SERENAT
SERENAT
Dışarıdayım, ay ışığı aydınlatıyor geceyi. Sarıcan yaylaları kadar netim, Pilavtepe kadar fluyum. Bir enstantene ki karesinde yalnız bir ağaç varsayın, dağ başında bana misal. Goman’ ın eteklerinde ilçeye nazır bir halde üçü bir arada’yı içerken buz gibi bir havada, yüreğimin titrediğinin ve hasbelkader yolumun çizilmiş bir yol olduğunun farkına vardım. O yoldan çıkamazdım artık.Yalnızlığın en koyulaştığı ve demini bulduğu ruhtayım.Karanlıkta öten ishak kuşu bana arkadaş bu seyahatte.Var biraz dolaş serseri gönül, avare gönül, beyhude gönül. Sende benimle uğraş ey yar. Başında derdin, yüreğinde ağrın olayım.
Seni ay ışığına benzetiyorum ey yar.Yalnızlığımı da içip içip söndürdüğüm sigara izmaritlerine. Amansız bir yürek çarpıntısı sarıyor bedenimi. Senin olduğunu biliyorum; sensin evet, sensin buna sebep. Ay ışığında titriyorum. Bir an için seni gördüğümü zannediyorum, oysa soğuk bir rüzgar yalıyor yüzümü. Halime gülüyorum ey yar. Ağaçların rüzgarda salındığı vakit çıkardığı hışırtı ismin gibi geliyor, dalıyorum. İsmin bir melodi sanki beni uyutan, bana huzur veren, beni sonsuza dek yaşatan. Kalecik Barajı’nda suya yansır güzelliğin. Sazanlar aynalığını senin ruyundan alır. Aynasızlık kime dert?
Şimdi bir sen varsın, aşklar yok. Şimdi seni aramak var, peşinde sokak sokak dolaşmak var. Kanal boyunda, stabilize yollarda izini sürmek var bir kovboy filminden kaçamakla.Sonra ay ışığında durup durup seni yaşamak var ey yar. İçinde zehirli bir ot gibi büyütüp sancılanmak var, reelde yoksun ama. Suratıma inen bir tokat, yüreğime batan bir diken bu. Seni seviyorum aklın almayacağı kadar, sonsuzluk desem. Kilometrelerce desem. İnanıp inanmamak sana kalmış, ikisinden biri yalan.
Bir bulut geçiyor üstümüzde süzülerek, ağaçlar hışırdıyor karanlığın bir yerinde, karanlık ve soğukla başbaşayız. Üşümek sözden başka bir şey değil burada, sensizlikte. Oysa seninle yaşadığımız kızgın bir yanardağ. İçimiz yangın yeri ey yar. İtfaiye her an tetikte, sirenler hazır kıta. Bütün bir ilçeyi yakmayı göze alabilir mi bir insan aşkı için? Yüreğim 24 saat kanardağ. Hangi doktor tampon yapacak yüreğime kanı durdurmak için? Bu üşümek değil. Lavdan bir aşk ayaklarımızın bastığı. Kordan öte bir su dudağımıza değen. Her bir kıvılcımı bu aşkın; etimize batan iğne, cımbızla koparılan parça tenimizden.
Ayrıydık, ayrı düşmüştük kuru yaprak misali. Hesaba katmamıştık yalnızlığı, bir Kiğı Karakoçan Tur Otobüsü’nün seni alıp çoook uzaklara götüreceğini ve ayrılık saatini…Bilseydim, bilseydim eğer öyle olacağını ve sensizliğin beni kahreyleyeceğini..Öldürürdüm yalnızlığı ansızın, devirirdim otobüsü, saati paramparça ederdim. Bilseydim eğer..Bilseydim seni alıp götüreceğini ve beni karanlık gecelerin uğursuz kuşu eyleyeceğini. Şimdi yalnızım ve dünden daha fazla seviyorum seni.Yüreğim kanar dağ, içim yanardağ. Anla hali pür melalimi.
Çalan şarkılar seni getirmiyor.Garajda seyyar tablasının içinde bütün semte; “uzun mesele anlatan ve ara sıra boğazını temizleyen türkücülerin türkülerini” dinleten seyyarın hoparlörüyüm. Bu yüzden kendimi harap etmiyorum. Okuduğum binlerce sayfa seni anlatmıyor.Bırakıyorum kitapları, okumuyorum bir daha.Elazığ Okuyor kampanyası dahi açmıyor artık beni. Bu havada beni boğan, beni rahatsız eden bir kıllık var. Kıl oluyorum her şeye artık.Bir insan kıllığı kadar insandır. Direnmişliği, hasetliği, gammazlığı, ketumluğu kadar insandır. Her şey et ve kandan ibaret değildir. Her şey pozitif değildir dünyada. Negatif durumlarda en az pozitif durumlar kadar elzemdir. Bay kusursuzlara, bayan mükemmellere hitabendir söylediğim.4 x 4’ lük olanlaradır sözüm.
Sensiz hiçbir şeyin anlamı yok. Bu kadar işte. Rest çekiyorum yokluğunda her şeye. Bir sevmişliğim vardı seni erkekçe. Hala onun tesirindeyim.Yoksa yoksa bu kadar koymazdı bana ayrılık.
Şimdi yine seni düşünmek geldi.Yüreğimin med cezirisin. Daha demin seni bulmak için kilometrelerce yol yürüdüm. İşte sen; kahredenim, aşkından deleyleyenim. Köpek köpek gezdirenim. Saat geceyi vuruyor, yokluğun başımda zonkluyor. Di gel artık desem.Uyutmaz biliyorum bu hergele.Bu çalgı acayip, bu çalgı beynimi çürütüyor. Çılgınca isteklere itiyor beni.Çıkıp hiç durmadan koşmak, sana varana değin. Durma sakın. Durma lütfen. Aşk kaçmaktır, aşk kovalamaktır. Aşk yetişememektir. Aşk ellerin havada boşta kalmasıdır. Dur öyleyse sana geliyorum.
Yüreğim yaralı benim a ceylanım. Nefesim yetmez. Kaç şehir gördüm ben, hiçbirinde sen yoktun. Olmadığın her yer yıkılsın işte, bu bir beddua değil. Sana şahit olan şehir ne mutlu, insan ne güzel, sen ne güzelsin. Dönüyor değirmen misali dünya, bense zamane Don Kişot. Senin gölgenin peşinde sevgili. Görüyorum, sonsuz boşluklarda sallanıyor gül siyahı saçların.Gülümseyişini bir kutup yıldızında..Ağlayışını bir yağmur bulutunda..Ve öfkeni çatık kaşlı şimşeklerde..Sonra bir fiske vurumluk can sandalımı alabora ediyorsun. Şimdi sen yakan yıkanımsın. Korkunç derecede bir dağsın ve bana en temiz havalarını, en berrak sularını getiriyorsun.Ve ben canlanıyorum ölüme yakınken. Seni görüyorum hayal meyal. Ağlıyorum hıçkırasıya.
Yalnızlığımı hatırlıyorum, göz yaşlarım gibi gerçek; asık suratlı yalnızlığımı..Yani sensizliğimi..Kuruyuşumu dal gibi. Sensizim gör halimi. Bağırayım mı illa ki! Sokakları en iyi ben bilirim. Köşe başında bekleyen dilencileri en iyi ben tanırım.Ve bir erkeğin durup dururken neden ağladığını en iyi ben tahmin ederim.Harcadığım onca zaman inan ki değer sana. Zaten işim bu. Alınyazım, kaderim. İçimdeki dev bunu istiyor. Böyle mutluyum, hep arıyorum ya!Yalnızca beni beklediğini bilmem ve yalnızca benim seni aramam yeterli.Her neyse bazen yaklaşıyorum sana.O heyecan yok mu? Sadece yaşamak lazım.Yazmak nafile.
Kavuşamıyorum ama sevgiliye, bile bile..Böyle güzel n’ideyim. Hep uzakta yana yana, yakıla yakıla hep bir gün geç olsun diyorum sevgiliye kavuşmak. Çünkü kavuşma yalan, kavuşurken mutlu olmak yalan. Mutlu olunur diyen Pinokyo? Ben hep yetişecek gibi kalmalıyım sana ey yar! Tam dokunacakken yitmelisin aniden. Hep bir adım önde olmalısın sevgili.Rastlama bana bir dağ başında, bir orman yeşilinde denk gelme, bir deniz mavisinde aynı havayı teneffüs etme. Aradığım yerde olma. Bunca zevki başıma yıkma sakın. Acıma bana. Gürültüler olmalı çevrende, kalabalıklar olmalı. İzini kaybettirmeli yaşadığın şehir. Seni kalabalıklarda aramalıyım. Kalabalıkları tek tek tutup bakmalıyım yüzlerine. Hangisi, hangisi sana benziyorsa tutup öldürmeliyim. Sen yalnızca sensin. Seni seviyorum, sana benzeyenleri değil. Ara sıra uzaktan uzağa da olsa göstermelisin kendini. Sonra kaybolmalısın yeniden. Ben tekrar sil baştan aramalıyım seni. İp uçları beni sana getirmemeli. Binlerce sen olmalısın. Her birinde seni görmeliyim ama sen bana görünmemelisin.
Yarın , yarın bir daha seni aramak için yeter ki ufacık da olsa bir bahanem olsun.
İşte sevgili yüreğimin cızırtılı ve frekanssız ortamında dilimin döndüğünce bir şeyleri anlatmaya çalıştım.Şimdi birileri okuyacak bunları ve hafızasının en kuytu köşesine yani insan ruhunun en karanlık mahzenine atacak ve sadece “güzel bir yazıydı” diyecek. Oysa ben bunu istemiyorum. ‘Güzel bir yazı / kötü bir yazı’ ancak ve ancak eleştirilerle kendisini kemale erdirir.
YORUMLAR
Yüreğim yaralı benim a ceylanım. Nefesim yetmez. Kaç şehir gördüm ben, hiçbirinde sen yoktun. Olmadığın her yer yıkılsın işte, bu bir beddua değil. Sana şahit olan şehir ne mutlu, insan ne güzel, sen ne güzelsin.
Yüreğinizin güzelliğini satırlara nakış gibi işlemişsiniz. Yüreğinize sağlık. Selam, saygı ve sevgiler.