- 1229 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Anadolu
Akşamları nedense bir ağırlık çöker üstüme. Bilmem ki niye böyle olur. Belki de akşamlar hayatın gidişatını anlatıyordur. Açık giden bir hayatın bazen birden çoğu zamanda yavaş yavaş karanlığa gömülmesi gibidir. Hazan gülleri gibidir. Oy her şeyimin başkenti nerdesin der gibiyizdir aslında.
Hep hüzünlü olur bilirim, bilirim de ses edemem kimseye. Ne tarihin bana tanıklık edecek gücü kalmıştır nede benim daima kazananların yanında olan tarihe. Aslında hepimizde de aynı şeyler mevcut değil midir birazda. Tıpkı biraz beni sever misin der gibidir aslında. Niye acaba biraz, sanki çok sevse ne olur. Çok sevse ayının yavrusunu öldürmesi gibi sevgisinde seni boğacağını mı zannediyorsun. Katiyen mevcut olamaz böyle bir şey. Mevzu bahis edilmesi bile söz konusu olmaması lazım.
Çöker belki akşamları bulutlarla beraber bir damla yağmur. Yoğunlaşırda düşer kuru toprağın susamış dudaklarına ve biraz hayat katar ruhlarına. Bak adamın biri akşam olmuş hala nerdesin diye bağırıyor. Peki senin için akşam olmadı mı acaba. Hangi akşamdan bahsediyorsun ne zaman sabahın oldu da akşam diyorsun. Yok yok böyle olmayacak galiba kimse beni dinlemiyor. Neyse bende beni dinleyecek birini bulurum elbet tarih beni kıyamete götürmeden. Belki İskender’e bir selam gönderebilirim o zaman. Söylesinler ona söylesinler ki ondan tarihimi artık devr aldım.
Yetti iki bin beş yüz yıllık esaret. Artık ruhum özgürlüğüne kavuşacak, bedenim yeni topraklarda hayat bulacak, filizlenip dal budak salacak, ömrüme ömürler katacak yeni arayışlar olacak, beni ben yapacak yeni bir ben doğacak, artık ben yepyeni bir ben olacak.
Kavimler göçüne tanıklık ettim, firavunların piramit dikişine baktım, kadeş’te savaştım, Daryus’a asker oldum, Selçukluya komutan, Osmanlı’ya akıncı, Cumhuriyet’e düşünce karşıtı ve bir isyancı…
Adem’den beridir hep ayaktayım hep civan oluşum gelir aklıma. Daha ihtiyarlamadım bile. Kim demiş kocadığımı. Krallar devirdim,sultanlar zaptettim, kelleler aldım, cümle alem üzerine korku saldım. Vay benim avucuma düşenler. Ben bir kan kuyusuyum bilir misin. Sen de unutma bunu, yaz bir kenara. Yaz ki sonradan beni yalancı çıkarma, bana üçkağıtçı deme. Benim kurallarım vardır. Bende kurallar uyulmak adına konur uymayan olursa kellesinin üstüne bir ak güvercin gibi kan kırmızısı bir akbaba konuk olur.
Tarih bana karşı her daim tanıktır ve benim karşımda her daim sanıktır. Beni iyice tanıyın ben yer yüzünün başkentiyim, alemin bekçisi şairlerin ilham kaynağı… şimdi hatırladınız mı benim kim olduğumu.
Ben kavimler göçünün başladığı yerim ve kavimlerin son durağı.
Adem ilk önce bana geldi ben Havva’yı ona verdim ben ona verdim hayatı. Yılmayan Yılmaz’lara yaşama şansını ben tanıdım. Odiseus’u poseydon’a rakip yapan benim, gılgamış’ı fersah fersah karanlığa atanda ben. Şimdi gördünüz mü medeniyetimi, gördünüz mü kavimler göçünü, üstünüzde dolaşan akbabaları ve altınızdan akan kor alevlerini… beni tanıdınız mı şimdi.
Güzellikler çaldım zavallı insanların gözlerine, onları esir ettim,padişahların rüyalarına daldım en güzel kıyafetlerimle, veliahtları birbirine düşürdüm, paşaları düşman yaptım kardeşlerine, şairlere ilham kaynağı oldum, yazarlara uslarındaki tek kelime, aşıklara cennet, isyancılara başkent, hırsızlara yurt, firarilere yol oldum.
Şimdi tanıyor musun beni?
Nice milletler kandırdım, nice insanları birbirine düşürdüm. Onlara nice büyük medeniyetler verdim ama hiçbiri beni anlamadı ve onlardan medeniyetimi tekrar aldım, medeniyetimi tekrar onlardan çaldım ve beni anlayan birisinin eline teslim ettim. Zamanı geldiğinde o da diğerleri gibi beni unuttuğunda onun ellerinden de çekip alacağım hazine mi, onun elinden alacağım verdiğim bütün altınlarımı, mücevherlerimi, yakutlarımı, elmaslarımı…
Beni küçük saymayın ben en büyüğüm hayatın karşısında. Allah önce beni yarattı ve bana can verdi sonra herkesi bana muhtaç etti ve işte o zaman ben tahtıma kuruldum, çağırdım bütün vezirlerimi, topladım bütün ordularımı ve düştüm yollara…
Rüyamın en güzel yerinde uyandırdılar beni, haraç kestiler üstüme, yüreğime kılıç sapladılar, kapılarımı dinamitleyip her yeri tarumar ettiler…
Bölük bölük taburlar dizildi. Cinayetler işlendi, dere boylarında kavimlerim kılıçlardan geçirildi. Saraylarımı yağmaladılar. Beni soydular. Naralarla, at kişnemeleriyle yüreğime korku saldılar. Ama gene de korkmadım gene de yavuz oldum, dimdik ayakta kaldım.
Kimse söz geçiremedi bana kimse alt edemedi beni. Hep ayakta kaldım. Başım dimdik ve hep kandırdım, hiçbir zaman kandırılmadım.
Kapılarımı açtım kurnaz geçinenlere, hayınlara, cellatlara, kavimlerinden başka kimsenin kavmini istemeyenlere ve hepsini teker teker boğdum, hepsinin boyunlarına birer ip geçirdim, hepsini darağacına astım. Kimsenin ahını kimse de bırakmadım. Başkasına yan bakanı bile cezalandırdım. Kelle aldım.
Şimdi tanıyor musun beni?
Ben padişahların rüyasında ki kadınım, kadınların boynundaki ince gerdanım, erkeklerin burunlarının altında dudaklarının üzerinde duran ince, zarif bir bıyığım.
Bilir misin dünyalar savaşını ben çıkardım. Veliahtları hep ben öldürdüm, kavimlere göç emrini ben verdim. Onlar tatlı rüyalarındayken yüreklerine bir göz koydum, yeni bir sayfa açtım hayatlarına. Onları da gene tarihlerinde esir ettim, zindanlara attım ve zamanı geldiğinde onları kendi yataklarında vurdum.
Orta Asya’dan naralarla üstüme yürüdüler, Avrupa’dan üzerime haçlı seferleri gönderdiler, kuzeyden çar’lar, çariçe’lerle ordular yolladılar, güneyden çölün dayanılmaz sıcaklığını savurdular. Beni yağmaladılar, yüreğime kılıç sapladılar, üzerime binip beni asırlarca hayvan niyetine kullandılar, kalbimin orta yerinde bir oyuk açtılar ama gene de beni alt edemediler. Yok oldular kazdıkları kuyularda. Tarihin önünde rezil rüsva ettim onları, aldım hayatlarını ellerinden, özgürlüklerini aldım. Adlarının bile kendim koydum, kendime bağladım onları.
Şimdi tanıdın mı beni?
Ben çılgın şairlerin mısralarının yılmaz bekçisiyim, sihirbazların sihriyim. Ben padişahların,kralların, vezirlerin öldükten sonra da olsun yaşamak istediği kabirim.
Sırtımı Karadeniz’e vermişim,hırçın dalgalarına,dipsiz kuyularına ve önüne bir set çekmişim hırçınlığını dizginlemek adına. Yolun eğer düşerse beklerim İstanbul’un bir adasında. İnce gerdan gibi salmışım boynumu, yol vermişim kardeşler birleşsin diye. Altından bir boynuz koymuşum hayatın orta yerine ve yol vermişim herkese hayatı yaşasın diye.
Ayaklarımı Akdeniz’in mavi sularında yıkıyorum. Antalya’da yabancılara rehberlik ediyorum,onlara tarihin
sayfalarında ki resmimi gösteriyorum ve genç kızlığımın en güzel yanlarını sergiliyorum. Muğla’da bir denizim var ölmüş bana ruhunu teslim edip gitmiş bu dünyadan. Ölülerle beraber yüzüyorum, gemilerimi demirliyorum çılgın koylarında ve korsanlara haraç bağlıyorum. Çukurova’nın engin düzlüğünde beyaz altın işliyorum. İnsanların yüreğine umut ekiyorum.
Artık tanı beni ey gök kubbem. Ben kökümdedir Mezopotamya, ben can verdim asur’a, ninova’ya, babil’e…
Batı da Ege’ye dayamışım omzumu, doğu da Ararat’ı kendime yelken yapmışım ve ortadan kavuşturmuşum ellerimi, Nuh’un gemisine liman olmuşum, acem diyarına yol...
Nice canlının kökü bendedir, bendedir göğe uzanıp da görünmeyen, asuman’ı üstte asılı tutan direkler. Dağların kor alevini ben verdim, yüreğe gören gözün özünü ben yerleştirdim, adımla nice dünyaları ben fethettim…
Şimdi tanıdın mı beni?
Firavun benim nazlı çekiciliğime vuruldu, cilvelerime dayanamadı da kadeş’e kadar ardım sıra geldi ama ruhumun sıcak nefesinin kokusunu alamadı. Büyük tanrı firavun’un gücü beni sarmaya,kollarının içine alıp giza vadisinin en derin kuytusuna yerleştirmeye yetmedi. piramitleri ancak dişimin kovuğunu doldurmaya yetti, büyük çölü de bir öğle yemeği…
Ben kimim şimdi asıl sen bunu bana söyle?
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.