- 1527 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
MEVLANA'NIN KIZI (SON BÖLÜM)
Evliydim ama bu herkesin anladığı evlilik gibi değildi. Bekâr gibi de davranamıyordum. Şems daha çok Mevlana ile vakit geçiriyordu ben O’nu çok az görüyordum. Hem kendimi mutlu, hem de bazen çok mutsuz hissediyordum. Bir gün yine kendimi mutsuz hissettiğim anların birinde içimden “Evlendim ama ne değişti ki!” diye düşünüyordum. Düşüncelerimi Şems’in sesi böldü “Değişim dışardan değil, içeriden gelir, şimdilik aklındaki soruları ertelemen de ayrıca takdir edilmesi gereken bir özelliğin.” dedi. Düşüncelerimi bile okuyan bir adam: “Allah’ım ne zor, sen bana yardım et!”
Koca bir kış geçti. Dışarıdaki dünya her gün bana biraz daha uzak kalıyordu. Kaybolmuştum. En azından kendimi, kendime bile uzak sanıyordum. Neredeydim, nereye aittim, bilemezken bir yandan da içimi dolduran derin bir mutluluk duygusu ile yaşıyordum. Çelişkilerle yaşamak kendi sorularıma, kendime cevap vermek öyle zordu ki. Tebriz gülleri, Konya da benim yüreğimde kanıyordu. Neden evliyiz evlilik bu kadar az mı görüşmek anlamı taşıyordu. Acıtıyordu düşünceler. O varken ise her şey değişiyordu hayat yeniden biçim kazanıyor, dünyam büyüyor kendimi tamamlanmış hissediyordum. Bu iki an arasındaki fark ve yaşanmışlıklar beni yoruyordu.
Şems’in bir yönünü daha öğrenmiştim kimsenin bilmediği. O güçlü bakışları ile herkesi ezen bu adamın kimseye göstermediği nazik ve utangaç bir yönü vardı. O olağanüstü bir adam değildi. Hayat O’nu da incitecekti, bu güçlü adam da kırılacaktı. Şefkat, hayranlık, korku… Şems rüyalarıma, dünyama hep böyle geliyordu.
Bir gece duyduğum tahta çıtırtısı sesleri ile uyandım. Şems’in odasının kapısı aralıktı ve ışık sızıyordu. Şems etrafı alevlerle sarılı olarak gözleri kapalı olarak yerde oturuyordu. Alevlerin onu yakmak bir yana, sanki korur gibi bir hali vardı. Gördüğüm manzara beni ürkütmüştü. Engel olamadığım göremediğim bir el sanki beni elimden çekerek yatağıma götürüp yatırdı. Ezanla tekrar uyandığımda odasından çıkan Şems’le karşılaştım. Şaşkın bir halde O’na bakarken; “Korkma! O’nun ateşi çiçeklere sunulan su gibidir. Bu seninde aradığın ateşin ta kendisi… Dün gece gördüğün O’nun sana bir armağanıydı ve bu konuda sakın konuşma” dedi. Sözleri beni kızdırdı. O’da biliyordu ki, ikimizin hayatı söz konusu olduğunda dudaklarım mühürlüydü. Uyarmasına ne gerek vardı zaten söylemezdim ki…
Yalnızdım çok yalnızdım. Bu yalnızlık içerisinde ibadete daha çok sarılmış huzuru orada yakalıyordum. Şems ile ibadete kalktığımız sabah namazlarında dua için ellerimizi Allah’a açtığımızda kar ferahlığı hissediyordum. Bu arada çok farklı adlandıramadığım olaylar yaşıyordum evde otururken bazen kendimi Babam Mevlana ve Şems’in sohbetlerine katılmış buluyordum. Bir gün Onların yanında iken su içmek için koridora çıktığımda önünde geçtiğim aynada görüntümün olmadığını fark ettim. Bir çığlık attım “Neredeyim ben?”, ”Güneşin önünde duruyorken muma gerek yok bu kadar şaşırmamalısın.” Dedi. Yüce Mevlana. Fark ettim ki artık bedenimi ardımda bıraktığım deneyimler yaşıyordum.
Tüm Meram halkı ve Konya halkı benim hakkımda konuşuyorlardı. Suskunluğumu, sessizliğimi yaşadığım seyre değil de gördüğüm baskıya yoruyorlardı. Benim için “karanlıkta tutulan kuşlar şakımayı da unuturlar neşeyi de” diyorlardı. Bir gün yine duyduğum dedikodular ve kendimde adlandıramadığım hallerin ağırlığı ile bunaldığımı hissettim. Ellerimi açtım: ”Neden Allah’ım neden, Ne istiyorsun benden, neden beni rahat bırakmıyorlar.”diyerek hıçkırıklara boğulurcasına ağladım, ağladıkça eğildim secdeye kapandım. Böylece ne kadar ağladım, ne kadar kaldım bilmiyorum. Şems’in “kaldır başını, yüzüme bak” diyen sesi ile kendime geldim. Bir eli omzumdaydı. Gözlerinde gördüğüm şefkat ve incelik öylesine yoğun ve tarifsizdi ki sanki bir baraj çatlamış tüm ferahlığı ile üzerime geliyordu. Bana sarıldı içimde birikmiş kem söz tortusu adına ne varsa gözyaşlarımın önüne kattım. Akıttım. O’nun omzunda da uzun uzun ağladım. Bir an geldi, bir rüzgâr esti korku, şüphe, öfke, endişe adına ne varsa süpürdü geçti üzerimden.
Şems “”Yapma anlamaya çalışma.” Dedi, bana “Unutma, yanındayım sonsuza dek daima.”Evimde ilk gecemde duyduğum sesti bu. Aynı cümle tekrar ediyordu ve söyleyen Şems’ti.
Uyumuşum tekrardan aynı gece rüyama giren bir melek beni kanatlarında sallıyordu, gözlerime baktı ve “Çok az zaman, çok az” dedi. Başımı ışığına gömdüm huzurla uyudum. Sabah ezanı ile yine uyanmıştım elimi kalbime koydum, yoğun bir acıydı hissettiğim. Ellerimi açtım;”Allah’ım mutluluk ve acı neden bu kadar iç içe neden? Hem bu denli mutluyum hem de acı duyuyorum, bana neler oluyor, duy sesimi, beni yalnız bırakma “diye dua ettim. Yalvardım, yalvardım, yalvardım…
Kalbim düzensiz atıyordu rengimin soluklaştığını söylüyorlardı. Söylenenlerin hiç biri umurumda değildi. Beni ilgilendiren içimde yoğun saf tarifi imkânsız bir merhamet, minnet iyilik ve belki sevgi vardı. Artık, içinde tamamen erimek istediğim. Ama eriyemiyordum izin yoktu bir şeyler engeldi. Bir gün Şems duan kabul oldu müjdesi ile geldi bana. Anlamıştım tam manası ile En yalnız anlarımda Rabbimin sevgisine odaklanmak yerine Şems’in yokluğuna değişen ruh haline gel-gitlerine takılmıştım. Nasılda kaçırmıştım. Her şeyin merkezinde Allah vardı. O’nu hayatımızdan çıkardığımız her anda acı vardı. Acı ile mutluluk çizgisi tam bu noktada ayrılıyordu. Gerçek sevgi Hak’ın penceresinden baktığımızda hissettiğimiz sevgiydi, gayrisi yalandı. İnsan birini eşini hiçbir şey beklemeden ummadan da sevebilirdi. Sevgi Hak’kın nefesiydi. Her yudum nefeste fark edipte içimize çekmemiz gereken.
Kapılar hızla birbiri ardına açılmaya başlamıştı önümde. Şems yanımdaydı. Canlıydım, hayattaydım; içimi inciten, bir o kadar da görkemli bir hissin varlığı eziyordu kalbimi. İki haftaya yakın bir zamandır yattığımı söylüyordu Kerra. Kalbim hastaymış. Hâlbuki ben şimdi iyileşmeye başlamıştım.”Sevgi kıyıları olmayan bir okyanustu.”Şemse duyduğum sevgi beni bu okyanusa taşıyordu. Bu mutluluk hissi ile gözlerimi kapadım başımı yastıklara gömdüğüm yerde içimden notalar yükseliyordu bir sema vakti sedası, kalbim bir ilahi okuyordu. Yüreğim beynim hatta bedenim mutluluk ve sevinçle kuşatılmıştı. Birden etrafımda alevler belirdi kalbimin söylediği notaların sesi yükseldi. Alevler kör edici bir beyazlığa büründü. Artık kalbim Benim değildi. Tanıyıp sevdiğim herkese aitti Mevlana’m, Annem babam, kardeşlerim, Kerra, Şems... kalbim onlarındı sürükleniyordum ışığın içinden.
Mumdum, alevdim, pervaneydim, ışıktım, rüzgârdım, sevgiydim… Yanmaya hazırdım, dönmeye hazırdım, semaya hazırdım.
Allahım ne büyük lütuflarla kuşatıyorsun beni! bu minnet duygusuna dayanmak çok zordu eriyordum bu sevginin içinde. Çok zor geri dönmek, dönmek istemiyorum Allah’ım hep o sevgi denizinde kalayım izin ver! Dudaklarımdan çıkan o sesi duydum O beni çağırırken “Eşhedü en lâ ilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdûhü ve rasûlühû”
Kalbim dedim o an kalbim minnetle doluyor patlayacak açılıyor! Diye haykırdım son kez... İçime dolan sadece ışıktı….
Ben kim miyim? Ben, Kimya… Babamın, Yüce Mevlana’nın kızı Kimya…(Okuyanlardan birer fatiha ricasındayım ve artık kimseler üzmesin bizi..Biz aşkla yaşadık, aşkı yaşadık, aşkla sonsuzluğa ulaştık. Sakın bu aşkı beşeri aşkla karıştırmayın anlamlandırmayın. Anlayın anlayamadınız kabullenin tıpkı Sadettin Konevi hazretlerinin nasihat ettiği gibi..Ve bizi sakın üzmeyin vebalimiz büyüktür üstünüze almayın.Biz sadece sevdik; her şeyi, herkesi, Yaratanın penceresinden bakıp gördüğümüz her varlığı.Sevgi yargılanmaz ki….
Perihan KILIÇ
ESMİZE 31.5.2011 İzmir
Saygımla…..
YORUMLAR
Son paragraftaki hatırlatmaların ne kadar işe yaradığını bilemezsin.
Yine de hayat meşakkat ve gayretlerle şekillenir.
Ve her inişinde çıkışında bir cennet olur alem bir cehennem.
Bir odada kapalı hazinenin kime faydası olur ki ?
Biz dünyaya serpilen hazinenin derdi ile yanmışız.
Yağmur ne şemsiyeden ne şemsiye yağmurdan haberdar.
İnsan herşeyden.
Selam ve dua ile.
Söylediklerimiz elbette onların aşkına ve bize onlardan düşen paya halel getirmeyecek şeylerdi...Yaşayan onlardı, bir değil. Tasarrufuda onlara ait bişey...
Yürekten kutladım Hocam...Selam,saygı...
Esmize - Perihan Kılıç
hyazici58
Selam,saygı...