MUSA AMCA
Akrabalık derecesini aileden kimsenin tam olarak bilmediği, fakat hepimizin Musa Amca diye hitap ettiğimiz bir yakınımız vardı, Kütahya’ya , o günün nakil araçları olan at veya at arabası ile 6-7 saat uzaklıktaki bir köyde.Musa amcanın, diğer atların 7 saatte aldığı yolu 5 saatte kat’eden ve rahvan olduğundan binicisini hiç sarsmayan bir atı varmış, civar vilayetlere kadar ulaşan ünü dolayısıyla meraklıları satın almak için gelmişler,çok yüksek paralar, hatta o zaman için pek nadir bulunan bir otomobil, teklif edenler olmuş,fakat Musa amca satmamış, söylediklerine göre, onu kuru üzüm ve pirinçle besliyormuş .
Musa amca hakkında buna benzer pek çok rivayetler işitiyorduk, köyleri orman içinde olduğundan yangın tehlikesi yüzünden köyde sigara yasağı uyguluyormuş ve uymayanları cezalandırıyormuş, köyde kahvehane açılmasına , kağıt, domino gibi oyunlar oynanmasına karşı çıkmış, oyunlarla kaybedilecek zamanın köyün umumi hizmetlerine yönelmesini sağlamış böylelikle, sadece köy odasında çay, kahve,ayran vs. içilmesine , şehirden haftada bir gelen Ulus, Karagöz gibi gazetelerin okunmasına ve sohbete izin veriyormuş.
Köylünün yakacak ihtiyacını çok yakındaki açık kömür ocaklarından çıkarılan düşük kalorili turba cinsi kömürlerle karşılatarak ormanın tahribatını önlemiş, senede bir defa tutuşturmalık odun ve kereste ihtiyacını , ormanı korumakla görevli askerlerin kontrolu altında ,zararsız bölgelerden temin etmek suretiyle hem ihtiyacın karşılanmasını,hem de ormanın zarar görmemesini sağlamış,devletten damızlık hayvan temin ederek hayvancılığı , bizzat yaptığı aşılarla da meyveciliği geliştirmiş. Köyden her sabah toplanan sütleri , kurduğu kooperatife ait mandırada işletip peynir, tereyağ, kaymak ve yoğurt olarak 3 günde bir gelen tüccara sattırmak suretiyle süt ve ürünlerini değerlendirmiş.
Doğan her çocuk için ebeveyninin köy korusuna asgari 30 adet kavak dikmesini şart koşmuş, çocuklar evlenirken korudan,kesim zamanı gelmiş 15 adet, kavak kesip sattırmak suretiyle düğün masraflarına katkıda bulunuyormuş.
Köy sakinlerinin yaklaşık 3/4 ü Musa amca ile aynı soy adını taşımakta imiş, iki aile dışında herkes aynı partiye oy verirlermiş, yıllardır köyde hırsızlık, yaralama vs. vakaları duyulmamış, aile veya komşu arasındaki anlaşmazlıkların hal mercii ihtiyar hey’eti imiş ve alınan kararlar itirazsız uygulanırmış.
Bu ve buna benzer pek çok olumlu işlere imzasını atan bu efsanevi yakınımızı tanımak arzusuyla yanıp tutuştuğumuz halde köyün uzak oluşu, okula devam mecburiyeti , müsait zamanlarda da mesirelere gitmemiz , merak ettiğimiz köyü ve Musa amcayı görmemizi yıllarca engelledi.
Haziran başlarında bir gün babam: -biz annenle birkaç günlüğüne şehir dışında olacağız, bu fırsattan istifade ederek kardeşinle seni Musa amcaya bırakacağız, öğretmenlerinizle görüşüp okul işinizi hallettim! deyince gömü bulmuş defineci heyecanı ile babamın boynuna atladım. Hareket günü olan Pazarı iple çektik, erkenden kalkıp kahvaltımızı yaparken bizi köye götürecek yaylı araba da geldi, giyeceklerimiz ve hediyelik eşyayı yükleyerek bindiğimiz araba saat 7 sıralarında hareket etti, bakımsız köy yollarında biraz sarsılmamıza rağmen manzaranın güzelliği ve seyahat heyecanı ile fazla rahatsız olmadık, öğleye doğru içinden geçtiğimiz bir köyde adak yapıyorlarmış, bizi zorla indirip çayırlığa serdikleri kilimlere oturttular, hemen sofra kurup tereyağ, peynir , yoğurt,turşu, bu havalide kardeş pilavı denilen, mercimekli pirinç pilavı ile sıcak sıcak şipit (yufka) ve gözleme ikram ettiler,peşinden yaptıkları çayı da içip yola devam ettik, bizim köye yaklaşırken daha önce duyduklarımızı görmenin hazzını yaşadık, yemyeşil çayırlıktan ayrılmış büyükçe bir korulukta aralıklı zamanda dikildikleri belli , muhtelif yaşta kavak ağaçları göz alabilesiye uzanıyordu , çam ormanı biraz seyrekleşerek köyün içine kadar uzanmıştı, yollar kaldırım taşları ile döşenmiş ve çok düzgündü, evler ya beyaz ya da çivit (mavi) rengi badana ile boyanmıştı.Hemen hemen her sokakta ağaçtan oyma oluğun bir kenarında devamlı akan sokak çeşmeleri vardı,kaldırım taşı döşenmiş yollar oldukça geniş ve düzgündü.
Bizi Musa amcanın iki eşi ve çocukları olduklarını bilahare öğrendiğimiz takriben 20-25 kişilik bir kafile karşıladı, büyük bir cümle kapısından girdik, avlunun etrafında ikişer katlı 9 adet ev vardı ve hepsinin kapıları avluya açılıyordu, ilk hanımının çocuğu olmayınca onun da rızasıyla ikinci eşini alan amcamın ondan olan 8 çocuğu ve onların çocuk ve torunları ile hane nüfusu 40 kişiyi bulmuştu,evin bu kadar kalabalık olduğunu bilmediğimiz için getirdiğimiz hediyeleri kişilere değil ev ev dağıtmak zorunda kaldık, babam ve annem biraz dinlenerek karanlığa kalmadan dönelim diye köyden ayrıldılar.
Herhalde kan çekti ki kültür ayrılığına rağmen torunlarla hemen kaynaştık, çevreyi tanıma ve oyun faslı tamamlanmadan akşam oluverdi, Musa amca ve oğulları da gelince avlunun bir kenarına düğünlerde gördüğüm 2-3 metre çapında iki adet sofra kurulup donatıldı, ailenin bütün fertleri oturdu, yemekler yenildi, çay ,kahve faslından sonra cemaatla namaz kılındı,herkes evlerine çekildi,bizim odamız Musa amcanın iki eşi ile kaldığı binanın ikinci katında idi,kuştüyü yatak ,yastık ve yorganlar,tertemiz çarşaflar getirildi,yattık,ertesi sabah erkenden horoz sesleriyle uyandık,kahvaltıyı müteakip oyun ve köyün diğer kısımlarının keşfi vardı gündemde ,böylece günler çabucak geçiyordu.
Bir akşam Musa amca ve oğullarından ikisinin bir kenara çekilerek heyecanlı konuşmalarına istemeyerek kulak misafiri olmuştum, Hacı Hasanların Velinin Koca Yatır mevkiinden birkaç ağaç keserek samanlığını tamir ettiğinden bahsediyorlardı, konuşma beni ilgilendirmediğinden oyuna daldığım sırada Musa amcanın biraz yüksek perdeden ve kızarak :- bu yanlış hareket yanına kalmasın, yalnız hava rüzgarlı, dikkat edin, komşulara sirayet etmesin ve kimseye görünmemeye itina gösterin! dediğini işittim, o anda hiçbir şey anlamamıştım. Yatma vakti gelince herkes odalarına çekildi.
Yorgunluğun verdiği rehavetle hemen uyudum, aradan ne kadar zaman geçti bilmiyorum, yangın var! feryatlariyle uyandım, köyün doğu tarafından alevler yükseliyor ve bağrışmalar geliyordu, o tarafa gidenlerin peşlerine takıldım,dayımın çocukları başta olmak üzere birkaç genç tulumba ile yangına su sıkarlarken sıralanmış köylüler elden ele geçirdikleri kovalardaki suları dökerek yangını söndürmeğe çalışıyorlardı,bu kolektif çalışma sayesinde yangın ,rüzgâra rağmen,kısa sürede söndürüldü. Aksi halde sadece komşu evler değil, çok yakın olan orman bile tehdit altındaydı. Tehlike bertaraf edilince herkes yataklarına çekildi.
Ertesi sabah kahvaltıda amcamın ilk hanımı : -gördünüz mü kızlar, Koca Yatır hiç affetmez, çevresinden bir dal odun kesenden mutlak intikamını alır, dün Velinin yediği haltı duyunca bir şeyler olacağını hissetmiştim ama kimseye bir şey diyememiştim, gene de Allah korumuş, cana gelecek ceza mala gelmiş, samanlık yangını ile kurtulmuş Veli! Deyince akşam dayımla oğullarının konuşmalarındaki hikmet anlaşılmıştı ama ne dayım ne de oğulları renk vermeden çaylarını yudumluyorlardı.
O zaman, köylere çok yakın oldukları halde günümüze kadar korunmuş olan bazı ormanların böyle ileri görüşlü, kurnaz ve de yürekli köy ağalarının sayesinde yağmadan kurtulmuş olduklarını anladım. Zira, orman civarındaki köylerde yatırların civarından bir dal odun kesenlerin başlarına feci olaylar geldiğine dair hikâyeler dinlemiştim anne annemden. Ne olurdu her köyümüzde böyle yatırlar bulunsaydı da cennet vatanımızın bütün ormanları korunsaydı.
Bu olaydan sonra köy sanki hiçbir şey olmamış gibi eski haline döndü, Veli’den gayrı herkes hayatından memnundu. Biz çocuklar da oyunlarımıza döndük. Yaşanan olayın içyüzünü Allah’tan başka amcamla iki oğlu ve ben biliyorduk , bugüne kadar da en büyük sırrım olarak muhafaza ettim,ama açıklanmasında bir mahzur kalmadığı için şimdi sizlerle paylaşmakta bir beis görmüyorum.
Bir de baktım ki babamlar gelmişler, her güzel olay gibi, merakımı izale eden, çok eğlendiğim ve çok şeyler öğrendiğim bu güzel gezinin de sonu gelmişti, feryat, figan bir vedalaşmadan sonra Kütahya’ya dönmek üzere yola koyulduk. Yeni gezilerde buluşmak dileğiyle hoşça kalın.
YORUMLAR
Kıssadan, hissesi olan bu hikaye olmuş. Keşke herkes gerçekten bu güzelim doğayı korumak için gayret gösterebilse.
Hikaye güzel ve anlatım da güzel olunca zevkle okudum.
Sevgiler,