- 1173 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
Aman Allah’ım Ne Günlere Kaldık!..
Biz, orta katmanların okuyan kızları, kentlerde büyürken, yaşlılarımız, ikide birde “Aman Allah’ım ne günlere kaldık” derdi. Biz gülerdik.
..............................................................................................................
İstanbul dehlizlerinin, kenar mahallerinin sesi soluğu, bıçkın delikanlısı, başarılı genç öykücü Şenol Durmuş’un son öyküsü “Gel Abi”yi, İz Edebiyat’ta okumasaydım bu yazı yazılmayacaktı sevgili okur. Durmuş fena halde kışkırttı.
Biz, orta katmanların okuyan kızları, kentlerde büyürken, yaşlılarımız, ikide birde “Aman Allah’ım ne günlere kaldık” derdi. Biz gülerdik.
Onların “Ne günlere kaldık.” deyip şaşırdığı şeyler, etek boylarımızın kısalığı, gruplar halinde erkeklerle gezip tozmamız, politik eylemlere katılmamız, sevgili olarak en fazla pastanelere gitmemiz ya da büyük kentlerde yeni yeni boy veren diskotekleri merak etmemizdi.
Görücü usulü evlenmeyi reddedip büyüklerimizin dengi dengine bulmadıkları eş seçimlerimiz; kız istenmesini, kızın kendisini mal gibi algılamasına neden olduğu için reddetmemiz; söz kesmelere, nişanlara, tantanalı düğünlere, eşya takı düzmelere burun kıvırmamız gibi davranışlarımızı da anlayamazlardı. Her şeyin bir usulü adabı vardı, kural tanımaz gençlerdi bu yeni yetişen okumuş kızlar. Üstelik dilleri kürek gibiydi ve yaptıklarını savunuyorlardı utanmadan. Hadi erkekler neyse...Kızlar da azıtmışlardı. Yani aileden dışlasalar gam yemezlerdi ama yine de kıyamazdı ana babalar.
Kendi kuşağının “fırlamalarından” da olsan kadın oldun mu hep belirli sınırlar içinde kalmaktasın. Sınıfının, kültürünün sınırlarını düşünsel düzlemde delip geçsen bile eylemsellikte bir yere kadardır. İstesen de aşamazsın.
Gün oldu, devran döndü. Yaş yaşadık, saç ağarttık. Şimdi biz diyoruz, “Ne günlere kaldık” diye. Düşlem gücüm, “Bugünün çocukları yaşlanınca, acaba neler için bu sözleri söyleyecekler?” sorusunu yanıtlayamıyor.
Araştırmacı, sosyolog ya da Ş.Durmuş gibi bıçkın biri olamadığımdan, toplumdaki değişim ve dönüşümün yönünü kestirmede kendime göre yöntemlerim vardır. Taksi şoförleri, sabit esnaf, pazarcı esnafı, pazarların müşterileri, balıkçılar, pek ender de olsa katıldığım kadın günleri, medyanın güdümleme teknikleri...
Hepsini bir araya getirip de gözleme durduğunuzda, yorumladığınızda, inanın her partinin işine gelecek biçimde yaptırdığı ısmarlama anketlerden daha iyi sonuca ulaşırsınız. Rakamlarla da uğraşmazsınız. Övünmek gibi olmasın, bu yöntemle, 2002 seçimlerinin şaşırtıcı sonucunu ve amacını tahmin ettim. Toplumu nasıl bir dönüşüme zorlayacağını, dinamiklerini de.
O seçimlerde şifre mifre kuşkusu, bilgisayar oyunları yoktu henüz. Ama işin boyutu benim tahmin sınırlarımın çok üstüne çıktı. Bu da samimi itiraf. Toplumun riyaya bu denli prim vereceğini, değerlerinden bu denli çabuk vazgeçeceğini, olumsuzluğa böylesine çabuk evrileceğini beklemiyordum doğrusu. Bu noktada 12 Eylül’ün vebali büyüktür.
Şenol Durmuş, “İçki, uyuşturucu patlaması bir yana ,tinerciler, yeni Müslümcüler, Orhanlar, Ferdiler ürüyormuş. Cezaevleri zaten ağzına kadar dolmuş taşmış. Cezaevleri İran, Filistin hapishanelerinden de farksızmış.İşte kahvelerde bunlar konuşuluyormuş.” böyle anlatıyor “Gel Abi” adlı öyküsünde varoş dedikodularını.
Bu dedikodular, benim kaynaklarımca da doğrulanan sırlar.
Dedikodu deyip geçmeyin ve hemen “Ateş olmayan yerden duman çıkmaz”ı anımsayın. Sonra da bu ülkede durmadan tüten dumanları...
Bizim toplum, herkesin bildiği sırları pek sever. O sırları herkes birbirine söyler, ilgili kişi de herkesin bildiğini bilir ama bir Allah’ın kulu da çıkıp o kişinin yüzüne söylemez. O da yaptığını açıklamaz savunmaz. Riyada yüzüp dururuz. Yeter ki iğneli rahatlarımız ve minicik çıkarlarımız zarar görmesin.
Sigara yasağının yeni yeni gündeme geldiği günlerdi. Tamam, toplu taşıma araçlarında, kapalı yerlerde yasaklanması doğaldı. Ama hızla, yasaklı yerler, içenlere ayrı bir yer gösterilmeden öylesine çoğaltıldı ki içime bir kurt düştü. Başladım altında ne bit yeniği olabilir, diye düşünmeye..
Öyle ya, yurdun kaç yerinde, ormanlar siyanürle altın arayacağız diye hektar hektar delik deşik ediliyor. Siyanür, kaynak sularına karışıyor. Ormanların, tarım alanlarının canına okunuyor.
En güzel yerlerde nükleer santral yapılmaya kalkışılıyor. Güzelim Gökova bunların öncülleri tarafından berbat edilmiş, yenileri sırada.
Yeşil alanlar yok edilerek kentlerin akciğerleri sökülüyor..İnsanların sağlığı, geleceği kimsenin umurunda değil. Köylü, iş bulacağım diye razı. Birileri arazisi değerleniyor diye memnun. Eh, altın şirketleri, santral şirketleri, komisyonlar, komisyoncular derken, al takke, ver külah.. Bir avuç çevreci yırtınıp duruyor, yiyor copları oturuyor.
İş sigaraya gelince aman yarabbi, bir sağlık korumadır gidiyor. Hani “Bayram değil, seyran değil, eniştem beni niye öptü?” misali...Derken içki zamları..İçki satan yerlere getirilen kısıtlamalar, satan büfelere, lokantalara baskınlar..Gençler ve sağlıklar sürekli korunma halinde.
Eşe dosta söyledim. Dinin imamın para olduğu bir döneme girdik, sakın ola, sigara ve içkinin kâr marjı az gelmesin birilerine, dedim. T. Çiller zamanında çökertilen mi, yoksa el mi değiştiren uyuşturucu çeteleri, uzlaşmalar, anlaşmalar falan, sakın küreselleşmeye uygun yeni bir düzenleme yapılmasın, dedim. Komplo teorisi tabi.. Şeytan bu, akla getiriyor işte..Hem de gizli gizli yürütülen, parası bol bir iş. İyi önlem alıp da sağlam maşa kullanırsan, gücünde yerindeyse yani... “Ha ha ha, ho ho ho” diye güldü bizimkiler. “Pes yahu, nerden aklına gelir böyle komplo teorileri” dediler..
İşte ben, yalnızlığımda, böyle bir bit yeniğini düşünüp dururken sevgili okur, gazetelerin ve TV’lerin pek azına yansıyıp pısss diye hemen yok olan bir haber zuhur etmesin mi?
Kendini mi bilmez, yakaladığının kim olduğunu mu bilmez bazı narkotikçiler, bir büyüğümüzün bir yakınını uyuşturucu işi üstünde yakalamasınlar mı? Büyüğümüzün onunla ilişkisi yokmuş meğer, o akrabasını çoktan reddetmiş. Doğrudur elbette..Hem canım, her akrabanın icraatinden de sorumlu tutulamaz kimse. Belki o da sehven yakalanmıştır, hemen salıverdilerdi zaten.
“Ya birbirini beceren komşular, ya aldatanlar, yatanlar, kalkanlar ya onlar? Söylenenlere göre becerilmeyen liseli kalmamış...Üstelik onlarda zaten bu işi büyük heves ile yapıyormuş. İlköğretime giden çocukların yüz ifadelerini izle...gözlerinden akan kin ve nefreti gör.Gör de, geleceğin çetelerini, suçlularını o dehşeti şimdiden gör Rüstem abi.”
Böyle aktarıyor Şenol Durmuş.
Komşular konusunda benim deneyimlerim, gözlemlerim, duyumlarım da doğruluyor Durmuş’u. Bu alanda devrim(!) toplumun en geleneksel kesimlerinin de yani orta katmanların da kapısından girdi. Ama herkes namus kumkumalığına devam ediyor hâlâ. Devrimi(!) yapıyorlar yapmasına da göğsünü gere gere savunmak yok azizim. Olsun varsın, sessizce kabul var şimdi ve korkunç bir riya.
Liselilere gelince...Taksi şoförleri anlatsın size, parmak kadar kızları nerelere, kimlere getirip götürdüklerini.
Aman Allah’ım ne günlere kaldık!..
Çok eşliliğin yasallaşmasını isteyen kadın aile danışmanı mı istersiniz...İyi aile babalarının ortalıkta dolaşan kasetleri kadar iğrenç olan, onlardan siyasal rant sağlama çabaları mı...
Ne günlere kaldık yarabbi...Neredeyse siyaset=uçkur haline geldi.
Hangi birini yazayım sevgili okur, hangi birini..
En iyisi, açın okuyun Şenol Durmuş’un Rüstem Abi’ye çağrısını. “Gel Abi”
Gelsin de görsün Rüstem Abi. Belki o bulur çaresini...
Sahi, bunca riya ve çıkar adına sömürülen inançlarımıza ne zaman sahip çıkacağız? Yoksa???...
27.05.2011
Vildan Sevil
YORUMLAR
vildansevil
Değerlendirmenize teşekkürler...Benzer konular İz'de..:))
http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=99887
Bu yazdıklarınız zamanın 1900 küsürlu tarihlerinde de var olan haberleri Vildan Hanım, ne yazık ki geçmiş zamanlarda tek kanallı tv.lerde izlediğimiz haberlerde pek gündeme gelmeyen programlarla bilgimiz olmuyordu.
Oysa şimdi elimizi hangi tuşa atsak bir kanal çıkıyor karşımıza, her tv. yeni haberi bildirmek için yarış yapıyor, bizlerde hangi ülkenin neyi kime daha gizli satışla sattığını kolayca öğrenebiliyoruz...tabii yine de belli kısmını.!
adamlar senaryo yazıp " uyanın millet " diye bas bas bağırıyor, biz elimizde çekirdek çıtlatıp dizi seyrediyoruz.
bizlere herşey müstehaktır.
SEVGİYLE KALIN,GÜZEL BİR KONUYDU.
vildansevil
vildansevil
Sevgili hocam biz genç arkadaşlar bile diyoruz bunu ,kendi aramızda -vayy canına toplumun çivisini söküp içini saman dolduruyorlar - diyoruz.Ciden öyle bir durum var ,baksanıza kadınlara danışmanlık yapan seminerler veren zihniyetlere bakınız insanın şaka diyesi geliyor .Üstelik bir bayan bunları telefuz ediyor,aile danışmanları ,toplumun neden cinnet geçirdiğini anlayabiliyorum,herşey para değildir,toplumda kişiler fakirlikten cinnet geçirmez ,geçirselerdi savaş dönemlerinde olurdu böyle rezaletler,bakınız modern toplumlarda bir cinnetlik olayları var.Düşünelim vay canına ,vay canına..
sevgiler
vildansevil
Sevgilerimle Aysu'cuğum, teşekkürler...