- 674 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
Gazi Paşa Mason muydu?
Gazi Paşa Mason muydu?
Masonluğun Tarihçesi:
Ülkemizde sıkça tartışılan konulardan biri de Atatürk ve Masonluktur. Atatürk’ün Mason olup olmadığına değinmeden önce Masonluğun ne olduğunu kısaca açıklamanın faydalı olacağını düşünüyorum.
16. yüzyılın başlarında İskoçya’da; 17. yüzyılın ortalarında da İngiltere’de mason locaları açılmaya başlamıştır. “Masonik Elyazması” olarak bilinen ve 1390 yılında kaleme alınan bu şiir, masonluğun en eski resmi belgesi olarak ortaya çıkmıştır. İrlanda’nın ve İskoçya’nın büyük locası 1725 ve 1736 yılında kurulmuştur. Masonluk öğretisi, 1730’lu yıllarda Gelenekçiler ve Modernciler tarafından Kuzey Amerika’daki İngiliz Kolonilerine sirayet ettirilmiştir. Burada faaliyetlerine başlayan localar, “Kardeşler Locası” adını alarak; Amerikan Devrimi ile ABD’nin pek çok eyaletinde faaliyete geçmiştir.
Operatif Masonluk; Ortaçağ ve Rönesans’taki zanaat örgütlerinden ilham alarak değişik bir yapı ile ortaya çıkmıştır. Bu anlayışın esasını; beden işçilerinin bir araya gelerek kurdukları mesleki teşkilatlar oluşturmaktadır. Masonluk kelimesi ise; Ortaçağ’da katedralleri ve kiliseleri inşa eden duvarcı ustalarının kendilerini “mason” olarak tanımlamalarıyla ortaya çıkmıştır. İleri gelen zanaatkârlar, (üstat) mesleki sırlarını ifşa etmemek için şifreli kouşmalar ve meslekleriyle ilgili birtakım semboller kullanmışlardır. Masonlar, kutsal bir görev yaptıkları için; yani kiliseler ve katedraller inşa ettikleri için kutsal insanlar olarak kabul görmüşlerdir. Masonlar, belirli günlerde localarda toplanarak çalışanlar arasında çırakları, kalfaları ve ustaları belirlemişlerdir. Seçilenlerin kabiliyetlerine ve becerilerine göre bir derecelendirme sistemi geliştirmişlerdir.
Masonluğun kökenleri sürekli tartışma konusu olmuştur. Bu konuların başında da masonların şövalye kökenli olup olmadıkları gelmektedir. Masonluğu şövalyeliğe dayandıranlar; 1397 yılında Vatikan’ın, Fransa’nın ve bazı Avrupa Krallıklarının Tapınak Şövalyeleri’ne karşı açtıkları savaşı öne sürmüşlerdir. Bu savaşta İskoçya Krallığı, İngiltere Krallığı’na karşı kesin bir zafer kazanmıştır. Tapınak Şövalyeleri, İskoçyalı askerler gibi giyinerek, İskoçyalı askerler gibi kılıç kullanarak İskoç Kralı Robert Bruce’nin ordusunda görev almışlardır. Ayrıca Tapınak Şövalyeleri, başta Rosslyn Şapeli olmak üzere bugün dahi net olarak bilinen nice kiliseler, katedraller ve kaleler inşa etmişlerdir. Bu yapılar, Tapınak Şövalyeleri’nin o dönemlerde Britanya’da faaliyet gösterdiklerinin açık işaretleri olarak ileri sürülmüştür.
Özellikle Avrupa ve ABD’de çalışmalarını sürdüren pek çok loca, Şövalye Masonluğu denilen bir anlayışı kabul etmişler ve masonluğu şövalye kökeni üzerine inşa etmişlerdir. Ülkemizde de sıkça gördüğümüz Skoç Riti, şövalyelik kültürünün bir tezahürüdür ve yüksek dereceye denk gelir. Skoç Riti büyüklüğü bakımından birinci, York Riti ise ikinci öncelikli bir masonluktur. Burada da en yüksek dereceyi Tapınak Şövalyeleri oluşturmakta-dır. Bu nedenle masonların kullandığı pek çok sembol, Tapınak Şövalyelerinden gelmektedir. Törenlerinde de şövalye kılıçları ve mesleki sembolleri kullanarak geleneklerini sürdürmektedirler. Gizli bir yapılanma ile faaliyetlerini sürdüren Tapınakçılar, kimliklerini gizleyebilmek için mesleki semboller kullanmayı emniyet açısından şart görmüşlerdir. İfşa edilen Tapınakçılar, kendilerini gizleyebilmek için bu yolu tercih etmişlerdir.
İlk Büyük Mason Locası Nasıl ve Nerede Kurulmuştur?
1717 yılında dört büyük loca birleşerek İngiltere Büyük Locasını kurmuşlardır. Bu birleşme, İngiltere’deki diğer locaların da katılımıyla daha da genişlemiş ve 1723 yılında Büyük İngiltere Masonluğu’nun artık bir anayasal hüviyete bürünmesi zarureti hâsıl olmuştur. Anayasayı oluşturma görevi Proteston bir rahip olan James Anderson’a verilmiştir. Hazırlanan bu yasaya günümüzde de “Anderson Yasaları” denilmektedir ve dünya masonları bu yasalara riayet ederek faaliyetlerini sürdürmektedirler. Anderson Yasaları’na uyum uzun ömürlü olmamış, York Loca’sının önderleri taraflarıyla birlikte Büyük İngiltere Locası’ndan ayrılarak Büyük Loca kurmuşlardır. Ancak 1813 yılının getirdiği şartlar sonucunda York Büyük Locası tekrar İngiltere Büyük Locası çatısı altında toplanmaktan başka yol görememiştir. Loca, geleneksel bir yapıyı sürdürdüğü içindir ki; seçilen yöneticiler her zaman kraliyet ailesi ile soylu dük veya lordlar arasından seçilmiştir.
Türkiye’de Masonluk:
Türkiye’de Masonluğun tarihi 18.yüzyılın sonlarına kadar uzanır. Bu dönemde Osmanlı topraklarında çok sayıda İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan, İskoç ve İrlanda Localarının var olduğu bilinmektedir. Localar ilk yıllarda sadece kendi mensupları tarafından oluşuyor ve yönetiliyordu; ancak ilerleyen zaman içinde bu localar kapılarını yabancılara da açmıştır. Türkler, bu localara kitleler halinde üye olmaya başlamış, sayıları yeterli olunca da kendi büyük localarını kurmuşlardır. Türklerin kurduğu bu localar, 1861 yılında Skoç Riti ilkeleriyle faaliyetlerine başlamış ve Şura-i Ali-i Osmanî’yi (Osmanlı Yüksek Şurası) kurmuşlardır. Kurulan bu taze locanın başına da Amir sıfatıyla Prens Mehmet Abdulhalim Paşa getirilmiştir. Mithat Paşa da kurulan bu Türk Mason Locası’nda hemen yerini almıştır. Türk Mason Locası, 1876 yılında Sultan Abdülaziz’e, 1908 yılında da 2. Abdülhamit’e karşı askeri darbe yaparak ilk icraatlarını gerçekleştirmişlerdir.
İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin iktidara gelmesiyle Türk Mason Locaları kısa bir süre içinde çoğalmış ve kendi obediyanslarını oluşturmuşlardır. 1909 yılına girildiğinde, Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası ismiyle tarihteki yerini tescillemişlerdir. Kurucuları; Talat Paşa, Mehmet Cavit Bey, Rahmi Bey, Mithat Bleda, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Nesim Mazlıyah, Mişel Noradunkyan, David Kohen, Osman Adil, Asim Bey, Mehmet Arif, Fuat Hulusi, Mehmet Galip, Hüseyin Cahit Yalçın, Osman Talat, Sarun Kibar, Sabri Emanuel Karasu, Mehmet Ali Baba ve Faik Süleyman Paşalardır. İsmi geçen bu kurucuların tamamı da 33. dereceden Türk Mason Locası-nın üyesidirler.
1935 yılında Türk Masonları meclis içinde huzursuzluk yaşamaya başlamıştır. Meclisteki mason karşıtı vekiller durumu İçişleri Bakanı Şükrü Kaya’ya ve İnönü’nün Doktoru Mim Kemal Öke’ye aktarmışlardır; ancak İnönü, masonlar locasını kapatmak yerine faaliyetlerini bir süreliğine durdurulmasına karar vermiştir. Masonlar bu döneme “uyuma dönemi” demektedir. Loca, İnönü’nün isteği üzerine 1948 yılında tekrar faaliyetlerine başlamıştır.
Ülkemizde, düzenli veya düzensiz tüm Masonik aktiviteler resmi hüviyetle ve yasalara uygun olarak faaliyet göstermektedir. Günümüzde yaklaşık 14.500 üyesi ile Hür ve Kabul Edilmiş Masonlar Büyük Locası ülkemizin en büyük düzenli locasıdır. 6.800 üyesi ile Özgür Masonlar Locası ve bu loca tarafından kurulan 700 üyeli Kadın Mason Büyük Locası da Mason ismi ile çalışan diğer derneklerdendir.
Gazi Paşa Mason muydu?
Masonluğun tarihi sürecini kısaca aktardıktan sonra; Gazi Paşa’nın Masonluğa katılıp katılmadığını bazı bilgileri ipucu kabul ederek irdelemeye çalışalım. Umuyorum ki; bu ipuçları Gazi Paşa’nın Mason olup olmadığı konusunda bir fikir verecektir.
Haber Türk Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Fatih Altaylı ile mason derneğinin en büyük üstadı Remzi Sarıyer’in Teke Tek programında yaptıkları mülakatı konuya ışık tutacağını düşünerek aynen aktarıyorum:
Bilgi:1
Mülakatta Sarıyer; Tanrı’ya inanan ve entelektüel birikime sahip olan herkesin mason olabileceğini ifade ederek; masonluğa ilk giriş ücretinin 1.950 TL, yıllık aidatın ise 475 TL olduğunu belirtmiştir. Sarıyer; Türkiye’de 218 loca ve 15.000 civarında da mason olduğunu ifade etmiştir.
Altaylı Soruyor: “Atatürk masonluğu neden yasaklıyor? Zararlı diye mi, Cumhuriyet’e zarar vereceğini düşündüğü için mi?”
Sarıyer cevaplıyor: “Efendim aslında konu Atatürk’ün masonluğu yasaklamış olması değildir. O dönemin Türkiye’sinin şartlarına baktığımızda 1935’te artan bir faşizm var dünyada. İkinci Dünya Savaşı’nın eşiğindeyiz. Örgütlü yapıların Türkiye’de varlık şansını daha az bulduğunu görüyoruz. Türk Ocakları da dâhil olmak üzere birçok dernek ya kendini kapatıyor ya da kapatılıyor. Şükrü Kaya o dönemin İçişleri Bakanı da masondur. Bize Türkiye’de artık bu faaliyetleri sürdürmenin mümkün olmadığını söylüyor. Bu bilgi üzerine dernek kendi kendini kapatıyor. Bunu Atatürk’ün masonluğa karşıtlığı olarak görmem mümkün değildir. İstanbul’da yapıldığında Atatürk’e saygılarını sunuyor, başarı dileklerini gönderiyor. Atatürk’ün mason karşıtı olması durumunda zaten 35’e kadar sürmesi de mümkün değildi. Masonluğun gizli bir yapı olması zaten mümkün değil.”
Altaylı soruyor: “Atatürk mason muydu?”
Sarıyer cevaplıyor: “Atatürk’ün mason olup olmadığını bilmiyoruz”
Altaylı soruyor: “Gerçekten bilmiyor musunuz?”
Sarıyer cevaplıyor: “Gerçekten bilmiyoruz. Birisinin mason olduğunu söyleyebilmek için ya locanın kayıt defterinde ismi olması lazım, ya da localar toplantıların sonunda bir özet yazılır. Bizim elimizdeki belgelerde Atatürk’e dair böyle bir belge yok; ama Avrupa’daki bazı mason tarihçileri mason listesi yaparken Mustafa Kemal Atatürk’ü de bu masonlara dâhil ederler; ama böyle bir belge yok, olmadıkça da bilmiyoruz demek zorundayız”
Bilgi:2
Atatürk’ün hizmetçisi Cemal Grada ve Eski Van Milletvekili İbrahim Arvas hatıralarında şunları ifade etmiştir: “Bir gün bir arkadaşım beni alıp, Beyoğlu’ndaki mason cemiyetine götürdü. Daha ne olduğunu bile anlayamadan kendimi cemiyetin içinde buldum. Mermer merdivenlerden büyük bir salona indik. Orada yüzlerini göremediğim birtakım kişiler vardı. Bizi buyur edip oturttular; kahveler sundular, hal hatır sordular. Orada fazla kalmadı, tekrar merdivenlerle daha da aşağıya indik. Bir öncekinden daha geniş bir salonda bulduk kendimizi. Salonda büyük bir kalabalık toplanmış, kılıçlı bir tören yapıyorlardı. Bu işleri daha önceden bildiğini anladığım arkadaşım beni kolumdan tutmuş, durmadan ne yapmama gerektiğini anlatıyordu. Kılıçların arasından geçip, kutsal bir kitaba el bastık. Bütün bunlar olup bittikten sonra dışarı çıktık”
Bilgi:3
Tokat Milletvekili Ahmet Gürkan, Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşmasında; “Sosyalizmin anası masonluktur” diyor. Öyle olduğunu da madde madde elindeki delillerle ispat ediyor. “Siz yaşadığınız süre içinde; okulda, işte, işyerinde, çarşıda, pazarda ve her yerde karşılaştığınız insanlardan, tanıdıklarınız veya değil hangisinden duydunuz birinin çıkıp da “masonum” dediğini? Duymadınız, duyamazsınız… Ama onlar ‘solcuyum, sosyalistim, devrimciyim, ateistim, komünistim derler, kılıktan kılığa girerler.”
Bilgi:4
Eski Van Milletvekili İbrahim Arvas diyor ki: “Hatıratım sona yaklaşırken memleketimizde locaları bulunan Masonlardan biraz bahsetmek isterim. Masonların İstanbul, İzmir, Adana ve Ankara’da birçok locası vardır. Mustafa Kemal Paşa’nın sevmediği iki zümre vardı. Birincisi DÖNMELER, ikincisi de MASONLAR’dı”
İbrahim Arvas devam ediyor; “Bir gün eski adliye vekili Mahmut Esat Bozkurt’u çağırdı. Kendisine Masonların taksimat, teşkilat ve ahvalini bildirir bir kitap verdi. Bunu güzelce mütalaa et, bir takrirle Halk Partisi Gurup Başkanlığına ver. Gurupta bunlara şiddetli bir hücum yap ve gurupça kapanmasına delalet et. Seninde bu işte büyük şeref payın olacaktır”
“Gurup günü Mahmut Esat Bozkurt riyaset makamına bir takrir verdi ve takririn okunmasını reisten rica etti. Kâtip takriri okudu. Gurup dinledi. Hülasası şöyleydi:”
“Bizim Eba ancet gelen atalarımızın mensubu bulunduğu tarikatları kapattık, Masonluk ta kökü dışarıda bir Yahudi tarikatından başka bir şey değildir. Memleketimizde bunun ne işi vardır? Bunu da gurup kararıyla kapa-talım.”
Ve söz istendi, kürsüye gelerek takririni gayet veciz olarak izah etti: “Meclisteki Masonları bir telaştır aldı. Hele sözcüleri Şükrü Kaya’yı görseydiniz, başından süt dökülmüş kediye benziyordu…”
Bunun üzerine Şükrü Kaya, Masonluğun bir hayır müessesi olduğunu kürsüden söylemiş, gurubun hemen bütün azası yüzüne haykırmıştır: “Hayır eserleri dediğiniz nedir, birisini gösterebilir misiniz? Yalan söylüyorsun, in aşağı!” dediler.
“Mahmut Esat ise, Masonluğun kökü dışarıda, gizli, memleket ve millet için Munzur bir tarikat olduğunu ve her yerde umumi reislerin yani meşrik-i azamlarının YAHUDİ olduğunu birçok vesikalarla ispat etti. Bu olay üzerine Şükrü Kaya, Kazım Özalp, Mazhar Germen son çareyi Katib-i umumi Recep Peker’e iltica etmekte buldular. Ve salonda oturan Recep Peker’in etrafını alarak yalvarmaya başladılar. Guruptaki hava çok elektrikli idi. Heye-can son haddini bulmuş, her taraftan KAPATALIM! Sesleri yükseliyordu. O esnada Recep Peker söz istedi ve kürsüye gelerek; “Arkadaşlar, çok mühim bir işin üstündeyiz. Müsaade buyurun, bu işi bir defa da devlet reisine götürelim, onun da reyini alalım. Gelecek hafta bugün tekrar huzurlarınıza getireceğim, dedi. Bu söz gurubun tasvibine mazhar oldu ve mesele gelecek haftaya kaldı. Bir hafta sonra olsun bir, herhalde bütün locaları kapatırız dediler. Ertesi hafta Recep Peker geldi ve kürsüye çıkarak şu müjdeyi verdi: “Arkadaşlar; bugünden itibaren Türkiye’de Masonluk kalmamıştır ve bütün localar kapanmıştır.” “Salonda bir kıyamettir koptu; alkışlar, bağır-malar ve KAHROLSUN YAHUDİ UŞAKLARI! Sesleri tavanları çınlatıyordu. Şükrü Kaya ile arkadaşları ortadan sırra kadem basmışlardı. Gurup dağıldıktan sonra, Doktor Mim Kemal’i öne katarak meclisteki Masonlar toplu olarak Reisicumhura gitmişlerdi. Mim Kemal, Reisicumhura hitaben; “Efendim, biz zaten maiyet-i devletindeyiz, fakat siz meşrik-i azamımız olursanız biz pervane gibi etrafınızda dönüp dolaşırız, demiş. Reisicumhur; “Peki, bir şey soracağım, bana cevap veriniz de sonra… Siz Avrupa’da hangi locaya bağlısınız ve matbuunuzun ismi nedir?” “Biz Cenova’ya tabiyiz ve reisimiz de BARCA MİSON Cenaplarıdır” demişler. Bunun üzerine küplere binen Mustafa Kemal Paşa onlara hitaben; “Haydi defolun buradan. Cehennem olun gidin, Yahudi uşakları! Benim milletim bana kahraman sıfatını verdi, ben sizin gibi bir çift Yahudi’ye uşak mı olacağım? Bu gece sabaha kadar Türkiye’deki bütün localarınızı kapatmadığınız takdirde yarın teşkil edeceğim Divan-ı Harbi Örfi’ye hepinizi verir ve astırırım! Haydi, defolun karşımdan!” diyerek onları kovmuş, onlar da yıldırım telgraf ve telefonlarla vaziyeti İstanbul, İzmir ve Adana’ya bildirdiler ve sabah olmadan hepsinin kapanma kararlarını getirip henüz sofrasından kalkamayan Reisicumhura verdiler ve derin bir nefes aldılar.”
“Reisicumhur Mustafa Kemal Paşa bu suretle bütün MASON localarını kapattı. İsmet Paşa’nın Reisicumhurluğu sırasında kanun-u mahsusla localar kapandı diye, masonların müracaatı üzerine tekrar localar açılıp faaliyete başladılar. Ve 1952’de ise Atatürkçü geçinen ve onunla iftihar eden Celal Bayar da, Ahmet Gürkan’ın teklif ettiği ve Masonların localarını kapatmak istediği kanun teklifini reddederek bu suretle localarını kanunla pekiş-tirdi. Tabi bu ameliyeyi meclis yaptı; fakat bu müzakerelerin devam ettiği üç celse zarfında Celal Bayar reisi-cumhur locasına gelerek kanunun müzakerelerini sonuna kadar takip etmiştir. Bu müzakereleri bende basın locasından takip ediyordum. Yanımda Burla’nın Ankara Müdürü Alâeddin Mizanoğlu vardı. Milyonluk müesseseni kapatıp, gelmiş, heyecan içinde müzakereleri takip ediyordu. Celal Bayar da olanca heyecanıyla hatipleri dinliyor; fakat gözlerini benden ayıramıyordu. Haklı idi, onu bir hiçlikten o mevkiiye dünya masonluğu getirmişti.”
Elde edilen bu bilgileri halen yetersiz görenler vardır. Bunların başında da Kadir Mısıroğlu gelmektedir. Bu şahıs, Kemal Atatürk’ün bir resmini internet sitesine koyarak; Atatürk’ün duruşu üzerinden hareket ederek Atatürk’ü koyu bir mason olarak göstermiştir. Pek çok araştırmacı konu ile ilgili şunu paylaşıyor. Kemal Atatürk’ün mason olduğunu ispat edebilecek herhangi bir belge ve bilgi yoktur. Bunu Türkiye Masonlar Derneği’nin bir numaralı ismi Remzi Sarıyer apaçık televizyon ekranlarında beyan etmiştir. Ayrıca Atatürk’ün Masonlar Locası’nı kapattırmadığını iddia edenler vardır; ancak şunu sormak gerekiyor: Madem Atatürk Mason Localarını kapatmamış, kapalı olmayan localar nasıl oluyor da İsmet İnönü döneminde tekrar faaliyete geçiriliyor? Dünya Masonlar listesinde Atatürk’ün adı geçiyor ise ve mason olmak suç değil ise neden Atatürk’ün masonluk üyeliği belgeleriyle ortaya konulamıyor? Yoksa Atatürk’ün mason olduğu ortaya çıkınca kıyamet mi kopacak? Yakın çalışma arkadaşlarının birebir şahit olduğu olaylar; Kemal Atatürk’ün kesinlikle mason olmadığını çok net ortaya koymaktadır. Görgü tanıklarının hatıralarında anlatılanlar ve mecliste geçen konuşmalar benim için ziyadesiyle yeterlidir. Benim düşünceme göre Kemal Atatürk kesinlikle mason değildir; aksi halde kendi döneminde yabancılara hayır kurumları yapılacağı iddia edilerek satılan toprakların geri alınmasının, misyoner öğretmenlerinin bir gecede ülkemizi terk etmek zorunda kalmalarının ve misyoner okullarının birer birer kapatılmasının hiçbir anlamı olmazdı.
Halit DURUCAN
YORUMLAR
Sayın Atabek, değerli katkılarınızdan dolayı teşekkür ediyorum. Bir makaleye ancak bu kadar bilgi sığdırılabilir. Söylediğiniz gibi konuyla ilgili pekçok kitaplar yazılmıştır. Gazi Paşanın hiç bir dönemde kökü dışarıda olan faaliyetlere itibar etmemiş, onları bertaraf etmek için gayret göstermiştir...
Böyle değerli bir konuyu kalame almışsınız emek sarf etmişsiniz emeğinize sağlık.Gazi Paşa Mason Localarında bulunmuş ama benimsememiştir.Faaliyetlerini öğrendikten sonra hayattayken Mason Localarını kapattırmıştır.Kitaplarımı dağıtmasaydım elimde çok güzel dökümanlar vardı kabul etmeyenlerin iddialarını çürecek kaynaklar.
Yazı bölümü olduğundanda pasif durumda aslında yorum yazılacak ,bilgi edinilecek bir konu ama maalasef .
Saygılarımla.