Yazmak ya da Yazmamak
Sağlığımın biraz daha gerilemesi ile birlikte programlama dünyasından el etek çekmek mecburiyetinde kaldım. Uzun zamandan beri süregelen kimliksizliğe düçarım. Kimliksizlik derken yanlış anlaşılmak istemem. Meşgalesi olmayanlara gönderme yapmak değil maksadım. Oyuncak arabasını kaybetmiş bir çocuktan bahsediyorum. Yani benden. Üstelik sadece canım sıkılmıyor kayıp verdiğim oyuncaktan dolayı. Hani, kötü ebeveynler vardır ya bazı çocukların; üzülme demek yerine, neden kaybettin diye hesap sorulur ya çocuğa. İşte, aynı ben. Hem oyuncağımı kaybettim hem de onu alanı. Artık ne kitabım olacak ne de onları yazacak güçte ellerim.
Yıllar geçti üzerinden ve bir seda yükseliyor maveradan: Aczini çok dinledin. Uyan ey gafil! Kuşan terk ettiğin asaleti! Bir ışık görüyorsan tünelin sonunda, uzaklığı hesap etme. Ölçüler aldatmasın seni. Gözlerinin gösterdiğidir gördüğün. O gözler ki, ışığa tutsak. Bilmez misin, kaplumbağalara uzaktır gördüğün, tavşanlara değil. Uyan, ey bedeni meczup! Muhalefet eyle pes edişlere.
Sonunda o sedaya ram oluyorum; ama umutsuz, ama yorgun. Yeni dünyam: Edebiyat. Bu dünyadan merak ettikleriniz varsa eğer, söyleyeyim: Edebiyat dünyası başka bir âlem. Yaşamak çırpınmaktan ötesi değil gibi. Yazarlara bakınca korkuyorum. Sanki ben fakir bir mahallenin bıçkın delikanlısı, onlar sosyetenin şımarık insanları. Onlar kadar şımarmayı arzuluyorum elbet; ama olmayacak duaya “Âmin” diyecek kadar da cüretkâr değilim. Maksadım; dalga geçilen fukara olmamak bu dünyada.
Ben hep yazarım bunları, hep düşünürüm; ama hep yarım kalırım. Çünkü başlamak, hiçbir zaman bitirmenin yarısından fazlası olmadı.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.