- 864 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
ŞİİR ESVABIMDIR BENİM MERHABASIZLIK KARINIZ OLSUN
(KENDİME MEKTUPLAR-3)
Kaç şiir giyinikliğinde buldum çıplaklığı? Kaç insafsızlık sokağında yitişti insansızlık? Kaç kaleme hüküm giydirip cayışımdı suskunluğum? Kaç esarete tacir kesildi ezelden beridir hür yaşamışlığım? Kaç paylaşımın eşiğinden döndürüldü MERHABALARIM?
Kaç vurguna yorgun düşmeden kafa tutmuşum oysaki. Kaç direnişte militan kesilenleri yakalamış, bozguna uğratmıştım oysaki…
Yıl ay dediğin ne ki, bu gün günlerden salı
Söyle kim götürdü ki, dünyada kalan malı
İster diken ol gül de, istersen yol da çalı
Od yakıp bencileyin, korun düşsün toprağa
Bir çocuk güneşinde ısıtırken içimin üşüyenini, anne kokusunda soluklandığım gecelere hain saldırı işaretiydi geceler... Büzüşüp kaldığım yatak bile mayın tarlasından farksızken. Dört duvarın dört bin atlıya dönüp, saldırıya geçişine ne demeli? Kaç başvuruşlardan kanayarak kendime dönüşü simgelemişti sırılsıklam ve kan çanağı gözlerim. Kabusların korsanlar gibi demir attığı sahipsiz limandı gözkapaklarım. Ağlayışlarımın poyrazında savrulurken avazım, nefesim imbatlara özlemle tanyerine tavafa dururdu. Ömür bulunmaz hint kumaşı... Biçen terzi ise, neylerse güzel eyler, amenna. Ya çarçur edenler?
Kurtlu yarası olam, şükrederek Eyyub’un
Züleyha aşkı olam, sabrederek Yusuf’un
Yolunda çalı olam, bekleyerek Yunus’un
Ser verip bencileyin, faşın düşsün toprağa
Gündüz muskalarında ilikliydi yakam. Geberircesine içime şiir çekerdim, izmarit ve tükürük dolu kaldırımlarda. Ne hikmetse, bir türlü kavuşmazdı iliklediğim yakamın iki yakası. Karşı kıyı gibi uzak dururdu birbirinden. Düğmeler baskı unsuru. Sokaklar ıssızlığı soyunup, çoktan cümbüşü giyindi bile. Bunca hengame ve seyr-ü sefer içinde, nasıl oluyordu da ya birbirinden habersiz ya da birbirine umarsızdı insanlar? Kaldırımların üzeri hep bir çok hikayenin kırıntısı ile tıka basa dolu. Görüp bilmedikleri gibi ya birbirlerine omuz vurup, ya da birbirlerini esip geçiyorlar.
Kalmasın şu dünyanın, gözünde yağı balı
Gönül sarayın olsun, aşk içindeki yalı
Eğer yeterse gücün, al omuzlardan salı
Can verip bencileyin, tenin düşsün toprağa
MERHABA fukarası olmuş herkes. Paylaşımın ise en yoksulu. Konu komşu birbirinden habersiz ve hor gözlerle bakar. Kimse gelmesin diye ya tatile kaçar ya da duaya yatıp, evde yokları oynar. Merhaba desen, kuşkulu gözlerle bakar. Yardım etmek istesen bönleşir gözlerindeki ifadesiz ve şaşkın bakış. Gülmek mi gerekiyor ağlamak mı, bir türlü içinden çıkılmayan bir durum. İyi de o zaman nerede, ne için, kiminle, kimlerle ne PAYLAŞILIYOR?
Bir merhabanın koynunda ermemeliydi uzanan hiçbir el. Kapalı kapılar ardında hüküm verilirken adil olmak lügattan silinmemeliydi. Bu düşüncelerde her yeni gün ve alınan her yeni nefes içlerini nasıl veya ne kadar ısıtıyordur acaba?.. Yürekli ve doğru olduğunu iddia edenler, aynaya bakınca yüzlerinde ne görmektedirler?.. Vicdanlarından gelen ses tonu nasıldır acaba?.. Bilmedikleri tanımadıkları kişi ya da kişiler hakkındaki önyargıları huzurlu anlarını hiç mi gıdıklamıyor, hiç mi çimdik atmıyordur…
Çekip gittiğin yerde, kendinle başbaşa kal
Körsün gözünde perde, başını taşlara çal
İster ağaç ol kendine , istersen kuşlara dal
Öl olup bencileyin, cemren düşsün toprağa
Kale içinde kale kurmak ne derecede mantıklıdır? Yanlışlıklarını inatla yanlışla kaşımaya devam etmek ne derecede doğrudur? Dediğim dedik, çaldığım düdük dedikçe alimlikleri mi, cahillikleri midir sergiledikleri?.. Önyargı ve yargısız infazlarla kaç kez daha kendilerini morartıp çürütecek bir maske furyasındalar?
Sen yüreğine güven, doğru yolu kendin bul
Ruha müjdeler veren, aşk oduyla pişer kul
Sofrada helal yiyen, mazluma edersen zul
Kül olup bencileyin, tozun düşsün toprağa
Kapılar el öpmedi hiçbir zaman. Hep elleri öpülen olmuştu. Basıp geçenler olsa da çoğu kez atlatmıştır eşiğini. Duvarlar sakladı, Duvarlar saklanmaktan yanaydı. İyi ve kötü ne varsa! Çatılar kiremit bozgununda perişan ve su sızdırıyordu. Ah bir görselerdi yıkanın da, yıkılanında kendileri olduğunu…
Pencereler melodram aşığı perdelerde aklanmadı hiç. Güneşlikler ardı hesaplaşmalarda yitikleri oynayan kadınlara diriliş olmalıydı şiirlerim. Şiirin her esvabı uyardı üzerime. Ama şairlik başka... Daha tüylenmemiş kanatlarla uçamam ve konamam şairlik ağaçlarına...
Ne farkın kaldı söyle, güdülen koyun ile
Yakışık almaz öyle, düzenbaz oyun ile
’Türk övün çalış’ böyle, gururlan soyun ile
Net olup bencileyin, daran düşsün toprağa
Okuyan gözlere sevgi ve saygılarımla.
HÜZÜN ŞAİRİ; NİĞMET YILDIZ.