- 909 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
BİR KADEH…BİR KADIN…
Günün bütün yorgunluğunu üzerinde hissediyordu. Hele de son günlerde partilerin seçim çalışmaları için yapmış oldukları yaygaralar,bağırtılar,çağırtılar çekilecek gibi değildi.Evden dışarıya çıksa; partilerin konvoy arabalarının arasında kalıp ezilmek de vardı,işin ucunda. Evde kendisini hapis etse yine de rahat yüzü yoktu. Sabırsız parmaklar,kapının ziline bir dokunsunlar yeter ki;geriye çekmek nedir bilmezlerdi.
“Kenara,köşeye atılmış halimle kim hatırlayacak,beni? “Düşünceleri içerisinde yine de kapıyı açmamazlık yapmazdı.Zaten unutulmuş,terk edilmişliğiyle yaşadığının bile farkında değildi. Aslında o,çok duyarlı biriydi ama kimselerin umurunda değildi. İnsanların özel ilgisini çekmek için de çaba sarf etmezdi.Her ne kadar yaşamdan soyutlanmış görünse de iç dünyasında fırtınalar kopuyordu. Gözleri, insanların,sokak hayvanlarının ve doğanın üzerindeydi;olup bitenleri radar gibi çekip belleğine yerleştiriyordu.Sonra da geceleri sabaha dek,gördüklerini,okuduklarından aldıklarıyla sentezleyip öyküye,denemeye,romana dönüştürüyordu…Kendini mutlu eden tek uğraşısı,buydu…Aslında yıllardan beri tek hobisi; okumak ve yazmaktı.
Bu aralar,Stendal’ın Kırmızı ve Siyah romanına kendisini öyle kaptırmıştı ki; roman kahramanlarından Verrieres kasabasının belediye başkanı M.de Renal’ın duyarsızlığından dolayı küplere binmiş,söğüp sayıyordu. Sebebi de: Karısı Madam de Renal’ın, çocuklarına Latince öğretmesi için dadı olarak getirdikleri daha on dokuz yaşındaki Julien Sorel’e aşk derecesinde olan ilgiye kayıtsız kalmasıydı. Kadın konusundaki düşünceleri biraz da maçovariydi. “Kadına ya sahipleneceksin,eğer sahiplenemiyorsan herkes yoluna!” kendine özgü felsefesiyle avunurdu. Yıllardır yalnız yaşıyordu;eşinin dırdırları,beynine mermi gibi saplandıkça ne yapsa kendisini savunacak kalkanı bulamamış,nihayetinde “ sepet koluna,herkes yoluna” ile yalnızlığı tercih etmişti.
Kitabın sahifeleri içerisinde kendini kaybetmiş,sağa sola kaçıp giden roman kahramanlarını dedektif gibi takibe koyulmuşken,kapının uzun uzun çalan kanarya kuşunun sesiyle irkildi.Masanın üzerindeki kafese gözleri kaydı;kafes boştu.İçinde sağa sola zıplayan çok sevdiği kanaryası yoktu.Bir sabah onu ölü bulunca; dünyası yıkılmış,bir daha da kafese kuş almamıştı.Kuşuna, okul yıllarındaki platonik aşkının adıyla seslenir,çoğunlukla onunla dertleşirdi. “Nazlı,”dedikçe;kuş,yerinde duramaz,cıvıl cıvıl öterdi. O,yine “ Nazlı’m,sevgilim!” diye dudaklarını kuşun gagasına uzatır;iki sevgili gibi öpüşürlerdi.Nazlı’sının yitip gitmesiyle;nazlanacak kimsesi kalmamış,kolu kanadı kırılmıştı adeta…
Kapının ziliyle irkildiğinde; “Nazlı’ım,sevgilim” diye yüreği hop hop hopladı.
Nice sonra kendine gelip,gerçeği anladığında kapıya yöneldi.Dürbüne bakmadan kapıyı açtı.Bir kız,bir erkek;iki genç,parti bildirisi dağıtıyorlar,konuşup duruyorlardı:
-Seçimlerde oyunuzu kime vermeyi düşünüyorsunuz?
-Bizim partimizin vaatleri şunlar,şunlar…
-Yoksulluğa,işsizliğe, köleliğe,sömürüye hayır demek şiarımızdır…
Gençler,daha bir sürü şeyler sıraladılar. İşçinin, köylünün haklarından da bahsettiler. Velhasıl, bütün olumsuzlukları yeneceklerinin garantisini derdiler. “Yeter ki, bizim partiye oy veriniz,amca “ dediler…
Bir zamanlar, o da gençti.Gençliğini hatırladı.İdealisti;dünyayı bile tersine döndürecek gücü buluyordu kendisinde…İşçi için, köylü için ölürdü.Genelevindeki kadınların bile hakkını aramak için birlikte olduğu kafa dengi arkadaşlarıyla genelevi kapısında pankartlı eylem yapmışlardı.
Gençlikte her şey toz pembeydi, onun için…Hep kendinden verdi…Hep…
Sonra öyle bir zaman geldi ki; ilk darbeyi,işçi bir komşusundan yedi.Horlandı,aşağılandı. “Bizim yazlığımız,kışlığımız,yılda iki kez ikramiyemiz var,sen bu çıplak halinle ancak kendini kurtarmaya bak!...
Sonra öyle bir zaman geldi ki;köylünün tarlasında yarsıdığı karpuzu koparınca az kalsın domuz niyetine tahtalı köyü boylayacaktı…
Sonra öyle bir zaman geldi ki;canı,kadın çekti.Soluğu genelevinde aldı.Parası eksik çıkınca;
- Ulan ibne, biz çulsuza vermeyiz “diye zılgıtı yedi…
Gençleri kırmak istemedi. Bir insan,yaşayarak deneyim kazanacaktı.Yoksa;kulağının dibinde davul çalsan nafileydi.Bütün partililere yaptığı gibi;
- Haklısınız gençler,dedi. Sizin partinize oy vereceğim…Merak etmeyin…
Kapıyı kapattı.Salona geçti.Boş kafes,masanın üzerinde öylece duruyordu.Küçücük kapısı, açık!..
- Nazlı’m,sevgilim!..Kafese doğru dudaklarını uzattı.Kafesin ince demir çubuğunun soğukluğuyla irkildi.İçine girdiği yanılsamadan sıyrıldı.
Efkarlandı. Stendal’ın roman kapağındaki kadının gözlerine baktı.Baktı…Bir daha baktı…Ne platonik aşkının gizemli bakışları vardı, ne de terk eden eşinin dırdırları…
Buzdolabındaki yarım kalmış rakısından bir kadeh yuvarladı, hem de susuz…
“Kadınsız yaşanmıyor” diye mırıldandı…
Gözlerinin önüne Maltepe’deki pavyonların birinde çalışan konsomatris Leyla’nın silueti takıldı.Yine yanılsama içerisindeydi…
“Her ne kadar pavyon kadını da olsa,erkeğin ruh halinden anlıyor” diye iç sesine kulak verdi.Duvardaki saate baktı;yelkovan ve akrep bir günü devirmenin sabırsızlığı ile aynı çizgide üst üste gelmişlerdi…
Bir kadeh daha devirdi…Şimdi sadece Leyla,belleğine yerleşti.Kafasından, bütün olumsuzluklar,uçup gittiler. Ne partileri düşündü,ne de işçiyi,köylüyü…
Şemsiyesini aldı,kapıyı kilitleyip,gecenin karanlığına daldı.
“Kendim için yaşamalıyım!” düşüncesi,belleğine örümcek ağı gibi sarmıştı.
Çiseleyen yağmur altında Leyla’sına doğru hızlı adımlarla yürüdü…
YORUMLAR
Öyküden anladığım kadarıyla; öykünün kahramanı,hayattan her türlü nasibini almış.İnsanların riyakarlığı ile karşılaşmış,sistemin çarpıklığından sille yemiş,özel yaşamında hüsrana uğramış.
Ama...
Hayatta kalması için karşı cinsin varlığını her zaman içinde hissetmiş. Kahramanın bu ihityacını cinsel tatmin olarak değerlendirmemek lazım...Bir kadının varlığını kendisiyle dertleşmesi ve kimselerin anlayamadığı dünyasını onunla paylaşması açısından;bir nevi sığınacak liman gibi görmesinden dolayı pavyona gidiyor...
İşte burada yazar kardeşim,püf noktayı koymuş satırları arasına:
" Pavyon kadınında kendini bulacak derecede onu yükseltiyor..."
Tebrikler Ayhan kardeşim...
Psikolojik ağırlıklı bşr yazı. Yazının içinde yer yer hiciv var. Fakat yapılan hiciv drekt kilşileri değil de sistemi hedef almış. Sadece anlatılmak istenen tam anlatılamamış. Onun sonucunda da aYNUR' UN DÜŞÜNDÜKLERİNİ İSTER İSTEMEZ DÜLŞÜNÜYOR İNSAN. kadın bir sığınak gibi görülmek istenmiş aslında fakat orada bir kopğukluk olmuş anladığım kadarıyla. Tebrikler ayhan Bey.
"Hay gidemez olsun inşallah" demek geldi içimden izninle. Kadını basit bir metaya indirgeyen zihniyeti şöyle ibreti alem diye sallandıracaksın, bak bir daha yapıyorlar mı:)
Psikolojik ağırlık bir çalışma. Beğenerek, sıkılmadan, yorulmadan ama sonlara doğru kaşlarımı çatarak okudum.
Kutluyorum Ayhan Abi.
Saygılar.
ayhansarıkaya
Selamlar...
Aynur Engindeniz
Sen yaz içinden nasıl geliyorsa. Benim hepsini okuyacağımdan emin olabilirsin.
Selamlar sana.