"HAYATİ" MIN ÖĞRETMENİ
Bir bayram günü duymuştum onun ismini ilk kez. Bayram ziyaretine gitmiştik bir akrabamızın evine. Dokuz yaşımın verdiği, kendimi genç kız zannetme durumum hüküm sürüyordu benliğimde. Şıkır şıkır giyinmiş, kıyafetlerimle uyumlu misafir terliklerimi de giyip bacak bacak üstüne atıp kollarımı kavuşturmuştum bilmiş bilmiş, saçlarımı savurup iltifat beklemeye koyulmuştum etraftakilerden. Hal hatır soruşturması bittikten sonra yaşlı bir amca tarafından farkedildim. “Nasılsın gelin kızım?” diye sordu gözlerinin etrafındaki yaşadığı yıllara tanıklık etmiş ince çizgileri de gülümseyişine ortak ederek. Şaşırmıştım, gelin kızın ne anlama geldiğini biliyordum ve dokuz yaşında bir genç kız(!) olmama rağmen evlilik için zamanımın olduğunu düşünüyordum. O yaşlı amca bizim bir tanıdığımızdı ve ben onun torunuyla aynı gecede gelmiştim dünyaya. Bizi taşıyan leyleklerin bir oyunu olsa gerek...Amcanın oğlunun ise bizim okulda öğretmen olduğu konuşulmuştu ziyaret boyu. Orada kaldığımız sürece okula döndüğümüzde amcanın torununa haddini nasıl bildireceğimi planladım.
Bayram sona erdi, şekerlerim bitti. Ertesi gün açılıyordu okullar, annem dantelli yakamı ütülemişti geceden. Okula gideceğim sabah son provalarımı yaptım. Öğrenciler içeri girerken, bir kimlik araştırması sonucunda buldum beşik kertmemi(!). Parmağımı gözüne doğru sallaya sallaya benim onun bildiği kızlardan olmadığımı, onunla evlenmek istemediğimi, benim peşimi bırakmasını söyledim. Sanki omuzlarımdan büyük bir yük kalkmıştı,rahatlamıştım.
Ertesi gün ben olanları unutmuştum. Derste öğretmene yakalanmadan çubuk kraker yeme yarışması yaptığımız bir sırada sınıfın kapısı çalındı. Nöbetçi öğrenci benim ismimi ve Hayati Kula’nın beni çağırdığını söylüyordu. O da kimdi? Ne yapacaktı beni? Yavaşça kalktım sıramdan kapıya doğru ilerlerken düşüncelerim beni aşağı doğru çekiyordu, bayılmamak için direniyordum. Çok endişelenmiştim. Öğretmenler odasına gelmiştik. Yavaşça tıklattım kapıyı içeriden kayadan katı bir ses yükseldi gelmemi istiyordu. İçeri girdim, uzun bir masanın en başında, az önceki sesin kendisine ait olduğundan emin olduğum uzun yüzlü, yüzünün her noktasında öfke olan, gözlerinden ateş püsküren, ağzını açtığı an alevler çıkaracak bir adam oturuyordu. “Merve sen misin?” dedi. Alev çıkmamıştı ama gözleri aynı sıcaklıktaydı. İçimde depremler oluyordu, korkudan iç organlarım titriyordu sanki ama böyle zamanlarda kendimden emin olmam gerektiğini düşünürdüm. Masada oturan adamın kararlılığıyla aynı orandaki kararlılıkla “Evet” dedim. “Benim oğlumla konuşan sen miydin?”. Demek ki bizim okulda öğretmen olan, o çocuğun babasıyla konuşuyordum. Ağzımdan çıkmaya cesaret eden tek kelime evetti. “Neden kızdın oğluma?” diye sordu. “Ben onunla evlenmeyeceğim.” dedim öfkeli öfkeli. Bu kadarı da fazlaydı. Hem beni zorla evlendirmek istiyorlardı, tepki gösterince de kızıyorlardı. Hocamın gözleri ışıldamıştı birden, gülüyordu, yanıma geldi, başımı okşadı, şaşırıp kalmıştım. “Tamam evlenme benim oğlumla, ama arkadaş olun, birdaha böyle bağırma,kızma ,güzel güzel konuş...” dedi. Devin kalbi yumuşamıştı...Biraz oturup sohbet ettik, odadan çıkarken çok pişman olmuştum, çocuğa bağırdığım için. Çok iyi bir öğretmenim olmuştu onun sayesinde. Dokuz yaşından on dört yaşıma kadar kaldım aynı okulda, hocamla yıllardır koparmıyoruz bağımızı. Hep gelin kızım diye sever beni, her karşılaştığımızda önce kızgın kızgın bakar sonra gülüp sarılır bana. Bir ikimiz biliriz bu bakışların anlamını. O günü anarız birlikte, sadece gözlerimizle.
Benim o okuldaki son senemde girdi dersime. Yıl boyunca çok şey öğretti bizlere. İş Teknik dersimize giriyordu.O sene lise giriş sınavlarına hazırlandığımız için onun dersini pek önemsemiyor ama duyduğumz saygı nedeniyle sesimizi çıkarmadan dinliyorduk. Hocam bunu farketmiş olacak ki bir gün derste “ Ben size sadece elektriği öğretmeyeceğim korkmayın, ben size önce bu ülkenin vatandaşı olmanın sorumluluğunu, Atatürk’ü sevmenin ne demek olduğunu, onurlu olmayı, kendinizi ifade edebilmenizin yollarını dilim döndüğünde anlatacağım. Sizleri kurtaracak bilgiler bunlardır” dedi. Eskişehir’in bir köyünde geçirmişti bizim yaşlarımızı, henüz küçük bir çocukken geçirdiği kazadan bedeninde kalıcı hasarlarla çıkabilmişti. Pırıl pırıl beyniyle gideriyordu bedenindeki bütün eksiklikleri ve andınlatmaya çabalıyordu hasarlı beyinleri...Ben küçük bir çocukken başlamıştı bana yol göstermeye, bugün ziyaretine gittiğimde hiç vazgeçmez sakin sakin suya yolunu buldurmaktan...
Onunla karşılıklı konuşunca birey olduğumun farkına varırım,görüşlerimin değerli olduğunu anlamamı sağlar sözleriyle. O bana verdiği sözü tuttu, sadece elektriği öğretmedi. Vatandaş olmanın sorumluluğunu, Atatürk’ü sevmeyi, kendimi ifade etmeyi öğretti. Bende ona verdiğim sözü tutacağım. Yıllar sonra aynı dik başla, aynı güvenli bakışlarla, mesleğimle, kariyerimle, ülkem için çaktığım çivilerimle, hayat neşemle çıkacağım karşısına.
Bana kazandırdıklarınız için minnettarım size HOCAM...
YORUMLAR
"Pırıl pırıl beyniyle gideriyordu bedenindeki bütün eksiklikleri ve andınlatmaya çabalıyordu hasarlı beyinleri...Ben küçük bir çocukken başlamıştı bana yol göstermeye, bugün ziyaretine gittiğimde hiç vazgeçmez sakin sakin suya yolunu buldurmaktan...
Onunla karşılıklı konuşunca birey olduğumun farkına varırım,görüşlerimin değerli olduğunu anlamamı sağlar sözleriyle. O bana verdiği sözü tuttu, sadece elektriği öğretmedi. Vatandaş olmanın sorumluluğunu, Atatürk’ü sevmeyi, kendimi ifade etmeyi öğretti. Bende ona verdiğim sözü tutacağım. Yıllar sonra aynı dik başla, aynı güvenli bakışlarla, mesleğimle, kariyerimle, ülkem için çaktığım çivilerimle, hayat neşemle çıkacağım karşısına."
Sevgili Merve, mutluluktan uçtuğum, ziyaretlerin ve telefonların susmadığı bir günde satırlarınızla bana en güzel öğretmenler günü hediyesini verdiniz. Şu an gözyaşlarımla klavyeye dokunuyor, tuşlara basmakta zorlanıyorum. Korkma bunlar sevinç gözyaşları. Bir öğrencinin öğretmenine olan sevgisini bu kadar içtenlikle anlatması çok hoşuma gitti. Değerli öğretmenimin yerinde olmak isterdim. Ne mutlu ki yetiştirdiğimiz öğrenciler bizleri hatırlıyor.
Mervecik, o güzel yüreğin ve sevgi dolu kalbin ömrünün sonuna kadar sevgiyle, güzellikle çarpsın. Selam, saygı ve sevgilerimle gözlerinden öpüyorum. Rabbime emanet ol.
Bazı insanları dünya değiştiriken bazıları dünyayı değiştirir.Ben de elimden geldiğince şu zalim dünyada kelimelerimle,karakterimle,davranışlarımla,doğru bildiklerimle bir fark yaratmaya çalışıyorum.Ama bazen emeklerinizin karşılığını hemen alamazsınız.Öğretmenlikte böyle bir meslektir işte.Bu yazının sahibinin kendinden sonra gelenlere ışık olması dileğiyle...