- 953 Okunma
- 9 Yorum
- 0 Beğeni
Ankarada Bir Cinayet
-Gece 02.00 civarı...kan kokusu alıyorum sokaklarda...Kayseri’de bir başka hüzün var!-
Ankara, bu akşam hiçbir zaman denize varmayan sokaklarına has bir hüzün ile beraber güneşi el ele dağların ardınca silerken günden, bağımlılık yapıcı tanıdık sokakları ile kendine yazılan şarkıları çalmaya çalışan gitar gibiydi. Sokak başlarında farklı bir hüzün vardı. Soğuk havalardan kalma cansız tablolar misali ıssız bir adanın gökyüzüne dalıverecek yıldızlarında, ince belli bir bardaktan sonsuzluğa boşalan yağmur misali on dakikalık yağmurlara kendini bırakıvermişti.
Aslı masadan tabakları kaldırmaya başlamıştı. Sinan ile akşam yemeklerini yemişlerdi. Sinan akşam görevine gidecekti bu gece. Aslı, Sinan’ın yemekten sonra kahve içmesini de istiyordu. Kocasını, biricik eşini çok seviyordu. Bu yüzden Sinan’ın üzerinde bir anne şefkati ile titriyordu.Sinan’da yakın zamanda komiser olmuştu. Aslı ile bir arkadaşının vasıtası ile tanışmış, Aslı Üniversite sona giderken arkadaşlıkları başlamıştı. Bir kaç ay sonrada Sinan Aslı’ya açılmış ve nişanlanmışlardı. 3 senelik mutlu bir evlilikleri vardı. İkiside birbirini çok seviyordu.
Kahvelerini içiverdikten sonra, Sinan silahını kontrol etmeye başlamıştı. Sivil çalışıyordu. İşinin en zor yanı da, Asayiş Ekipler Amirliğinde görev almasıydı. Aslı bunun için çok korkuyordu, ama Sinan’a bu fazla belli etmemeye çalışıyordu. Sinan evden çıkmadan önce Aslı’ya sarılmıştı. Her defasında Aslı’nın kokusunu burnuna çekerken kendine olan güveni artıyordu. Hayatı daha manidar oluyordu. Büyük bir aşk yaşıyorlardı. Ama her şeyi mantıklı idame ettiriyor ve de aşığım deyip, birbirlerini düşüncelerini irdelemeden kabul etmiyorlardı.
-Mis gibi kokuyorsun canımın içi. Seni özleyeceğim.
-Off! Gidiyorsun sen, ben evde tek başıma can sıkıntısından patlıyorum.
-Bugün gitmesem mi Aslı acaba, ne dersin?
-Ya saçmalama canım benim. Elimde değil, kocamı özlüyorum işte. Nazlanıyorum, bakma bana.
-Asma o tatlı yüzünü bakayım. Öpmeyecen mi kocanı bakayım?
-Bir şartım var ama.
-Söyle bakayım deli kız, neymiş şartın?
-Öptükten sonra mı söylesem acaba? Hani ilaç gibi, daha faydalı olur diye.
-O gözlerini çekecem ben şimdi sorguya bak, hadi kız söyle.
-Beni arayacaksın sabah. Konuşmak istiyorum yatmadan.
-Bu mu yani istediğin?
-Evet canım. Sadece bu. Yatarken seni hissetmek istiyorum.
-Tamam tamam. Ceylan gözlüm benim. Dikkatli ol, kapıyı filan kolaçan et yatmadan.
-Hani sen öpmedin beni?
-Canım benim...
Sinan evden çıkmadan önce Aslı’yı defalarca öpücüklere boğmuştu. Kendisine güç veren bu ayinden sonra, Aslı’ya söylemek istediği bir şey daha vardı.
-Canım benim diyorum ki...
-Ne diyorsun Sinanım, söyle bakalım canım.
-İzin alsam da bir hafta seninle tatile mi gitsek?
-Şimdi mi?
-Neden olmasın, bu günler ya da başka günler. Önemli olan ikimizin başbaşa kalması değil mi canım?
-İkimiz olamayız canım.
-Nasıl yani?
-Üç kişi olacağız ki başka çaresi yok zannımca.
-Kim gelecek ki bizden başka Aslım?
Aslı gülmeye başlamıştı. Sinan anlamsız bakışlarını Aslının gözlerinde gezindirir iken, Aslı Sinanın elini tutup karnına doğru getirdi. Sinan inanamamıştı. Aslı dişleri ile alt dudağını emiyor, hafif kahkahalar ile Sinan’a bakıyordu. Sinan’da gülmeye başlamış, heyecanındna ne diyeceğini bilemiyordu. Aslının dişleri ile emdiği dudaklarını bu sefer Sinan emiyor ve de arada Aslının kulağına ‘Seni Seviyorum Aslım, Baba oluyorum baba!’ diyerek heyecanını yatıştırmaya çalışıyordu. Aslı ile tekrardan sarıldıktan sonra, Aslı’nın ense köküne öpücüğünü bırakıp ayakkabısını eline almıştı. Merdivenlerde bağcıklarını bağlar iken, arada Aslı’ya bakıp gülüşüyorlardı.
Aslı, Sinan gittikten sonra başlayan can sıkıntılarına çözüm arıyordu. Tek kalmak ve özellikle gece tek yakmak hoşuna gitmiyordu. Sinan’ın gece nöbetlerini hiç sevmiyordu. Ama Sinan’ı da, polis mesleğini de çok seviyordu. Buzdolabını açıp bakınmaya başlamıştı. Buzdolabı ağzına kadar doluydu. Haftasonu Sinan ile aldıkları çikolatalardan iki tane alıp, kahve makinesinin yanına gidivermişti. Suyu koyup içerisinde kaynamasını bekliyordu. Kahveyi hazırlayıp salona geçmişti. Televizyonu açıp kanallar arasında gezinmeye başlamıştı. Kahvesi ile beraber çikolataları yemişti, ancak canı tuzlu bir şeyler çekiyordu. Sinan eğer ki evde olsaydı kalkıp mısır patlatırdı, ama tek başına böyle bir şey yapmak istemiyordu. Çekirdek gibi bir şeyin iyi gideceğini düşünüyordu, ama evde yoktu. Bu saatte de tek başına çıkmak da istemiyordu. Dilinin illa ki çekirdeğin tuzlu tadından alması gerektiğini anlamaya başlamıştı. Dayanamıyordu. Altında eşofman, siyah body üzerine yeleğinide giyip dışarı çıkmak için converslerini giyinmişti. Avuçlarında 2 lira para ve anahtarları ile sokağa çıkıvermişti. Sessiz bir Ankara akşamında, Sinan’ın ona sevgisini ve bu mutlu evliliğini düşünüyordu. Sevinçliydi.
Apartmanlarına en yakın market 300 metre ötedeydi. 2 liralık çekirdeğini alıp eve hemen dönmek istiyordu. Canı bir kahve daha içmek istiyordu. Sokakları ıssızdı. Sersem bir sessizlik çökmüşçesine Aslı kaldırımda yürüyordu. Apartman köşelerinde kedilerin uğultuları ve miyavlamalarından başka da ses yoktu. Kaldırımda gölgesinin raksıyla baygın düşen edası arasında bir arabanın sokağa girdiğini duydu. Araba nedense çok yavaş bir şekilde gidiyordu ve gittikçe Aslı’nın kulağına motorun sesi yaklaşıyordu. Araba Aslı’nın hizasına girince, lüks otomobilin içinden bir adam Aslı’ya sesleniyordu:
-Hanımefendi Hayırlı Akşamlarınız olsun. Bir adres soracaktık da size, bakabilir misiniz bu kağıda?
Aslı şaşkın bir şekilde adama doğru bedenini çevirmiş ve adamın dediklerine bakıyordu. Adres soran bir adam diyerek içinden, kağıdı almak için arabaya yaklaşmıştı. Kağıdı eline aldığında okuduğu adresin tanıdık bir adres olduğunun farkına varmıştı. Kendi evlerinin 2 sokak altında ki bir adres idi bu. Kafasında adres yerini toparlayıp, arabadaki adama anlatmak için kağıdı verirken, adamın kapıyı açtığının farkına vardı. Elinde ki kağıdı tutmasını bekleyen adam, Aslı’nın bileklerinden sımsıkı tutuvermişti. Arabanın arkasından bir adam daha çıkıp, Aslıyı bileklerindne tutan adamın yanına gelmişti Aslı bırakın diye yalvarırken, elinde ki mendille ile arabanın arkasından çıkan adam gelip, Aslı’nın ağzını eterli bezle kapatmıştı. Birkaç nefes alma denemesinden sonra, Aslı bayılıvermişti. Adamlar Aslı’nın kollarının altından tutup, arabanın arkasına Aslı’yı koymuşlardı.
Lüks araba hızlıca sokaktan uzaklaşmaya başlamıştı. Araba içinde adamlar kahkaha ile beraber konuşup, Aslı’ya bakıyorlardı. Aslı bayılmıştı ve eterin etkisi ile kalkacak gibi de değildi. Kalksa bile bir şey yapamazdı. Elleri arkadan bağlanmış, ağzınada bant koymuşlardı. Arabadakiler aralarında konuşmaya başlamışlardı.
-Çavuş, fıstık gibi kız ya, nasıl rastgeldik buna bu saatte?
-Olum, saatlerdir sokak sokak dolaşıyoruz. A. koyduğumun Ankara’sında kimse yok. Baksana fıstık burda işte. Nasıl bir günah işlemişsek çocuklar, öyle bir güzele rastgeldik.
-Desene çavuş, bugün şeytanımız bol olsun dedik, tut be!
-Hem de ne tutmak, ceylan gibi bu, saçlarına bak pamuk gibi.
-Ya, şöfor koltuğunda adam gibi bakamıyoruz, ilk ben öpecem dudaklarından. Söyledim bak.
-Hoşşt, çavuş varken sana düşer mi lan dangalak?
-Pardon abi, seni düşünemedim bir anda.
-Önemli değil. Senin pezevenkliğini bilmeyen mi var? Nasıl olsa hepinize sıra gelecek a. koyduklarımın. Heyacan yapmayın.
-Abi, inşaata az kaldı.
-Sür sür. Aman diyim de bir de aynasızlara rastgelmeyelim. Geçen zor kurtardık paçayı, şimdi kız var bir de. Lan olum, poşetler sende mi?
-Ben de çavuş, mallar temiz emrettiğin gibi. Ulus’da bizim Taner bekliyor malları. Onada verdik mi tamam, değil mi?
-Olum ne s. kafalısınız. Elli kez tekrarlatmayın bana. Evet, tamam a. koyduğumun.
Arabadaki üç adamda Aslı’nın güzelliklerinden bahsediyorlardı. Ama biraz sonra Aslı’nın bu güzelliğini bitirebilecek bir işe girişmeyi düzenliyorlardı. Bu iş için önceden tüm planlarını yapmışlardı. Yalnızca bir kız bulmak zorundaydırlar, onu da Aslı’yı bularak halletmişlerdi. İnşaat sahasına gelmeden arabanın farlarını söndürmüşlerdi. Prefabrik bekçi kulübesinin önüne gelmeden arabanın motorunu durdurmuşlardı. Prefabriğin içinde ki ışık sönmüştü. Belli ki bekçi uyuyuvermişti. Bu işlerini kolaylaştıracaktı. İnşaatın önceden müşterilerine gösterilmesi adına yapılmış ve hazırlanmış 1. kattaki daireye baygın haldeki Aslı ile beraber çıkıvermişlerdi.
Arabayı kullanan ve arkada oturan adam Aslı’yı yere sırt üstü halde yatırmışlardı. Çavuş’un elinde ki poşette bira şişeleri ve kuruyemiş vardı. Çavuş içeri girmeden çok temkinliydi. Çelik kapıyı açma konusunda tereddütleri vardı, ama içeri girmişlerdi. Ceketlerini yere serip üç kafadarda içmeye başlamışlardı. Ortaya koydukları plastik tabağın içinde kuruyemiş vardı. Kendilerinden geçesiye kadar 4 şişe bira içen çavuş, cebindeki ufak poşeti çıkarıvermişti. Poşetin içerisnde haplar vardı. Bu haplardan iki tane alıp ayağa kalktı. Diğer iki adamda hala içiyorlardı ve Aslı için ilk hareketi çavuşdan yapmalarını bekliyorlardı.
Çavuş biranın ve hapında etkisi ile beraber odanın içerisinde sersemce dolaşıyordu. Yerler laminant parke yapıldığı için ayak sesleri iyicene duyuluyordu. Bekçi kalkıverse, azıcık dışarı çıkıverse bu sesi kesin duyabilirdi. Karanlık odanın içinde kapanmaya yakın gözleri ile Aslı’nın yanına varmıştı. İlk önce Aslı’nın ağzındaki bantı hızlıca çekivermişti. Aslı ayılır gibi olmuştu. Çavuş geğire geğire dudağını Aslı’nın dudağına doğru yaklaştırıveriyordu. Aslı’nın ince dudaklarını öpmeye başlamıştı. Bantın tadını almış ilk önce, ama sonradan Aslı’nın dudaklarınada kan gelmişti ve Aslı’nın dudaklarının tadını alabiliyordu. Diliyle Aslı’nın yüzünü yalamaya başlamıştı. Aslı, hayatında gördüğü en güzel bayanlardan biriydi. Sağını solunu öperken yüzünü, elleri ile Aslı’nın göğüs tarafını sıkmaya başlamıştı. Başladığı işin sonunu getirmeden bırakmadığı için kendisine mahallede kerpeten derlerdi. Ama toz işinde adı çavuştu. Aslı’nın başından zorla body’i çıkarmayı başarabilmişti. Sinan’ın kıyamadığı biricik eşi, hayvanca zevkleri uğruna iş başında üç adamın elleri altındaydı. Çavuş hızını alamıyordu. Elleri bağlı olan Aslı’nın ayılsa dahi hareket etmesi zor olacaktı. Aslı’nın sütyeninide elinde ki çakısıyla parçalamıştı. Hunharca bir şekilde, Aslı’nın göğüslerini köpekler gibi kemirmeye başlamıştı. Resmen Aslı’nın bedenini ısırıyordu. Çavuş hızını alamıyordu. Bu sefer Aslı’nın eşofmanını direk Aslı’nın dizlerine kadar çekivermişti. O sırada Aslı ayılır gibi oluyordu. Arkada duran diğer adamlara bağırmaya başlamıştı.
-Lan, eter nerde ibne?
-Cebine koyduk ya çavuş, oyyy kafam dönüyor, huuuu, he he he..
Çavuş, eterin pantolonun cebine koyduğunu unutmuştu. Hayvan gibiydi. Eterin kabının kapağını açıp Aslı’nın burnunun üzerine döküvermişti. Resmen işkence yapıyordu. Ayılacak gibi bir duruma gelen Aslı, artık ölüm uykusuna uyumuşçasına baygındı. Kalkması saatleri bulacaktı. Bu arada bu adamların yapacakları şeyi hiçbir zaman yaşamak istemeyecekti.
Eşofman dizlerine kadar çekilmiş bir haldeydi. Çavuş eteri döktükten sonra rahatlamıştı. Aslı’nın külodunu elleri ile parçalayıvermişti. Aslı artık karşısındaydı ve ilk içine giren o olacaktı. Diğer adamların çavuşa saygısı çoktu. Bu yüzden ilk sırayı ona vermişlerdi.
Kendiside pantolonun çıkarıvermişti hemen. Boxerınıda bir çırpıda aşağıya indirip, Aslı’nın üzerine çöküvermişti. Acımasız ve de çok tehlikeliydi. Elinde tuttuğu penisi ile yavaşça çöküp Aslı’nın vajinasına hızlıca sokuvermişti. Aslı’dan hiçbir tepki yoktu. Sıkışıp kaldığı yerde, tekrar penisini çıkartıyor ve bir daha hızlıca giriveriyordu. Durmak gibi bir niyeti yoktu. Çavuş, dakikalarca Aslı’nın üstünden kalkmadan, Aslı’yı tecavüz etmişti. Arada uzanıp Aslı’nın dudaklarını ısırırcasına öpüyordu. Aslı’nın vücudu hararetlenmeye başlamıştı, ama Aslı’nın ayılması çok zordu. Çavuş eteri direk burnunun üzerine dökmüştü. Yarım saat geçmişti ki, çavuş hâla devam ediyordu. Birkaç kez Aslı’nın içine boşalıvermişti. Hunharca bir şekilde girip çıkmaya devam ediyordu. Ama artık takati kalmamıştı. Son kez de boşaldıktan sonra, Aslı’nın üzerinden kalkıvermişti. Biraz yürüyüp, duvarın yanına çöküvermişti. Sırtını duvara yaslarken, vücudunun her bir yanı ter içinde kalmıştı. Gömleğinin cebinden sigarasını çıkarıvermişti. Yaktığı sigaranın etkisi ile rahatladığını iyicene anlamıştı. Adamlar çavuşun kalktığını görünce, sarhoş bir halde Aslı’nın yanına gelmişlerdi. İkisi birden Aslı’ya saldırmışlardı. Hayvan gibi Aslı’nın tüm kaba etlerini dişlemeye başlamışlardı. Biri Aslı’nın göğüslerini ısırırcasına emerken, diğeri de soyunmuştu. Çavuş’un akıttığı spermler ile kendi penisini ıslatmıştı. Çavuş’dan daha beter bir hız vu kuvvetle gelip gitmeye başlamıştı. İki adam, bir buçuk saat boyunca dönüşümlü olarak Aslı’yı tecavüz etmeye devam etmişlerdi. İki adamda yorulunca, çavuş tekradan Aslı’nın üzerine gelmişti. Hafifçe uyuduğu belliydi bu 1.5 saat içerisinde. Tekrardan çavuş başlamışken, iki adamda Aslı’nın göğüslerini kendi aralarında paylaşıp tekrardan emmeye başlamışlardı.
Üç adamda 2.5 saattir Aslı’yı tecavüz etmişlerdi. Yorulmuşlardı. Artık takatlari kalmamıştı. Pantolonlarını üzerlerine giyip hemen oradan uzaklaşıvermişlerdi. Hap kullandıkları için iyi düşünememişlerdi. Bira şişeleri boş odanın içerisinde kalıvermişti ve bu bira şişelerinin az ötesinde Aslı’nın kan içerisinde mosmor bedenide vardı. Aslı’nın gizli denizleri kan ve sperm gölü içerisindeydi. Birkaç saat öncesine kadar evinde Sinan ile öpüşüp koklaşan ve rahmindeki bebeği olan eşine sarılan Aslı, şu anda tanınmaz bir haldeydi.
Üç kafadar lüks arabalarına binmişlerdi. Hızlıca inşaat sahasından uzaklaşmak istiyorlardı. Halleri kalmamıştı, ama bulundukları yerde daha fazla duramazlardı. Haplı kafayla arabayı sürmeleri çok zordu. Arabayı çalıştırmayı başarabilmişlerdi. Arabanın sesi prefabrik kulübüde kalan bekçiyi bir anda uyandırmıştı. Gelen araba sesi ile irkilmişti. Böyle inşaat alanlarına kız getirip de tecavüz edenler ile çokça karşılaşmıştı. Saatine baktığında ürkmüştü. Bu saatte bu araba sesi inşaat alanından gelmişse, kesin bir şey olmuş olmalıydı. Bu konuda tecrübeli olan bekçi, düşündüğü şeyin gerçek olmamasını temenni eyliyordu. Son zamanlarda bu tür olaylarla çok sık rastgelmişti. Çekine çekine yaşlı bekçi inşaatın 1. Katındaki daireye gelmişti. Kapının kırılmış olduğunu görünce, aklına gelenin gerçek olduğunu düşünmeye başlamıştı.
İçeride boş şişelerin ardı sıra, bir şey olduğunu görmüştü. Elindeki fener ile yaklaşınca, korktuğu şeyin gerçek olduğunu anlamıştı. Kan ve sperm kokusu yerde yatan kadının üzerinden geliyordu. Asude bir karartı dolaşıyordu odanın içerisinde. Yaşlı bekçi elindeki eskimiş cep telefonundan direk 155’i aramıştı. Zor bela adresi tarif ettikten sonra, inşaatın önüne çıkmıştı. Dizleri üzerine çöküp ağlamaya başlamıştı.
Sinan, park ettikleri sivil polis araçlarının içindeydi. Yanında bulunan memur Selim, Kokoreç almak için İyaz Kokoreç salonuna girmişti. O arada Sinan radyoda İbrahim Sadri’yi dinliyordu. Siyah gözlerinde benide götür derken Sadri, Sinan Aslı’yı düşünüyordu. Şimdi yataklarında mışıl mışıl uyurken, Aslı’nın telefonunu çaldırıyordu. Kendisi gece görevinde iken, Aslı’nın geç yattığını biliyordu. Ankara bu gece daha soğuktu. Sinan, Aslı’nın telefonuna çağrı bırakırken, telsizde Merkez’den anons sesleri geliyordu.
-Merkez’den tüm asayiş ekiplerine. Yenimahalle’de bir inşaat alanında ağır yaralı bir kadın ihbarı var. Yakın ekiplerimiz olaya intikal edebilirler mi?
-5948’den Merkez 5411. Anlaşıldı olay yerine intikal ediyoruz.
-Merkez, ııı, şu anda olay yerine yakın park halindeyiz. Olay hakkında herhangi ayrıntı var mı?
-5719, şu anda herhangi bir ayrıntı yok. Ama 25 yaşlarında bir kadın olduğu zannedliyor. İntikal ediyor musunuz?
-Anlaşıldı Merkez.
Sinan, Selim’in geldiğini görünce sevinmişti. Aramak zorunda kalmak istemiyordu. Elinde tuttuğu sıcak kokoreçlerin birin Komiseri Sinan’a uzatırken, Selim yine Komiserine fıkra anlatmak istiyordu.
-Komiserim. Size bir fıkra anlatayım mı?
-Çabuk ol, bir tecavüz olayı varmış. Oraya gideceğiz.
-Yine mi komiserim? Son günlerde seri halde devam mı ediyor bunlar, anlamış değilim.
-Sen sür arabayı, yorum yapma boşver.
-Tamam komiserim. Hiç olmazsa kokoreçleri yeseydik.
-Yeriz yeriz, merak etme.
Sinan gidecekleri vaka için üzülüyordu. Aslı’da telefonunu açmamıştı. Büyük olasılıkla erkenden uyuyuvermişti diye düşünüyordu. Aklına karısının hamileyim lafı geliyordu. Sevinçliydi, çok hem de. Kötü bir olaya giderken dahi üzüntüsünü silecek Cennet yüzlü Aslısını hatırlıyordu. Çocukları olacaktı.
...
YORUMLAR
HakkınSesi
Teşekkür ederim ziyadesiyle..
aemin
arada noktalama ve yazım hataları da olsa hikaye güzeldi.. ama kötü bi hikayeydi, bi kaç saat kendime gelemem herhalde.. eleştirime gelince ;
eger kaçırılan kızın aslı oldugu söylenmeden devam edilseydi hikayeye, sonunu anlamadan ve merak ederek okurdum.. hikayenin yarısından sonra insan bildigi bi sona gidiyor, bu da tüm büyüyü bozuyor.... adamların kız kaçırması ve aslının çekirdek almak için dışarı çıkması eş zamanlı anlatılabilidi.. ve hikayenın adı; az çok sonucu ele veriyo.. bence daha gizli bi isim verilmeli hikayaye.. sonunda anlamalıyız hikayanin adının nedenini.. umarım kızmamışsınızdır.. tamamiyle iyi niyetle eleştırıyorum.. hayal gücünüz kuvvetli ama detayları yazmakta zorlanmışsınız... herşeye ragmen güzeldi... umarım kimse tecavüze uğramaz.. saygılarımla.. kaleminiz tükenmesin..
HakkınSesi
Ben tavsiyemi iyi aldım:)
Hürmetle efendim...
çok kötü gece uyuyamayacagım kabus gibi insan mutluluk hikayeleri yazar uf cancanım uff birdaha yazma böyle hikayeler
nazlı_cicegim tarafından 5/24/2011 8:40:30 PM zamanında düzenlenmiştir.
HakkınSesi
3. sayfa haberleri gibi ..
Teşekkür ettim :)
Aynur Hanımın yazılarını okumak nasip olmadı, bugün yorumuyla dostane tavrını görünce okunmaya değer bir şahsiyet olduğu kanaati oluştu.
Ne güzel böyle dostlukların olması.
Edebi boyutunun bilgisizliği olsada, anlatmak istediği duygu damarlarıma kadar işledi. Çok açık ifadeler rahatsızlık vericiydi.
Başarı bu kalemin hakkı.
Selamlar.
HakkınSesi
Ben de anlatmak istemiyordum. Ama kötü adamların vaziyetini normal dille anlatmak, İstanbul ağzı ile özellikle, bilmiyorum olacak gibi değildi.
İçimde çok kalmıştı bu yazı. Çıkardım ve yazdım..
Affola yanlışlıklarımız...
Duayla ve Hürmetle...
Aynur Engindeniz
Nilgün Akçay
Bu kez dost acı söyleyecek kardeşim...
Olmadı...
1. Öyküleme dilin: Çok ama çok aksak. Zamandan zamana geçmişsin. di'li, miş'li, geniş zaman, şimdiki zaman bir birine karıştı. Bir örnek göstermemi istersen;
"...yanına gidivermişti. Suyu koyup içerisinde kaynamasını bekliyordu. Kahveyi hazırlayıp salona geçmişti." Mişti ,muştu, mıştı öyküyü kastı. " ....yanına gitti. Makineye suyu koyup, kaynamasını bekledi. Kahvesi hazır olunca, fincanını alıp salona geçti." Arada fark var değil mi? Su zaten makinenin içinde kaynar, ayrıca belirtmeye gerek yoktur.
2. Diyaloglar senden beklenmeyecek derecede klişe. Bunu söylüyorum, çünkü yazdığın yazıları dikkatle incelerim. Hitabın, kelime gücün hep kuvvetli gelmiştir bana. Bu öykü de ağır bir dil kullanılamazdı zaten ama, olayı sıradanlıktan uzaklaştıracak bir özgünlük üretebilirdin.
3. "alıvermişti, gelivermişti, gidivermişti..." çok ardarda kullanıldı ve anlatım ahengi bozudu. Fiile "vermişti" eki bu kadar çok eklenmemeli.
4. Anlatımdaki çıplaklık rahatsız edici (Bana göre) Edebiyata yakışan bir üslup değil bence. Ama ısrarla küfür, argo ve bu tip kelimeler edebiyatın içine sokulmaya çalışılıyor. Önceden çocuklarımızı sokağa gönderirken "Acaba küfür ya da ahlak dışı şeyler öğrenir mi?" diye korkardık. Evde kalsın kitap okusun isterdik. Şimdi küfür, argo ve ahlak dışı kelimeler kitaplara girdi. Üstelik bunun savunucuları edebiyatın her olayı açık ve net anlatabileceğini söylüyorlar. Oysa edebiyat teferruat değildir. En ince ayrıntısına kadar anlatmadan da okuyucunun algısını harekete geçirebilirsiniz. Buna da sanat derler...
Açıkçası bir yerden sonra okumayı bıraktım. Zaten öykünün nasıl bittiğini anlamak güç değil.
Emek vermişsin, uğraşmışsın. Saygım sonsuz ama, şaşırttın beni. Öyle ki, başka birinin yazısını mı tıkladım acaba diye iki kere geri dönüp adına, yetmedi profiline baktım.
Kırılmak yok...Sen bundan fazlasın kardeş. Çıtanı aşağı düşürme, popilist olma, dilinin ağırlığını anlatımının özgünlüğünü koru. Sana yapılan yorumların cazibesine kapılma. Her "harikasın" diyene inanırsan, vaktinden önce olgunlaşıp zamansız çürüyen meyvelere dönersin. Kendini en çok kendin incele ve eleştir. Ben eminim ki bu yazı senin içine sinmedi. Ama yorumlar sana moral verdi. Güzel eleştiri motive eder, ama fazlası uyuşturur. Yerinde sayıp durursun. Hiç bir zaman "Ben oldum" dememeli, her yazdığın yazı içinde ince bir sıkıntı bırakmalı. "Olmadı, daha iyisini yapabilirdim" sıkıntısı...
Neden bu kadar uzattım? Bence sen geleceği olabilecek bir kalemsin. Sana zaman ayırmaya değer. Yoksa bin beter yazanlar da var. Umurumda olmaz.
Saygılar.
Aynur Engindeniz tarafından 5/24/2011 3:35:01 PM zamanında düzenlenmiştir.
HakkınSesi
Fazla söz etmeme gerek yok ablacım...Dersimi iyi aldım:))
Hürmetle; duayla ve sağlıcakla kalınız...
Teşekkür etmemin eksikliğini hissederek teşekkür ediyorum...
Aynur Engindeniz
HakkınSesi
Hürmetle..
HakkınSesi
Rabbimin Rahmeti ile...
AYSE 09
nedenini sorabilirmiyim hakkım varmı
saygılar
HakkınSesi
Kamil ne kadar iyi olsa da sevmesem de:))
arada okuduğum cinayet romanlarının içinde buldum kendimi sanki, maharetli bir kalemsin ki her konuyu işleyebiliyorsun bu çok güzel..
baya bi ince detaylı olmuş ama, 'kalemi özgür bırakmak lazım ki ufku genişlesin' derler.. susuyorum..
anlatımın her zaman ki gibi güzeldi, ne kadar uzun yazarsan yaz okunuyor bu bir ayrıcalıktır..
kalemine kuvvet,daha iyilerini okuyacağım senden bunu çok iyi biliyorum..
hayatbuysa ben yokum tarafından 5/24/2011 10:03:14 AM zamanında düzenlenmiştir.
HakkınSesi
Ben de temennine inanıyorum..
Duayla kal..
Sağlıcakla..
nazar değmesin....
kıskanmıyorum ALLAH daha çok versin diyorum...
kaleminin bu dönemki şahlanışına kesinlikle gıpta ile bakıyorum kesinlikle...
o rüzgarı biraz da bana yönelt çocuk komşu komşunun külüne muhtaç...
alkış ve kocaman tebriklerimle...
HakkınSesi
Ablacım yorduğum için böyle hakkınızı helal edin..
Hürmetle...
Mehtap ALTAN
Sır yaşamın en çıplak duruşunda bile vardır...
Mehtap ALTAN
bir taş attın bari yönünü belirle ne dersin!...
Mehtap ALTAN
İstanbul'un beni Niğde'ye teslim ettiği anları kurgusal bir şölenle anlatmaya çalışmıştım...
Can yağmurcusu emeğe verdiği emek taktir hjakediyor...
:(
Pehh pehh
Yani diyecek kelam kalmamıştır velhasıl en ince ayrıntısına kadar yazar yazmış.
Tebrikler/Başarılar
HakkınSesi
Sabah sabah yorduğum için hakkınızı helal edin..
Hürmetle...