- 423 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kurtuluşun Felsefesi 80
80] Kişiler, değiştirilebilir bir zorunlu emekle, yükümsel davranışı sergileyip sergilemediği, konusuyla ancak eleştiri edilebilirler. Değilse, kişilere inandı, inanmadı diye toplumda özgürleşme verilmez. Ve toplumun sağlayışları bu yanları ile eleştirilmezler. Bunlar, halkın öznel yaşam ilişkileşmesidirler. Ki sonuçta bunlar da, özel hayatın genelleşmesi kıstasıyla, toplumsal ve evrensel olana gitmek zorundadırlar.
Hele bu günün anlayışlarıyla ve bu günün eleştiri parametreleriyle, geçmişi eleştirmeye tutuşursak, eleştirilerimiz, eleştiri olmaktan çıkar, tam bir hırsları ve tamahı olan cahilliklere dönüşür.
Bugünün parametresi ile düne bakarsak, söz gelimi Abraham’ın; ’kız kardeşim’ diye tanıttığı karısı Sara için çok kötü anlamalar aklımıza gelir. Oysa bu anlayışımız hem yanlış bir anlamadır hem de kendi cehaletimizi öne çıkarır bir anlamadır.
Oysa olay çok meşru, çok düzenli, o günün kurumsal anlayış ilişkilenişine çok denk düşen ahlakiliktir. Bu günkü anlamamızla, benzeşmeyen ’kız kardeşim’ denmesi kurumsal bir demokratik bir talebin iletişilmesidir. Ve talebin karşılanma biçimidir ve bu, o gün için doğru bir yaşantılaşıştır. Çünkü eğer krala, Abraham’dan için Sara’nın kocası olduğu söylenirse, Abraham’ın öldürülüp, Sara’nın eş yapılması riski vardır. Oysa; ’kız kardeşimdir’şekil taleple Sara eş yapılacaksa da, İbrahim öldürülmeyecektir.
Bir kere o günün kardeş anlayışı ile bugünkü kardeş anlayışı aynı değildir. Yani kardeşler sadece bu günkü gibi aynı ana babadan doğan biyolojik soydan kardeşler değildi. Bunu bilmedik mi, gerisi tabii ki yanılma olacaktır. Abraham için bu nasıl peygamber, insanlar kardeşi ile evlenirler mi hiç? Diyen eleştirinizle dahi aslında kendi cahilliğinize kızarsınız! Abraham, ensest ilişki mi kurmuş acaba diyen bilmişine bilmişine herzelerle, bir yığın saçmalıkları da, akıl fikir özgürlüğü adına, söyler olacaksınız!
Benzerleri gibi tıpkı 20. yüzyıl başlarında, yeni özgürlükçülük ve demokrasi anlayışının tüm Dünya’da yeni yeni ve sıcağı sıcağına anlamlara bürünmesi vardı. Sizlerin de, o günlerde oluşan demokrasi ve özgürlükler anlayışlarını bilmez olup; o günü o günle kritize etmeyi bilememeniz gibidir bu. Çünkü emperyalizm kılık ve yöntemlerini değiştirmiştir.
Sizinde yeni biçimdeki sömürüye karşı vereceğiniz cevaplar, o eski hazır cevapların reçete oluşları, olamazdı! Yeni ve dinamik bir parametre gerekliydi. Sizin tepkileriniz yeni denemelerle aranıp ilişkileştirilen uygulama gerekçeleşmeleri olmak zorundadır. Yani siz, yeni olanın ve bocalama olanın içindeyken, yeni özgürlük ve yeni demokrasi anlayışınızı çıkartacaktınız.
Değilse, 5000 yıldır yapıla gelinenin, töredir, uygulamadır, diyerekten; hak oluşturmaları anlayışı içinde sizlerin, güncele dek toplumsa bir özgürlük ve demokrasi kavranışları çıkarır olmanızın, hiç bir haklı yanı yoktur. İnançlar da böylesi bir yaşamsallıktırlar. Söz gelimi, Atoncu inanç da; kendi görece halk ilişkileri içinde meşrudur.
Eğer Atoncu öğreti kendi halkı dışında da, bir haklılık olmanın, bir meşru olmanın, bir demokrasi ve özgürlükçülük olmanın, devamlılık keyfiyet işlerliğini taşıyor olsaydı; bu gün yeryüzünde ne Yahudilik, olurdu, ne Hıristiyanlık olurdu, ne de Müslümanlık ortaya çıkamazdılar. Bunlarda kendi düzlemlerinin görece oluşlarının bağıntılılığını yaşarlar.
İnançlar; güncel toplumun, dinamik değişmeli zorunluluk bağ ilişkilerini taşımaları gerekirken, şimdi bu dinamikliği taşıyamamaktadırlar. İnançlar halk ilişkileri olmak ve halk ilişkileri olaraktan da kalmak zorundadırlar. Toplum da halk demek değildir. Bu yüzden özgürlükler, durup dururken bir şablon gibi sunulamazlar.
Söz gelimi 1789 hareketi içinde, o gün için geçerli olan güzelim demokrasi ve özgürlük anlayışındaki uygulamaların, hangisi aynı ölçekle günümüze kalmıştır. Çünkü gelişmeler sonunda, eski değerler yeni değişme ve ilişkileşmenin yanında, zorunlu olarak atıl kalacaktır.
Kurtuluş Savaşı, yeni emperyalizme karşı verilen bir savaşım olduğu unutulmamalıdır. Yeni emperyalizmin yüzü de yeniydi. O halde buna karşı verilecek özgürleşme savaşı da eskisi gibi değil de, yeni olmak zorundadır. Üstelik bir ulusun var olup olmaması düzeyine değin gerilemiş bir nefsi müdafaanın, ayakta kalıp kalınmaması olduğu da akıllarda bulunmalıdır.
Eperyalizmin yeni olması ve buna karşı verilecek savaşçı cevabın da yeni olması gerekiyordu. Yine bu savaş bir ulusun var olup olmaması gibi iki gerekçeyle yeni olana yeni cevap ilişkisiydi. Önceki yapılarda olmayacak denli yeni ilişkileşme ve düzenleşmenin doğum sancılarıdır bu. Elbette yeni olan girişme, sizin eski alışkanlıklarınıza uygun olmayanlar olacaktır.
Size demokratik gelmeyen, ama demokratikleşmeye açılan yolun düzenleşmesi olduğu da görülmelidir. Hele hele bu oluşmanın meşru bir zemine tutunma gayretinde oluşu ve henüz üreten ve dağıtan bir yapısının olmayışı da, sizin bugünkü eleştirilerinizin ölçütleri içinde, hiç de görmezden gelinmemelidir.
Şimdi yukarıda bahis ettiğimiz, sıkı sıkıya örtülmüş kapı hikâyesini hatırlarsak; Kapı bir kes aralanmıştı. Beceriksiz iradelerce ikballeri için, bir kaç kez daha aralansa ne çıkardı? Her başarısızlık dönemlerinde yine bir kaç oyluk aralanan kapı, şimdi fırıl fırıl döner olmuşta, insanlar şaşa kalmaktadırlar. Bu şaşa kalmanın anketlerini yapar olmanın ihtiyacını dahi duymuşlardır!
Duymuşlardır duymasına da, sonuçları yorumlarlarken, demokrasi tutkularından olmuş olacak ki! Vaki gerici dönüşmelerin, eskiden pek farklı olmadığını, hatta daha da azaldığını söyleme gaflet dalalet ve hatta hıyanetini belirtir olmuşlardır. Köleci düzenin ortaya koyduğu, köleci haklar ve köleci emek ve mal gaspının gözlerden saklanmanın, bekçiliği yapılmaktadır. Gasplar, yoksula merhamet, sadaka olarak tekrar dönmektedir! Sosyal devlet kavramı görmezden gelinerek, acınası halin güya adaletli yapılaştırılması oluşturulmuştur kendilerince!
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.