hiç yoktan
Cumhuriyet eskidi zamanı geçti çoktan
Demezdi sizin gibi yetmez bin asır derdi
İMF’nin emrini almayıp baş üstüne
Koyadı emekçinin aşının aş üstüne
İktidara gelince siz gibi “taş üstüne
Taş koymadınız” demez,diyene nankör derdi
Devletin malı deniz,deyip dört el dalmazdı
Çalanı yakasından tutar asla salmazdı
Asgari ücretten çok maaş zammı almazdı
Adnan Kahveci gibi fakiri doyur derdi
SANCAK der halk adına yiyip içip gezdiniz
Ezenlerle birleşip ezileni ezdiniz
Böyle kaderimiz yok bunu sizler yazdınız
Vatan hainliğinden daha da beter derdi
Bunca derde bunca tartışmaya, namussuzluğa vurdumduymazlığa ABD ,Avrupa birliği yalakalıklarına çatmaktan aşk şiirleri yazamadığını söyler Sancak. Neden buna zaman bulamadığını da bir bir sayar ve yürek üzüntüsünü dizelere döker
Almasına aldım da ele defter kalemi
Ben de bir aşk şiiri yazacaktım olmadı
Şu gönül tualime sevda denen alemi
Kara kalem de olsa çizecektim olmadı
Gönüldeki sarayın girip zemin katına
Ortak olmak isterdim sevginin ıskatına
Şu ömrümde bir sefer bakmak için tadına
O aşkı süzgecimden süzecektim olmadı
Biliyorum sevdanın alası var insanda
Takas edilir mi hiç cananı bulmak canda
Gönül penceresini açık bulduğum anda
Güneş gibi içeri sızacaktım olmadı
Tat sade tatlı değil,acı bile bir tatlı
Tatmasını bilmeyen,tatmayan kabahatlı
Kara bahtım bıraksa, olsaydım beyaz atlı
Bulutların üstünde gezecektim olmadı
SANCAK der Mecnun olsam çölde dolaşacaktım
Kerem olsam ateşte külde dolaşacaktım
El ele tutuşunca vuslata şaşacaktım
Halk aşkını kurşuna dizecektim olmadı
O bir şiir yolcusu.Şiirin ve sazın olduğu her yerde onun o korkusuz,gür sesini duymaktan bıkmayacağız.Sevdasına aşk türküleri dizemedi ;ama yüreğini halktan yana koymasını bilenlerden oldu. O , içimizde kaynayan öfkemizin sesi olmayı yeğledi hep.Dilimizin ucuna gelip de söyleyemediklerimizi haykırdı dünyaya.Seçimini halktan yana,Haktan yana yaptı…
Samsun’umuzun yüzünü ağartan bir halk ozanımız o…