- 946 Okunma
- 4 Yorum
- 0 Beğeni
KALBİM,ORADA KALDI...(5)
Karabaş,yerinde duramadı.Kah,kağnı arabasının etrafında fır döndü,kah da aile fertlerinin ayakları dibinde…Gecenin bu saatinde uyandıklarına ve yola koyulduklarına göre;tütün fideleme işleri başlamış olmalıydı artık diye hayvani bir sezgiyle sevindi.Hoplayıp,zıpladı evin avlusunda. Kağnı arabasının önü sıra tarlalara doğru koşacaktı.Tarlaların yerini de ezbere biliyordu. Sahibi Sait babası, “Hadi oğlum,bugün ‘Kaynak’ tarafına ya da ‘Söğüt dibine’! diye yönlendirdiğinde kılavuzluğu yapmak hoşuna giderdi.En önden yollara düşer,etrafı koklar,arada bir yolun kenarlarına sağ bacağını kaldırıp çişini yaparak;gideceği istikameti kendi menzilinde kontrol altına alırdı. Ama şu ana dek her hangi bir komut verilmemişti.Ne tarafa gideceğini kestiremediği için kağnı arabasının etrafında döndükten sonra sahibinin bacaklarına sürtünmeye başladı.Kulakları sahibindeydi ama yine komut alamadı.Bu işte bir terslik vardı ya hadi hayırlısı. Aile fertlerinin tek tek kokusunu,belleğine çekti.Eski kayıtlarla yenilerini karşılaştırdı.İhtiyar kadının kokusunu, biraz yadsıdı.Bir de Ayşe’ninkini.Diğerlerinin kokusu,aynen belleğine yerleştirdiği gibi tazeliklerini koruyordu.
Sait,köpeği Karabaş’ın telaşını;
-Ayaklarımın altından çekil oğlum, diye hafif sertçe geçiştirmeye çalıştı.Köpek,işin gerçeğini yavaş yavaş algılamaya başlamıştı.Ama neydi? Nereye gidiyoruz dercesine kesik kesik iki kez havladı. Hala,”Kaynak ve de Söğüt dibi” komutu verilmediğine göre havlayıp soru sormasında haklıydı.
Sait, Sakin ol yavrum,diye köpeğini teskin etmeye çalıştı. Sahibinin müşfik sesi,biraz yatıştırmıştı, içindeki kuşkuları ama yine de tedirgindi.Burnuna farklı sinyaller,dalga dalga gelmeye devam ediyorlardı.Sahibin şu andaki telaşına ortak olan devinimlerin köyün içerisinde aynı merkeze doğru yaklaşmakta olduğunu hayvansı sezgisiyle çoktan algılamıştı.Bu telaş,hayra alamet değildi. Sahibin yanından ayrılmamaya dikkat etti.Arada bir kendi hemcinslerine ait kokuları,burnuna çekse de hiç tınlamadı.Sahibinin yanından uzaklaşıp da hemcinslerinin yanlarına gitmek belki pahalıya patlayabilirdi.
“Sakin ol,yavrum” diye koruyucu sözler söylendiğine göre önemli bir şeyler dönüyor olmalıydı etrafta.Kuşkularından emin olmak için bir kez daha sürtündü, sahibin bacakları arasında. Yine aynı sözleri duyunca, kendini frenledi.
“Sakin ol,Karabaş,yavrum.Her şey yoluna girecek!...” Demek ki kötü gitmekte olan farklı olaylar vardı…Karabaş,bu ailenin beşinci çocuğu olarak görüyordu kendisini.Yumruk gibiyken,daha gözleri açılmamışken bu ailenin sıcak ortamında bulmuştu kendisini.Aile fertlerinin karakterlerini tek tek bilirdi.Bugüne dek herhangi birisinden en ufak bir azar dahi işitmemişti.Konuşmaların ne anlama geldiklerini algılıyordu.Yüz mimiklerinden bile o günkü ruhsal durumlarını ölçebiliyordu.Bu yaşına dek; her istediği olmuş,kötü muamele görmemişti.Tasın içerisinde yemeği,zamanında verilmişti;evin avlusunda kendine ait güzel bir de kulübesi vardı.Kışın üşümemesi için üzeri eski,kullanılmayan ceketle sarılırdı. Gördüğü bunca iyiliğe karşı;aile fertlerine sadakatle bağlıydı.Nasıl hıyanetlik yapardı? Çocuklar,kendisiyle oynamak istediğinde hoplayıp zıplıyordu onlarla birlikte.Sanki kendi çocukluğunu yaşıyor,onlarla bebekleşiyordu…Evin avlusundan yabancı bir kişi girdiğinde ise hırlayarak azı dişleriyle, onu korkutur;bir adım dahi atmasına mani olurdu.
Gecenin karanlığında köy meydanı;fısıltılarla kaynıyordu. İnsan görüntüleri,kapkara gölge gibi dolaşıp duruyorlardı birbirlerinin etrafında.Kağnı arabaları çoğunluktaydı, üzerleri; insan gölgesiyle doluydu.Yürüyemeyen çocuklar ve yaşlı kadınların gölgesiydi bunlar…Ayakta dinelenler,uzun bir maratona hazırlıklı ve kendilerini zinde hissedenlerdi. Atların ve eşeklerin üzerlerine binenler,daha şanslı olanlardı.
Fısıltılar,arttıkça arttı,kulaktan kulağa yayıldı.
-Kimler,gelmedi?
-Eksiği olanlar var mı?
-Rüstem aga,senin kızanların epiciği de yanında mı?
-Cevriye teyze,seninkilerden kalmayan yoktur,inşallah!
-Sait aga,seninkiler de tamam mı?Yaşlı ananı da aldın mı?
Yapılan bu yoklamaya;herkes,olumlu yanıt verdi.Başka şansları yoktu.”Evlerimiz,ocaklarımız,hayvanlarımız,tarlalarımız;sadece onlar,yanımızda yok” deme şansları yoktu.Acıyı bal eğleyip,makus talihlerini yenmeye hazırlıklıydılar.Nihayet kenetlenip;tek bir yürek,tek bir ses,tek bir güç oldular…Şimdi birbirlerine karşı;daha yakındılar,daha sevecendiler,daha tutkuyla bağlıydılar.Birinin başına felaket gelse,hepsi birden göğüs gerecekler,koruyup kollayacak,sahipleneceklerdi.Zor günler,onları birbirlerine kenetledi.Halbuki önceleri öyle miydi?Eften püften,ceviz kabuğunu doldurmayan şeyler yüzünden birbirlerinin kalplerini bile kırmışlardı.
Gerekli kontroller bir kez daha gözden geçirildi.Kağnı arabalarının eksenlerine yağ sürmeyenler uyarıldı.Atların ve eşeklerin ayakları,çaputla sıkıca bağlandı.Her şey tamamdı şimdi.
Grubun lideri,İdris pehlivandı.Yağız bir delikanlıydı.Otuzunda gösteriyordu. Panayırlardaki güreşlerde her zaman başa güreşir,Reşat altını kimseye bırakmazdı.Bu zamana dek sırtı yere gelmemiş, “Çayırların baş pehlivanı” lakabını almıştı.Diğer bir aktif yönü de; belli bir süre yük gemilerinde tayfalık bile yapmış olmasıydı.Tayfalığının sayesinde çok çeşitli ülkeler görmüş;bu yüzden bilgisi oldukça fazlaydı.Hatta Türkiye’ye bile birkaç kez geldiğini;İstanbul’u ballandıra ballandıra anlattığında;etrafındaki insanlar,ağızlarını açıp pür dikkat dinlerlerdi. Son zamanlarda çıkan olaylardan dolayı, geminin sahibi Yunanlı tüccar tarafından,bir bahane ile işine son verilince köyüne dönmek zorunda kalmıştı.Kayalar kasabasını,Selanik’i,Atina’yı avucunun içi gibi biliyordu.Hatta çetelerin nerede daha çok etkili olduklarını bile…Bu yüzden grubun insanları,ona bel bağlamışlar;o ne derse yapmaya amadeydiler…Şimdi herkes,onun ağzından çıkacak komutu bekliyordu.İdris pehlivan,gölge kalabalığın aralarından bir kez daha dolaşıp son kontrolünü yaptı.Sonra da:
“Hadi,gidiyoruz!”komutunu verdi. Bütün nefesler tutulmuştu,komut anına dek.Komutun kulaktan kulağa yayılmasıyla birlikte insanların vücutlarındaki potansiyel güç,kinetik enerjiye dönüşmüştü sanki… Kağnı arabalarının tekerlek sesleri, inceden inceye gecenin karanlığını yırtmaya başladılar.Bu sese de razı oldular.Eğer arabaların eksenleri daha önceden yağlanmamış olsaydı kıyamet kopardı… Atlı ve eşekliler, sağlı sollu olarak konvoyu kontrolleri altına aldılar. Gölge insanlar, şafak sökümüne ramak kala kuşkuların korkuya dönüştüğü bir o kadar da umut dolu hareketleriyle çok sevdikleri köylerinden uzaklaşıyorlardı…Bir daha Kutnu köylerini görmek hayal olacaktı,hayal… İstikamet,ilk önce Kayalar kasabasıydı…Buraya dek her an çetelerin hışmına uğrama olasılıkları vardı. Burası bir geçilse gerisi kolaylaşacaktı…
Yol, bazen daraldığında kağnı arabaları, uçurumdan yuvarlanma tehlikeleri ile baş başa kalıyor,insanların desteği ile tehlike atlatılıyordu. Reşit,kendi kağnı arabasının yanından ayrılmamaya çalışıyordu.Okul arkadaşlarının seslerini duymuş,hava aydınlandığında hepsini de göreceğim diye iç sesine kulak vermişti. Karabaş,gecenin karanlığına aldırmadan konvoyun içerisinde kendisine göre birkaç arkadaş edinmiş,onlarla koklaşıp durmuştu.Arada bir birbirlerinden uzaklaşsalar da çok geçmeden yan yana geliyorlar, yine koklaşıyorlardı.
İhtiyar kadın,kağnı arabasının sarsıntısıyla “ Off kemiklerim,inciklerim!” diye sızlanıp duruyor;Hurşit,Murşit ve Ayşe,beşik gibi sallanan kağnı arabasının üzerinde hala derin uykularında düş görmeye devam ediyorlardı.Nazike,arada bir el yordamıyla çocukları,kontrol ediyordu;üzerlerindeki yorgan açıldı mı,açılmadı mı diye…Sait,derin düşeler altında kağnı arabasının okunu tutmuş,aynı istikamette gitmesini sağlamaya çalışıyordu.Zaman zaman elindeki kızılcık sopasıyla, eşeğe ve onun kader arkadaşı sarı kızın sırtlarına dokunuyordu.
Sarı kız da neler olup bittiğini pek algılayamadı.Eşekle aynı kaderi paylaşan sarı kızın; ilk denemesiydi, kağnı arabasına koşulması.İlk anlarda bacaklarını gelişi güzel atmış,dengeyi bir türlü sağlayamamıştı.Ayakları,arkadaşı eşekten tarafa yöneldikçe; sahibinin “Sarı kızım,çarpık çurpuk yürüme” sert uyarısı ve sırtına hafiften inen kızılcık sopasının acısıyla kendine düzen tutturmaya çalıştı.Bir süre sonra kendini sıka sıka istenilen ortama uydurdu.
Şafak, sökmeye hazırlanıyordu.Çok geçmeden; Güneş,önce ışınlarını yolladı.Simsiyah bulutlar,birden pamuk gibi bembeyaz oldular.Bulutların arasından göğe doğru yükselen ışık huzmeleri,muhacirlerin üzerlerine doğru gelmeye başladı. Gecenin soğuğunu,iliklerine dek hisseden bu insanlar, güneşin gülen yüzüyle kendilerine gelmeye başladılar… Gece bitmişti artık…Gecenin ölüm kokan sinsi atmosferi yoktu. Çetelerin ölüm pususu olasılığı azalmıştı…Biraz olsun kuşkularından kurtuldular ama uyku mahmurluğu bütün şiddetiyle üzerlerine çöreklendi.Nazlı nazlı ne de güzel yükseliyordu,ateş topu… Sanki Türkiye’nin sıcaklığı ve koruyuculuğunu gönderiyordu muhacirlerin üzerlerine…
Grubunun lideri İdris pehlivan, gündüz gözüyle bir kez daha grup üzerinde kontrollerini yaptı.Kağnıları,tek tek dolaştı,aksayan herhangi bir şey olup olmadığını gözden geçirdi.Atlılar tamamdı.Yayaların içerisinde Reşit ve onun gibilerin saçlarını okşayarak moral takviyesi yaptı.
-Koçlarım,aslanlarım benim!..
Gençler,daha bir dik durdular.Adımlarını,istençli bir şekilde atmaya çalıştılar.
Her ne kadar övgü dolu sözler söylense de;konvoyun yorgunluğu gözlerinden okunuyordu.Yolculuğa devam etmek;insanları,bir anda perişan edebilirdi. Tehlike geçmiş gibi görünse de biraz daha gitmeleri gerekecekti.Kadınların ayaklarının sağa sola yalpa yaptıklarını gördü.İçi “cızzz” etti.”Her ne olursa olsun az ilerde koruluğun dibindeki pınarın başında mola vermeli,konvoyun güvenliğini de erkekler tarafından almaya çalışmalıyım,nasıl olsa hepsi de silahlı” diye düşündü. Bir iki saat soluklanmada fayda vardı.Konvoyun içerisinden bebek ağlamaları,etrafın sessizliğini yırttı.Ağızlarına tıkılan analarının memeleri,sesleri bir türlü kesemedi.
Yarım saat sonra pınar karşılarındaydı. Ağaçtan yapılmış oluğundan şarıl şarıl soğuk sular, akıyordu.Toprağı aşındırarak kendine zikzaklı yol açan su,biraz ilerde yeniden toprağın derinliklerinde gözden kayboluyordu.
Gür sesiyle bağırdı:
-İki saat mola !..Herkes,ihtiyaçlarını karşılayacak!
DEVAM EDECEK
YORUMLAR
Yollar, ve çeşmeler ikisi de bana ayrılığı ve yalnızlığı hatırlatır nedense... Özel bir ilgim vardır çeşmelere karşı. Bu soruyu çok sordum kendi kendime. Güzel bir anlatımdı yine Ayhan Bey. Devam.... Durmak yok. Saygılar
ayhansarıkaya
Selamlar.
Merhaba Ayhan Bey,
Yazımda ve anlatımda çıta giderek yükseliyor. Bazı uyumsuzluklar da yok değil.
Sözlük tamlamalarında noksanlıklar var.
"Gerekli kontroller bir kez daha gözden geçirildi." Bu cümlede, kontrol ve gözden geçirme aynı anlamda (denetim) olduğundan, anlatım bozukluğu var.
"Kağnı arabalarının tekerlek sesleri, inceden inceye gecenin karanlığını yırtmaya başladılar." Bu cümlede ise yanlış sözlük kullanımı var. Karanlığı ancak ışık yırtar. Cümle, "...inceden inceye gecenin sessizlğini yırtmaya başladılar," olmalıydı.
Bir de, "kağnının oku" geçen yerde bilgi noksanlığı var. Boyunduruğu göz önünde tutarak oranın gözden geçirilmesi iyi olur.
Başarılarınızın devamını dilerim. Saygılarımla.
Veysel Başer tarafından 5/25/2011 9:03:50 AM zamanında düzenlenmiştir.
ayhansarıkaya
Her zaman sayfamda beklerim efendim.
Saygılarımla. Selamlar.
ayhansarıkaya
Selamlar.