- 2179 Okunma
- 14 Yorum
- 0 Beğeni
MEVLANA VE KIZI
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
Deruni bir yalnızlığın içine doğru beni çağıran sesle beraber ağır adımlarla yürümeye başlıyordum. Oturduğum yerde, gözlerim dünyaya kapalı... Ellerimden tutan mavi cüppeli, başında gri bir türban sarılı, gözleri yeşilimsi mavi ve hiç kimsenin bakamayacağı kadar bakışlarından şefkat taşan bir adam. O bakışlar ki, ruhumu okşar, içimi titretir ,garip bir haz ve mutlulukla beni kuşatırdı. Hiç bitmesin bu anlar isterdim. Yaşadığım her ne ise bilmez, sadece kendimi o anlarda muhteşem bir duyguya kapılmış hissederdim. Ta ki annem babama ya da kardeşlerimden birinin sesi beni o noktadan koparıncaya kadar. Kendime geldiğimde hıçkıra hıçkıra ağlardım “Neden?” diye sorduklarında “Öyle güzeldi ki bir anda hepsi bitti.” derdim…
Annem bana hamile iken soğuk bir kış gününde kapımızı çalan Tanrı misafiri beni işaret ederek kız olacak,adı şimdiden belli ve muhteşem bir kaderin parçası olacak demiş.Ben böyle daldıkça ailem bilmedikleri kaderime doğru yaptığım yolculuktan ürkerlerdi ve bir gün ayrılacağımız korkusu ile özellikle babam kolay kolay baş edemezdi.Kendime bile açıklayamadığım şeyler yaşardım.Farklı olduğumun farkındaydım.Okuma, yazmayı öğrenmek tutkuydu ben de. Köye her bahar gelip kışa kadar kalan rahipten başka kimse bilmezdi okumayı yazmayı.Öğrenmek için rahibe yalvarırdım o ise öğretmeye çalışırdı.Kimse anlam veremezdi bu isteğime ben bile..Dedim ya; ben gariptim, gerçekten gariptim yerimi yurdumu, ait olduğum dünyayı arıyordum.
Sekiz yaşımı sürüyordum babam Faruk, çöllerin sadeliğini yansıtan camilerde ibadet zevkini tatmış bir Müslüman, annem Evdokia ise heykel kalabalığı ve ihtişamlı görüntüsü yanında kucağında bebeği ile masumiyet timsali olan Meryem heykellerinin hüznünü yaşamış İsa’nın çarmıha gerilmiş görüntüsünden devrin yaşananları da, birleşince korkuyu içinde yuvalandırmış bir Hıristiyan’dı.
Yaşam sürüyordu köyün tek ibadethanesinin bir yarısı cami, diğer yarısı ise kilise olarak kullanılmaktaydı. Hayat; meyve bahçeleri ile tarlalar arasında, beslenen hayvanların bakımı ile sürüp gidiyordu. Gitmek ne kelime, kaçan, yakalamam gereken bir şeyler benden habire uzağa kaçıyordu. Ve ben bir an önce yakalamalıydım…
Israrlarıma dayanamayan babam, beni Konya’ya götürdü eğitimim için bir yer bulma sözü vardı. Akşama kadar gezmiş ismini duyduğumuz her kapıyı çalmıştık. Tam ümidi kesmiş dönecektik ki O’nu gördüm atını sürerek yanımıza yaklaştı ve babama “Eğitim alması gereken yer benim yanım.” Diyerek “Ey adam, kaderini kabullenmekle Allahın koruyuculuğunu kendin ve ailen üzerine çektin.”dedi. Babam şaşkındı, içini okuyan adamın sözlerinin şaşkınlığı daha da sürecekti. Ellerimi tuttuğunda;”Beni birlikte yürüdüğümüzde hep götürdüğün o evine mi götürüyorsun “diye sordum. Tüm çevremizi aydınlatan bir tebessümün ardından “Evet, haklısın, seninle çok uzun yollar yürüdük “dedi. Sevinçten kahkahalar atarak elleri elimde yürüyordum. Babamı da misafir edeceklerdi, gel istediğinde gör için rahat etsin dediler. Babam sonsuz bir huzurla beni bıraktı ait olduğum yeri bulmak onu da mutlu etmişti.
Artık ben o yüce Mevlana’nın kızıydım…Mutluydum yeni evimi hiç yadırgamadım..Annemle babamla yaşarken, içinde yaşadığım andan koptuğum zamanlarda tattığım hazzın tam ortasındaydım artık,bu hazzın adı huzurdu.Dualarım vardı sonu şükürle biten “ Bana beni çok seven iki aile, bir de SANA gelecek yolu gösterecek olan Mevlana’yı verdin, şükürler olsun sana Allah’ım!..”
Şefkat bir gözden böylesine tatlı böylesine yeşil mavi bir derin huzur olarak akardı, içinde kaybolmayı dilediğim.Bir gün sordum O’na ;”Babacığım beni ne zaman eğitime alacaksın,ne zaman başlayacağım?.” Gülümsedi,”Zaten eğitimdesin, yolu görmemen, üzerinde yürümediğin anlamına gelmez hatta tam aksi olabilir.” dedi. Hızla öğreniyordum bana en iyi talebelerimden birisin derdi.
Hiç beklemediğimiz bir anda O geldi ismi Pers dilinde güneş anlamı taşıyan Şems… Karşılaştıkları ilk andan itibaren beraberce inzivaya çekilmişlerdi. Odalarının kapısına bıraktığımız yemek tepsisini her sabah el değmemiş bir şekilde tekrar alıyorduk. Her şey öylece duruyordu. Ruhumun sırdaşı dediği adamla Mevlana karşılıklı bağdaş kurdukları odadan yansıyan ışıkta tek kelime konuşmadan oturuyor, ibadet ediyor sabahlıyorlardı böylece günler haftalar geçti. Konya halkı Şems’e kızgındı. Çünkü O Mevlana’yı ellerinden almıştı. Şems için kem sözleri vardı dillerinin altına yuvalanan, hele öylesine iğrenç yakıştırmaları vardı ki söyledikleri duydukça içim eziliyor isyanla yüreğim taşıyordu. Onlarsa son derece sakin kimseyi duymuyor görmüyorlardı. Şems’i tanısalardı anlarlardı O dokunduğu her şeyi aşkla tutuşturan bir alevli rüzgârdı. O gece rüyama giren bir melek O’nun burada olmasının sebeplerinden biri de sensin, diye kulağıma fısıldadı.
Mevlana ile O’nu dönerken görüyordum zaman zaman huşu içinde, dünyadan kopmuşlardı kendi kalplerinin ritminde dönüyorlardı. Bir gün Babama “Ben de dönmek istiyorum.”dedim. ”Henüz hazır değilsin, bu dönüş sana zarar verebilir.”demişti. O zaman anladım ki aleve âşık pervane de, rüzgâr da, alev de büyüyecek birbirlerine sarılıp tek bir varlık haline geleceklerdi. Ben henüz yanacak güçte değildim.
Ne duruyorum, ne yürüyorum,
Üzengideki ayak gibi…
Ne susuyorum, ne konuşuyorum,
Kitaptaki yazı gibi…
Ne varım, ne yokum,
Gülsuyundaki koku gibi…
“ Bu rubaiyi okuyan Tavus sultan Hindistan’dan şeyhinden destur alarak Meram’a gelip yerleşmişti. Mevlâna Hazretleri de on günde, bazen yirmi günde bir Meram’a sabah namazına giderdi talebeleriyle… Sabah namazından dönerken, bir tambur sesi duydu… “Şems’ten bir selâm erişti… Bu ses, Şems’in selâmı olmadan çıkmaz… Ben buna bakacağım” dedi… (Talebelerden bazıları oraya bir hanımefendinin geldiğini biliyorlardı, hiç ağızlarını açmadılar.) Mevlâna Hazretleri Tâvus Sultan’ın kapısına geldi, kapıyı çaldı ve içeri girdi… Baktı ki tambur çalan bir hanımefendi… Oradaki sohbetleri ve muhabbetleri üç buçuk gün devam etti…
Bu müddet zarfında talebeleri hiçbir şey söylemeden Efendi Hazretleri tekrar çıkacak diye beklediler. Ama bu bir nev’i Şems‘le beraber odaya kapanması gibi bir şey olmuştu. İçerdekinin bir hanımefendi olması nedeniyle yavaş yavaş yine o hain dudaklara birtakım dedikodu siluetleri geldi. Ama artık Mevlâna Hazretleri de böyle dedikodu gibi ilkelin de ilkeli olan hadiselerden o kadar uzaktı ki kim ne konuşmuş, kim ne yapmış, üzerinde bile durmuyordu.
Talebeleri, kapı açılıp da Hz Mevlâna görününce hepsi saf olmuştu. Mevlâna Hazretleri, talebelerine, “Sizden ummam da belki ileri geri konuşanlar vardır, açın da bakın Tâvus Sultan’a” dedi… Kapıyı açtılar ki, BİR AVUÇ KÜL… “Yandı” dedi Mevlâna Hazretleri, “Bu kadarmış tahammülü… ””(ALINTI)
Yanmak hiç de kolay değildi….Ama o yanmıştı.
Perihan TUNÇOK KILIÇ
ESMİZE 29 Mayıs 2011 İZMİR
NOT: Mevlana İle ilgili pek çok eser okudum Tabi Şems ve kızı Kimya Hatun hakkında da eminim sizlerde okumuşsunuzdur. Hâşâ; onları yargılayanlardan tutunda, kızını Şems’i tutabilmek adına feda eden bir üvey babaya varana kadar. Acınacak bir halde bilgisizliğimiz. Biliyorum en iyisini iddiasında asla değilim, ama Allahın bu veli Dost’una dil uzatılmasına asla gönlüm razı değil, biz bir damla etmezken, ummanı yargılama gafletine düşmekten ne zaman kurtulacağız bilmiyorum. Okuduklarımdan bir harman oluşturdum gönlüme hissiyatıma doğru olduğuna inandığım bir şekilde hikâyeleştirmeye çalıştım. Doğrusunu Allah bilir, Ama yanlışa da ne olur meyil vermeyin. Hakkında çok bilgi yoktur Kerra’nın ilk evliliğinden diyen kaynaklarda vardır. Ama Mevlana asla evladını ateşe atmamıştır. Olsa olsa kader kitabını okurken O’nu gözlemlemiştir. Unutmayın Ebu Cehil devrinin bu günkü üniversite rektörü ayarındaki kişilerindendi ve cehaletin babasıydı. Allah’ım bizleri yanılgıya düşmekten doğrudan ayrılmaktan sen muhafaza eyle…Katkılarınıza şimdiden sonsuz teşekkürler DEVAM EDECEK….
Sonsuz teşekkürlerim seçki kuruluna ve emeği zayi etmeyen okuyan tüm dostlara...saygımla.
YORUMLAR
Çok etkileyici. Bütün çalışmalarınız değerli birer emek ürünü.
Kutluyorum.
Sevgiler.
Esmize - Perihan Kılıç
Bu derin ve dolu yazınızın güne gelmesi beni çok mutlu etti.
Defakez okuyup bilmeme rağmen her defasinda Şems'e ve Mevlanaya dair her zerreyi aynı heyecanla okurum
Ne duruyorum, ne yürüyorum,
Üzengideki ayak gibi…
Ne susuyorum, ne konuşuyorum,
Kitaptaki yazı gibi…
Ne varım, ne yokum,
Gülsuyundaki koku gibi…
Teşekkürler, Tebrikler ...
Saygı ve sevgiyle.
Esmize - Perihan Kılıç
mevlana ve şems her zaman merak ettiğim ve bulduğum kitaplardan okudum dediğiniz gibi karalayan kitaplarda var ki bunun günahının bedelini Allah a nasıl hesap vereceklerini bilemiyorum...güne gelmesi ve bu yazının devamı olmasına çok sevindim...aydınlattığınız için tşk ederim sevgi saygılarımla..
Esmize - Perihan Kılıç
Gülayşe DELEN
Tebrikler sevgili Perihan .. Doya doya okunan dopdol bir yazıydı.
Notuna ithafen; maalesef bu cahilce bilgiler çok popüler kişilerin elinde toplumun büyük br kısmına ulaşıp yanlış bilgilerndirilmelerine bile bile sebep oluyor.
Esmize - Perihan Kılıç
Hoşgeldini öncelikle...
Hoş ve iyi geldiğiniz zaten belli.
Yazınız çok derin ve düşündürücü.
Doğrusunu isterseniz benim de "Mevlana " hususunda merak ettiklerim var. Mesela "şarap" olayını o kadar mükemmel tarif ediyor ki,okuyan anlatanın kesinlikle şarap içme konusunda mütehassıs olduğunu anlayabiliyor.
Bir de ben Allah aşkı konusunda samimi bulmuyorum insanoğlunu.
İnsanın aşık olma yetileri bellidir bence.
Duyu organları dışında başka antenleri kullanamaz.
ve insanın tutulduğu sadece kendine benzeyen ve kendi gibi olan olmalıdır.
Zira onu algılayabilir,ondan alabilir,ona meyledebilir.
Tasavvufta bahsedilen "aşk" ın bir yönüyle "icbaren" olduğu kanaatindeyim.
O açıdan Mevlana'yı anlayabiliyorum.
Şems ise bir muamma.
Selam ve dua ile.
Esmize - Perihan Kılıç
Hocam, yazınızı ben face'de okumuştum. Küçük bir değerlendirmemi, bugünki yayınladığınız bölümde yaptım.
Yürekten kutladım.Başarı,selam,saygı...
Esmize - Perihan Kılıç
Çok güzel bir yazı; sabah sabah okuduğuma değdi. O güzel kutsal mekan yine gözlerimin önüne geldi.
Sevgili Perihan emeğine yüreğine sağlık.
Sevgimle.
Esmize - Perihan Kılıç
Konya'da iki yıl kaldım.Boş zamanlarımda Mevlana hazretlerinin türbesinin dibinde zaman geçirirdim...Okuduğuma değdi.
Saygılar efendim...
Esmize - Perihan Kılıç
Uykulu gözlerle okuduğum dolu dolu bir anlatımdı .Harcadığım zamana değer içeriğine ve emeğinize sonsuz saygımla tebrik ediyorum.
Esmize - Perihan Kılıç
Harika bir çalışma ki güne gelmese kaçırmış olacaktım:(
Yüreğin dert görmesin özel kalem...
Esmize - Perihan Kılıç
Esmize - Perihan Kılıç
Esmize - Perihan Kılıç
sizi tebrik ve size teşekkürlerimi sunarım. çok harkulade olmuş. kaleminize sağlık. lütfen devam edin. hiç bilmemekten daha kötüdür yanlış bilmek. ALLAH doğru yolda olanlardan eylesin cümlemizi ve benim de gönlüm razı değil,belki de Rabb'imizin yüce dergahında bir çöp kadar değeri bile olmayan insanların o güzel ve mübarek insanlara dil uzatmasına. böylece hiçbişey bilmeyenleri haberdar ve yanlış bilenleri de doğruya götüreceksiniz. bu herhalde onlara minnetinizi sevginizi anlatmanın en güzel yolu. mevlana ve şems konusunda belki okumuşsunuzdur fakat okumadıysanız, sinan yağmur'un aşkın gözyaşlarını okumanızı tavsiye ederim. saygı, sevgi ve selamlarımla...
Esmize - Perihan Kılıç
Kimya Hatun'un bakışlarında dinlemek çok keyifli. Küçük bir kızın safiyetinden tertemiz bir masal sanki Hazretler. Kaf dağının ötesi kadar uzakta kalan, elle tutacak kadar yakın. Konyanın manevi ikliminde derin nefes almak gerek. Uzun uzun izlemeyi çok özledim turkuaz rengindeki kubbesinde biriken güvercin gölgelerini.
Teşekkür ediyorum Sevgili Esmize. Bir fırsat olsa da birlikte el ele gidip duada bulunabilsek keşke. Selamlarımı ve sevgimi kabul et lütfen.