- 2263 Okunma
- 7 Yorum
- 0 Beğeni
BENİ SAKLAR MISIN?
Merhaba sevgili…
Merhaba, nasılsın? Bugün hangi rengindesin hayatın? Hangi deminde… (3)
Yine ben… Yani baş belan. Yani hayranın. Yani sevenin… Yani deli mavi…
Çaresiz takvimden günler biterken. Gönlümün engin denizlerinden kıyıya vuranları yazıyorum sevgili… İki denizin birleştiği yerden. Kuzeyin güneyinden, güneyin kuzeyinden. Doğunun batısından, batının doğusundan yazıyorum. Hz. Hızır ile Hz. Musa’nın buluştuğu yerden. Hz Yüşa/dev tepesinden yazıyorum. Gece güne devrederken yerini, sana bugün son kez yazıyorum sevgili… Sana dair bütün biriktirdiklerimi alıp koltuğumun altına, bu şehirden giderken sana son kez yazıyorum sevgili…
Merhaba, nasılsın? Bugün hangi rengindesin hayatın? Hangi deminde…
Bugün uzun yolculuklara yelken açacağız. Dalgalandıkça dalgalanacağız sevgili… Küçük bir sandal gibi batıp batıp çıkacağız belki de… Eğer fırtınalar izin verirse, tekrar tutunmaya çalışacağız hayata… Biraz sonra demirden bir kuş dalgalanacak ipekten kanatlarla. Alıp götürecek bedenimi bilinmeyen uzak diyarlara…
Ne kadar ürperticidir, kişinin kendiyle yüzleşmesi. Hem de böyle yıkıcı bir biçimde. Ruhunun derinliklerinde, gizli odalarda saklı tuttuğu tüm duygularla yüzleşmesi… Zamanın gerisinde kalıyoruz galiba…
Seni sıkı sıkıya bağlayanları biliyorum… Hafif bir rüzgâr esintisinde dalından kopan yaprak gibi, iradenin nasıl kırıldığını… Seni düşlerinden alıkoyan, önüne engeller çıkaranlar olduğunu… Yine de buna rağmen, kimi zaman bir yerlere kaçmak istediğini de biliyorum. Çok uzaklara gidip, yeni bir yaşam düşlediğini… Ama bu düşü kurarken bile; ruhunda karanlıklarla dolu, belli belirsiz uçurumlar açıldığını… Düşlemekten bitkin düştüğünü, yüreğini soluk soluğa bırakan ve gözyaşlarına boğan hıçkırıklarını duyuyorum. O hıçkırıkların birikip nasıl bir nehire dönüştüğünü… Ne istediğini bilen bir iradenin, okyanusa yelken açamayacağının da farkındayım.
Ben başkalarının yürek sesini duymaktan, belki de kendi sesimi duy(a)madım. Bu yüzden, kendimden en çok kendimi mahrum bıraktım. Kendimden, kendimi dinlemekten… Ne zormuş insanın kendisini dinlemesi…
Nereye kulak çevirsem, hep bir yürek iniltisi… Bağıran ama duyulmayan gür bir sesin iniltisi… İçten içe çağıldayan bir ses. Feryat etmiyor, edemiyor… Tamda çığlık sayılmaz bu yüzden. Sade bir inilti, sade bir yakarış.. Sade bir ah! Böyle bir sesti beni çağıran…
Bu iniltilerin yolculuğunda dönelim yine kendi sedalarımıza… Sen kendini dinliyor musun? Dinleyebiliyor musun? Kendini duyabiliyor musun? Başkalarını… Ne yapıyorsun son zamanlarda? Neyi yapmak zorunda kalıyorsun? En çok ne yapmaktan hoşlanıyorsun? Nasıl vakit geçiriyorsun? Nerede vakit geçiriyorsun?Nerede vakit geçirmek istiyorsun? Kendini dinlendiren hobilerin var mı örneğin? En son nasıl bir resimdin? Nasıl bir filimdin? Nasıl bir müziktin hatırda kalan…
En son ne zaman ağladın bir filmi bahane ederek? Yâ da hüzünlü bir şarkının koynuna bırakarak kendini… En son ne zaman ağlamak istedin? En son ne zaman gözyaşı akıttın, kendi içine? Sevda iniltisinden, ne zaman rahmet düşürdün yüreğine…?
Gerçekten gözyaşlarına ihtiyacımız var. Toprağı kirlerinden arındıran bir yağmur gibi, becerebilsem ben ağlayacağım. Hem de hıçkıra hıçkıra, içime gömmeyerek gözyaşlarımı… Senin yerinede hem de… Senin içinde ağlamak isterdim. Ama ben kurutalı çok oldu gözyaşlarımı. Şimdi sen ağla, hatta benim yerime de… Tutunmaya, tutulmaya ihtiyacımız var… Ulaşılamayacak olana doğru kanatlanmaya… Tutamayacak olanı tutmaya çalışmak, bile bile… Seve, seve hem de…
Aşkın öncesine gidemeyeceğimiz gibi, sonrasına, sonuçlarına da gidemeyiz. Nasibimiz varsa çarpılırız. Oysa senin sonlu, onaylanmış düşlerin var… Onaylanmış, damgalanmış, mühürlenmiş resmi sözleşmelerle, resmi şahsiyetlerle aşk hiçbir sokağa girmez… Aşkın garantisi yoktur. Aşk kendisinden pişmanlık duyulmayandır sevgili... O bir nimettir, o bir lütuf… Nedensellik ve sonuç ilişkisini kurmak aklın/düşüncenin işidir. Düşünürsen, yani aklı aradan çıkarmazsan âşık olamazsın. Çünkü aşkta kar zarar hesabı olmaz… Bu yüzden ne fazlasını bekledim, ne de eksiklikten şikâyet ettim bunca zaman. Sadece aşk’ın kendisine inandım.
Ferdiyetini koruma konusundaki ısrarına ve içinde dinmeyen kuşkunun erguvani hüznünde uzak bir gölge gibi kalmak istiyorsan. Gayri susmak düşüyor bize… Işığı(n) girmesin diye içerisine, gözlerimizi kapatıp bundan sonra gitmek düşüyor bize… Artık kurtuluyorsun ağırlıklarından.
Bu yüzden bu gece, son gece… Söylemiştim ben giderken ağlıyor bu şehir, daha şimdiden gözyaşlarını dökmeye başlamış… Gözyaşlarına ihtiyacımız var. Bu gece benim için de ağlar mısın sevgili…?
Geride bıraktığımız her şeyin ardında sadece bir şeye üzülüyorum. Oda kendi adıma, beni başkalarıyla mukayese etmene… Başkalarıyla bir tutmana. Oysa ben aşk adamıydım… Belki bu yönümle dokunmalıydın bana, beni böyle takdim etmeliydin. Ama sen herkesten saydın beni.. Dönüp bakmadın kapına gelene… Belki de daha önce duyduğun sesten, sözden saydın beni… Bir kere kim o demedin bile… Kendisini ifade etme fırsatını bile vermedin bir fincan kahvenin bahanesiyle… Öyle yükseltmiştin ki ruhumu, bir gün tutunduğum cennetinden düşüreceğini fark edemedim bile.
Bu bir intizar değildir, siyah düşmesin gönlünün yaldızlı sabahına. Ben yinede mutluyum bir idealin peşinden koşmaktan, peşinde yorulmaktan. Yine de mutluyum kısa bir sürede olsa cennetine adım atmaktan. Seninle bir kez daha okudum hayatı... İnsanı okudum, kendimi okudum, yüreğinin en ücra köşelerinde nefes almaya çalışan sendeki seni okudum… Bul beni, bul beni diyen yüreği okudum… Bir tuvali okumaktı seni okumak, sonra bir resmi… Işığını, renklerini, kesinliğini ve çizgilerini…
Bu okumaların ardından şunu öğrettin bana… Kalabalıkların arasındayken sanırım tanrı benimle konuşmayacak galiba… Çünkü tanrı yalnızları seçer… İçinde gizliden gizliye hüzün biriktirenleri… İçime çekilmem gerekecek… Bundan sonra bir sığınağa ihtiyacım var. Bir mağaraya, belki de tek başına kalacağım bir hücreye… Belki de içine sığınacağım bir yüreğe… Belki de içime susacağım, içime sığınacağım bundan sonra… Söylesene, beni saklar mısın sevgili…? Beni saklar mısın sol göğsünün altında…? Söylesene, beni saklar mısın sevgili…?
Şimdi veda zamanı… Sana hoşçakal diyeceğim ama “Bundan sonraki ömrünü mecnun gibi sevgiye hasret yaşaman dileğiyle”… Hoşçakal.
Hem de Emre Aydın’ın şarkısındaki gibi… Hoşçakal. “Olacaklar sensiz olsun, daha durmam boşluklarında ben…”
Hoşçakal…
Doğan ORMANKIRAN
YORUMLAR
_Chieftain_
Saklanmak , sığınmak ...bedenin ve ruhun gizlenmesi.Kimden? Neden? Düşüncelerimizden kaçamamak sorun, yüreğimize yenik düşmek.Saklanmamak sıkı tutmak yüreğimizdekileri.Acısada kanasada tutmak.Tutmakki yaşananların hissettiği güzellikleri unutmamak.Gönlünüzce olsun hayatınızın tüm renkleri.Kutlarım.
_Chieftain_
HANGİ RENGİNDEYİZ HAYATIN GÖREBİLMEMİZ İÇİN..
_Chieftain_
inziva
ve ötesi
ya/saklı bir ömür
adı hayat işte
bir soluk almak
iki soluk vermek
dem
tebrikler dua ikle....
_Chieftain_
_Chieftain_
Beni s/akladığın yerde yüreğimin ıssızlığına yağar mısın yar!
kana kana susan yanımın sızısındayım çünkü...
ne güzeldi kutlaıdm...
_Chieftain_
Yeni kelimelerde buluşmak dileğiyle