- 893 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Dirilemez küller
Okşadım saçlarını, tuttum ellerinden yüreğimle; “benimsin” dedim. Benimsin ve benimsen bir başkasına bırakamam bu aşk meydanını. Yüzünün her bir noktasını ezberler gözlerim ve bilir nereye düşer yanağındaki benin gölgesi…
-Nefesin benim mi?
“Elbette” dedi. “Elbette senin”… Dokun, uzat parmağını. Aldığım nefesi veriyorum, hisset bak… Değdiği yer tümüyle tenin değil mi? Bir başkası hissedebilir mi beni, bir başkası dokunabilir mi bu denli bana. Kanıtladın işte sen! Kanıtladın senin yanında aldığım nefesi, sana dokunarak verdiğimi…”
-Burası neresi… Senin tenin mi?
“Evet” dedi. “Elbet benim tenim.”
-Nasıl yani, benim değil mi…
“Hayır, hayır… Tabii ki değil. Senin olsa, meydan verir misin kaybetme korkusuna? Kendini kaybetmekten korkuyor musun mesela…”
-Korkmuyorum. Kendimi kaybetmekten korksaydım, önce kaybedip sonra sende bulmazdım…
“Günaydın. Kahvaltı edelim mi?”
-Edelim, evet… Ama bırak beni, önce seyredeyim seni… Hani, bir yudum su içmeden ne yediğimi anlamam ben. Önce güneş doğmalı gözlerinde, sonra benim olduğunu, burada olduğunu hissetmeliyim içtiğim suda.. Biliyorum gün milyonlarca insan için çoktan kendini güneşe adadı, ama benim için sesinin güzelliğiyle henüz sadece tan ağardı.
Güneşi sun aralayıp gözlerini… Yoksa bir 24 saat daha yaratmak zorunda kalacak Tanrı bizim için. Zaman saklanacak Kaf Dağı’nın ardına ve küle dönüşecek Zümrüd-ü Anka..
Ben seni masallarda beklemek istemiyorum…
Bir masal yaratıp içinde seni bulmak seyretmek gibiydi doğuşunu Anka’nın…
İnan dirilemez külleri vardı…
Asena Gülsüm Güneş
YORUMLAR
Mühür...
Teşekkür bizden,bu güzel kalemi okuttuğunuz için..
az, öz sürükleyici bir anlatım..
ayrıca fotoğraf da çok zevkli bir seçim..
kutlarım, saygılar..