"Sanat" ve "Eser uydurmaları"
Her geçen gün heyecan ile forumda paylaşılan şiir, yazı, deneme -ya da her neyse- eserlerin biçim, form, imge, kompozisyon gibi biçimleme öğelerine dikkat çekerek edebiyat sanatlarına uygunluğunu irdelemeye çalışıyorum. Şimdi bahsedecek olduğum düşüncelerim kimin umurunda olur bilmem ama; gene de birtakım hususları burada düzyazı olarak paylaşmak istiyorum.
Sanat.
Öncelikle bu tanımı belirtmem gerekli diye düşünüyorum.
Sonra da ”Sanatın alanları” olarak kabul ettiğimiz ve bu alanların da içinde yer alan “Bölümler” ve en önemlisi “Eser” olarak kabul ettiğimizin çalışmaların; “Eser “ olarak kabul edemeyecek olduğumuz çalışmalardan ayrılması kriterleri de bilinmeli ki, bu düzyazıda çok önemli olacak.
Öncelikle minvalimiz ne olacak onu belirtelim; düşüncelerim bir kısım yazarımızı şairimizi, ziyadesiyle de yorumcu arkadaşlarımızı yaralayabilir. İlerleyen satırlardaki düşüncelerim göreceli de olacak kısım kısım fakat; “Sanatın tanımı, Alanları”; alanlarının da içinde yer alan “Sanatın Çeşitleri” gerçektir.
Sanat; en basit tarifi, araç kullanarak yapılan ifade biçimi.
Biraz daha genişletmek gerekirse; insanların, doğa karşısındaki duygu ve düşüncelerini araç gereç kullanarak –bu kalem olabilir, renk olabilir, sahne olabilir, ses olabilir, taş olabilir, her şey olabilir- ifade edebilme gücüdür.
Buraya kadar olan kısım gerçek.
Doğru olan ise sanat adına başarılmış çalışmaların “Eser” olabilme yetenekleridir. Bu yetenek yok ise eser değildir, bir takım kriterleri geçmiş ve bir takım kuralları atlatmış çalışmalar ise “eser” olarak nitelendirilir.
Emile Male iyi bir sanat tarihçisidir. Eser yorumla; bir çalışmanın “Eser” olması ya da olmaması ile ilgili pek çok fikir vermiş, pek çok sanat tarihçiyi de fikir sahibi etmiştir. Bunun yanında Erwin Panovski’ nin eser olabilme nitelikleri de halen güncelliğini korumaktadır.
Çalışma eğer somut ise bir sıkıntı yok Panovski’ ye göre ama; çalışma soyut kavramlarla süslü ise “imge” dediğimiz ve herhangi bir sanat çeşidiyle ilgilenen herkesin dilindeki işte bu kelime çok önemli.
Gerçek; çalışma ne kadar soyut ya da somut -izleyici, okuyucu, dinleyici için dikkat edilen görseller -imgeler içeriyor ise de asıl anlam o eseri yaratan sanatçının içinde gizlidir. Duygu ve düşünce çözümlenemez.
Somut bir eser ile karşı kaşıya isek, işimiz kolay aslında. Okuruz ya da izleriz; anlarız, biter. Kısaca somut eser, çözümlenmesi kolay olan eserdir.
Çözümlenmesi gereken Soyut bir eser ise; -o zaman işin içine duygu değil, gerçekler girer elbet- “ikonografi” dediğimiz bir terim ile karşı karşıya kalırız. Burada eseri tam olarak çözümleyemediğimiz gibi, eser ya da eserler için mal edilmiş kurallar arasında sıkışır kalırız; eksikliğimiz ise, onu yaratan sanatçının duygu ve düşüncesini göz ardı etmiş olmamızdır.
İkonografi’ ye değinmek istiyorum biraz; bir dildir aslında ikonografi, alfabesi olmayan, görece bir dildir. Eserleri, kelimeden cümleye, renkten kompozisyona, birimden bütüne inceler. İşi budur ikonografinin.
Eserlerin art kısmı dediğimiz, ana düşünceyi okurken ya da izlerken mekanda olan biteni inceleyen arkada kalmış simgeleri çözümlemeye çalışır ikonografi. Yani kısacası; sen “çok güzel olmuş şiirin, yazın, resmin ya da denemen; kalemine, fırçana sağlık sanatkar” derken; ikonografi ortaya çıkarılmış çalışmayı kelime kelime , renk renk, sahne sahne inceler; uymayanları çıkartır bulur arasından.
Ve tabiki damgayı da vurur; “Eserdir.” Ya da “Eser olarak kabul edilemez.” diye. Acımasız olabilir yani ikonografi yer yer.
En iyi ikonografik çözümleme aşamalarını da Erwin Panovski bulmuştur; ikonografiyi sınıflandırmış, önüne getirilen çalışmayı aşamalardan geçirerek çalışmanın eser olup olmadığını daha objektif incelemiştir Panovski.
Yani daha Türkçesi; Atilla İlhan “Genç şairler alkolizme dikkat!” derken ürün meydana getirmeyi hafife almayın demiştir.
Kısacası doğruluğu en aza indirgeyerek, gerçekliği kesin hale getiren alandır yani ikonografi. Bir bilim dalıdır.
…
Sanatın alanlarını kısaca; Görsel Sanatlar, Fonetik (sessel ) Sanatlar, Edebiyat Sanatları ve Oyunculuk Sanatları diye sıralayabiliriz. Bu bir gerçektir. Bizim burada yaptığımız sözsel sanatlardır, edebiyat sanatları yani. Şiir, yazı, deneme, roman..vs ‘ dir işte. Kalem kağıt bir de akıl –bu en önemlisidir- oldu mu yeter.
Nicelerimiz gündelik hayatımızda doğru Türkçe kullanmayan, yabanıl bir üslup ile hayatını sürükleyen ve bu böyleyken, bir de kalem kağıt görünce sevgilisine iki satır yazmayı ihmal etmemeye çalışan; aniden bir Orhan Veli olan, bir Atilla İlhan ya da Nazım Hikmet; Sıtkı Tarancı veyahut da Ziya Gökalp olan kimseler olur dikiliveririz.
Bu bir doktor olabilir, bir mühendis; bir sanayici de olabilir. Hatta; öğrenciliğinde Türkçe Öğretmeni’ ni bir türlü sevememiş ve bu yüzden dil bilgisi, yazım-noktalama, anlatım bozuklukları, kısaca edebiyat sanatlarının olmazsa olmazı dediğimiz kurallarından biçare yoksun kişiler de olabilir. Suçlamıyorum ama; sanatın alanları içinde yer alan edebiyat sanatlarına da toz kondurmamaya çalışıyorum. Bu kadar kolay olmamalı, kağıt kaleme kolay ulaşıldığı için herkes de şiir yazmamalı yani! (Bu anlattıklarım doğrudur, görecelidir. )
Niye resim yapmıyoruz? Ya da niye fonetik sanatlarla uğraşmıyoruz? Görsel sanatlar veyahut da oyunculuk sanatları niye cezbetmiyor bizi ki; ille de edebiyat sanatlarına el atıyoruz?
Ben söyleyeyim; fonetik sanatlar için bir enstrüman(ses, kulak, ritim duygusu), görsel sanatlar için (resim-heykel-mimari diye ayrılır kendi içinde) fırça, boya, tual, mermer, alçı, çivi çekiç..vb; oyunculuk sanatları için ise kamera, sahne, dekor, yönetmen kıl yün gerekir iken, gördüğümüz üzere sanatın alanları içinde yer alan ve en kolay ulaşılan materyal edebiyat sanatlarının içinde. Kalem-kağıt. Akıl ne olacak peki, en önemlisi demiştik? O olmayabiliyor ve sakınca da görülmüyor. Önüne gelen şiir yazıyor işte ozaman, yazı, roman, deneme denemeye çalışıyor. Deneme kardeşim, deneme ozaman. Adına “De-ne-me” demişler. Herkes denemesin diye demişler. Herkes deniyor ama, bu ne cürret!
Birisi de artık desin ki; “sevgilime şiir yazmayacağım!” yazmasın ve olsun bitsin.
Kim sevgilisinin portresini çizmiştir? (güzel sanatlar eğitimi almıştır, onları ayırıyorum) Genellikle portre; eş, çoluk çocuk ile gidilen tatilde sokak ressamlarına çizdirtilir. Peki şiir yazdırtıldığını gören var mı? Ben görmedim.
…
Çok önyargılıyız. Forum şairleri olarak, bize yazılan hoş yorumlara cevap verirken; nahoş cevaplara pek alıngan olabiliyoruz. “Sonuçta, şairini söyle sana yorumcularını söyleyeyim!” mantığıyla yorumlar yazılması ve hatta; yorum yazan kişinin forumda yer edinebilmek adına anlamlı ya da anlamsız yorumlar yazması anlamsız. Bu forum niye var? Eleştiri için; kısır günleri gibi sürekli iyi niyetli sohbetler için değil bu forumun amacı! (Aslında eleştiri demeye dilim varmıyor; bu yüzden yorum diyorum.)
Bu işte bir yanlışlık var.
…
Devamı var (meraklısına)
YORUMLAR
Bir şemsiye tamircisi, yazmış olduğu şiirleri incelemesi için Shakespeare’e gönderdiğinde yazarın verdiği cevap
Dostum siz şemsiye yapın, hep şemsiye yapın, sadece şemsiye yapın. (alıntı)
yıllar yıllar önce söylenmiş zaten, birilerinin çıkıp, dostlarım sadece işinizle uğraşın, şiir kirliliği yapmayın demesi gerekiyor aslında, bu yüzden yazdıklarınız çok önemli ve değerli, çevre kirliliği sadece çöplerden oluşmuyor ki, sitenin girişine lütfen buraya şiirsiler (insansılar gibi kaba ve estetiksiz) dökmeyiniz diyesi geliyor insanın ve gerçek şairlerin şiire sahip çıkması gerekiyor, buda gerçek şairlerin sorunu ve duyarsızlığı aslında, ben şair olmadığım içinde sadece üzülerek seyretmekle yetiniyorum, yalnız çok değerli bir türk düşünürünün dediği gibi herkes şiir yazar ama herkes şair olamaz, herkes bir şeyler yazar ama her yazılan şiir olmaz, her şeyi özetledi bu sanırım gecenin bu vakti:) saygı ve sevgilerimle...
şaayir
"Şimdi bahsedecek olduğum düşüncelerim kimin umurunda olur bilmem ama;"
Böyle cümleler duyduğumda ben çok üzülüyorum biliyor musunuz? Kim olursa olsun, ne anlatırsa anlatsın sonuna kadar özenle dinleyen doğru yanlış kendi kanaatlerini oluşturan, okuduğu herkese aynı mesafede ve sonuna kadar büyük kıymet veren çok arkadaşımız var burada. Sizin sözleriniz biz ve bu arkadaşlarımız için çok kıymetli. Bizim umurumuzdasınız her zaman. Yazınızın sonlarına doğru söylediğiniz kısır günleri benzetmesinde de söylediğiniz gibi ilham alacak bir iki kişi bile çok daha evla hepimiz için.
Meraklısı bekliyor olacak devamını, zarifçe anlatımınız hiç incitmiyor okuru. Teşekkür etmek isterim. Selam ve sevgimle...
şaayir
Eleştiri yazıları, okuyucuyu kıran inciten bir dil ile değil; tamtersi, dilin gücü ve etkili kullanılabilmesi ile alakalıdır.
"zarifçe anlatımınız hiç incitmiyor okuru." cümleniz beni çok memnun etti. Ben de eserlerimde bu söylediklerinizi başarmaya çalışan basit bir edebiyat sanatçısıyım zaten.
Bakarsınız bunlara kulak asan insanlar çıkar: "bir iki kişi bile -olsa- çok daha evla -olur- hepimiz için." :) Saygılarımla..
şaayir
İmla, noktalama ve yazım kuralları ile ilgili bir-iki yorumumun yanlış anlaşılması sonucu "sizin de takma isminiz yanlış yazılmış 'şaayir' kelimesinde 'y' harfi yoktur" cevaplarına bir sitemdir yani o cümle.. :)
Saygılarımla..