- 588 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
kendi mi... ardahan öyküleri/ 194
Oğuz Atay: Tutunamayanlar romanında;
- Kendimi farklı çok farklı hissediyorum. Bambaşka hissediyorum. Sorsan nasıl? Bilmiyorum, diyer.
Bu ey bir ayak. Buradan hemzemin devam...
Ardahandayım uşak vaktim. Ondan çok başa git!...
Gün içindeyiz. Çeperli ev bahçesindeyim. Kadınlar besbelli mahallece toplanmış. Heyret kazanı kayniyer. Helva kazanında.
Kişi ölmüş. Kimiyse.
Biri ölmüş. O Geçe’nin bütün kadınları yığılmış. Mevtanın kırkını vererler. O kadar oldu mu? Yedisi verilmedi mi? Kazma kokusuna ordaydın, et yedine!
Ne çabuk geçiyor günler...
Dükkanında kıvranarak uzandı. Gıriz geçirdi. Hastahanaya faytonla yetirdiler. Serom taktı doktor. İflah etmedi. Çok pis vurmuştu gıriz. Dedikleri: Şamrel gibi şüşüriyermiş gıriz geldi mi? Hasta öyle hissedermiş. Teşbih işte!
Yazık oldu adama. Kapalı kaldı dükkan. Cama sabit kalemle yazdı yeğeni: " CENAZEMİZ VAR".
Şimdide yazıyor cenaze sahipleri. Kapalıyız cenazemiz nedeniyle. Sabit kalemle değil Permanent kalemle. Eskiler ne güzel karşılık vermiş PERMANENT’E sabit diyerek. Permanent çıkmaz demek, kalıcı demeksede. SABİT çok güzel isimlemişlerdi.
Tatlı yiyelim, tatlı konuşalım. Eh gene vay-şuvan, karılar dil diyer. Ağıt yağher. Destan düzer.
Ağla anam ağla...
Annemin dayım Bahattinin cenazesinde ağlayışı, iki cihan biraraya gelse unutmam. Ben unutmadıysam. Felekte unutmaz.
Yarın hakkın divanında ağlaşırsak. Kaldığımız yerden bir gene... ağlaşak ay ana!
Unutan olur olmaz; kimse unutmaz.
Ben size şimdik mesel verem ki anlaşılsın:
Mısır firavunu Tutankamon’un uzun uğraştan sonra mezarını Carter buluyor. İncelenmek üzere Kahire’ye mumyası intikal ettirilecek. Bir hafta mezarda tabutun açılması sayım, tasnif derken... Kahire’ye Tutankamun’un mumyası Altın tabutunda taşınacak. Herşeyi ayarlı gizli yapıyor uzmanlar. İhtiramda kusur yok.
Belki bütün zamanların en büyük ölüsüdür taşınan. 3500 yıl oluyor ölmüş mumyanın uykusu. Yerini değişdiği sene: 1920. Nil’de hareket edecek gemi Kahireye indirecekti hürmetvar ölüyü. Kadınlar; kucaklarında bebekler. Başlarında leçekleri çekiştirer. Yalın ayak kumda sökün ederek gemiye paralel ağlaşıyor. Gemiye koşaradımlarla ağlaşıyor çocuklu kadınlar ve adamlar. Bebekler anlamaza fizzah- figanediyor. Leçek, uçan saç, uçamayan baş...
Kıyamet kompozisyonudur bu. Ölünün sahibi çoktur: Bu Ardahan sözüdür. Yerden kumu avuçlayıp memelerine sürüyor... Kopt kadınları, icipyan kız, cipsi gelinler figanediyor figan... Tanrı- kral’ı narahat ettiler. Poşa kadınlar narazı gelmiyor, bundan itibar ağlıyor.
Tanrı- Kralları: Çocuk yaşta ölen Tutankamon uykusu uyanmış Kahireye, Kahireden de Parise götürülecek...
Yunus Emre ’nin mezarıda değiştirilirken Eşkişehirde. Sabahın tanıyla binlerce insan fizikalemin dışından getirilmiş insanlar gibi. Yığılmış bekleşiyordu. Ağlayan uğuldayan sesin sahibleri olarak. ÖLÜNÜN SAHİBİ ÇOKTUR.
Habervermeksiz toplanan halk Koca Yunus’a ağla sızla: uğurlar ola dediler.
Mucizevari bu sahiplenme habersiz, bilmesiz. Nasılsa... nasılsız!
Olağanüstü davranışlar.
Dayımın cenazesinde kadınların Mısırlı kadınlardan aşağı kalmayan yakarışları, ağıt yakışları, laylayları. Ellerini diz’e vurmaları.
Ölüme karşı kolay pesetmez insanoğlu direnciydi. Ben öyle algıladım. Bence!
Ölüm: Ölüm! Durmaya ne gerek.
Direnmek: Duygunun zirvesinde yapılacak’ın hepsiyle cevap veriyordu kadınlar.
Kadınlar insanoğlunun makus talihine mukadder ölüşe karşı vazife addetmiştiler insanlığı temsilen.
Hep kadın temsil etmiştir Azraile karşı insanlığı.
Azraili durdurabilse, o cenazede kadınlar, durduracaktı.
Ağlaşmaları, yüzlerini cırmaları, dizlerini dövmeleri o değil miydi?
Varolarak yokolarak bildiğimiz alemleri indirmeğe tevessül etmeydi.
Ne çare hava kapkara dumanlıydı. Genç ölünün imam talkımını verdi. Herkes eve dönüyordu. Herkes eve döndü.
Yunus yeni evindeydi...
Tutankamon eski evinden çıkmıştı...
İstanbuldan geldi. Yeni evi; eski evi Yaylacığa dayım: Bu gece köyünün toprağında rahattır inşallah...
yalçıner yılmaz
31-05-2011
gebze
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.