- 785 Okunma
- 3 Yorum
- 0 Beğeni
kör doğdum
Sabaha karşı rıhtımdaki taşlı kaldırımda bir aşağı bir yukarı koştururken buldum kendimi...
Uyumamıştım ama yorgun da değildim, yüreğim ateşler içindeydi. Bu ateşi çok sevmiştim. Bir yandan bu çılgınlık hali, kendi kendine konuşmalara dönüyor, cevapsız sorular bırakıyordu ellerime... Okyanusta tek başına kalmış çarnaçar bir kazazede gibiydim ya da depremde enkaz altında şıkışıp kalmış bir umarsızdım. Yardım istiyordum ama sesimi duyan yoktu! Çünkü onlar toprağın üstündeydi...
Karşıdan, elindeki bastonuyla kaldırımı tırtıklayan, biraz kamburu çıkmış, ak saçları kasketinin altından taşmış, aydınlık yüzlü bir adam geliyordu. Aklımdan ilk geçen onunla konuşabilmek ve hissettiğim çılgınca dürtüleri anlatabilmek oldu...Başka bir alemdeydim sanki, düş denizinin akça köpükleri sırtında sörf yapıyordu kalbim...Cesaret edemedim, uzaklaştım, kumsala sığındım, ayaklarımı yalıyordu sular; bileklerime, ayakkabımın içine giriyor hafif bir serinlik veriyordu...Umarsızca gökyüzünü taradım, çok küçük geldi bana sanki dokunacaktım...Sabahın griliği yüzüme vurdu bir şeyler mırıldandım, ne dediğimi bilemiyorum ama bir süre sonra omzuma bir el dokundu...
- "Oğlum sabahın bu kör saatinde burada ne yapıyorsun; kendi kendine konuştuğunu duydum, sesine geldim" dedi.
Artık kaçınılmazdı! Anlatacaktım, çaresi yoktu! Ona karşıma çıkan inanılmazın, kafamda uçuşan bir ütopik beklentinin nasıl gerçekleştiğini anlattım bütün ayrıntılarıyla... Dimdik duruyordum, gözbebeklerim oynamıyordu...Anlattıkça küçük ıslak damlacıklar kumlara
düşüyordu... Birazı ayazdan, birazı da içimin üşümesinden, dizlerimin ve ellerimin, sesimim titrediğini, dişlerimin takır takır birbirine vurduğunu hissediyordum. Sanki koca bir boşluğa düşmüş gibiydim, çırpınıyordum...
- "Güneş doğuyor" dedi. Görmeyen gözleri doğan güneşi görüyor gibiydi.
- "Bunu yapmamalısın oğlum! Bu doğan güneş gibi batan güneşler de olacaktır. Her karanlık bir aydınlığa muhtaçtır ve şafağa teslim olmaya mahkumdur." dedi.
Son sözlerinde düştüğüm azgın nehirden kurtulamayacağımı hissettiren bir şeyler vardı. Kendimi suyun akışına bırakıp yolun sonundaki hoyrat düşüşteki şelaleyle savaşacaktım...Bundan başka çarem olmadığını söyleyen kesik, asude soluk alışları vardı.
Eski İzmir’e gitmek üzere otobüs saatinin gelmesini bekliyormuş. Her nasılsa sesimi duymuş kulak kabartmış. Nereden geldiğini bilmiyordum, sormadım da...Otobüs beklerken yanımıza bir taksi yanaştı. Konak tarafına dolmuş yapacağını söyledi. Taksiciye yaşlı adamı istediği yere götürmesini, dolmuşun dolduğunu varsaymasını söyledim ve ihtiyarı arabaya bindirdim...Ellerinden ve yanaklarından öptüm. Bana sarıldığında son söylediği sözler kulağımdan yüreğime bir bıçak gibi saplandı. "Ben niye kör doğdum?" Kaldım öylece cevap veremedim, taksi yavaşça uzaklaştı, kumsala yollandım...
Hidayet DAL