- 1956 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KENDİNİ SÜREKLİ ÖVMEKTEN UZAK DUR!!!
“Bir hayrı açıklar ya da gizli tutarsanız
veya bir kötülüğü bağışlarsanız,
şüphesiz Allah, affedicidir,
güç yetirendir.” Nisa:149
Kendini öven insanlar övülmeyi hak etmeyenlerdir aslında.
Hayatta kararlı olan insanlarla, kendini övmekten hoşlananları birbirine
karıştırmamak gerekir. Kararlı insanlar, yaşam boyu bulundukları
her ortamda istemese de göze batarlar, çünkü onlar akıntının
tersi istikametinde yol alırlar. Bu hal üzere yaşayıp değerlerini
sonuna kadar savunup, kendilerini değerleri uğruna feda edenler,
gösteriş ve övülme adına böyle bir eylemde bulunuyormuş gibi
algılanabilirler. Onların bu tarz algılanışı gayet doğaldır. Çünkü
onları algılayanların yaşamları hep bu yaşam felsefesiyle
yoğrulduğundan, yaşadıklarından başka bir şeyi düşünmeleri de çok
zordur.
Kendinle başlama hayata, ama hayatın olumlu ve olumsuz
örneklerine kendinden bir şeyler katarsan daha verimli olacağını
düşünmekteyim. Övgülerin tümü Allah’a aittir. Kişi kendinde
bulduğu güzel hasletleri, kendisi üretiyormuş gibi davranırsa, bu
durum iticilikten başka bir işe yaramaz.”Yeryüzünde kabara kabara
yürüme, zira sen yeri delemezsin, boyca da dağlara
erişemezsin.”İnsan övülmekten ve kendini daima başkalarından
daha ayrıcalıklı gördüğü zaman çok farklı bir kimliğe ve kişiliğe
bürünür. Bu kimlik aslında onu tanımlamaz. Ama değer olarak
tamamıyla madde eksenli yaşamın önem kazandığı bir dünya da,
insanlar sahip olduklarıyla kendilerini ifade etmeye çalışırlar. Bu
yaşam tarzı yadırganamayacak düzeyde, insanın insanlığını alıp
götürmüştür. Bir bakarsınız, kimisi çocuklarıyla, kimisi malı ve
mülküyle, kimisi ecdadıyla, bazıları, asil bir ırk olduklarını
başkalarına kanıtlamaya çalışır durur. Hatta insanlar, bu övülme ve
övgü yarışında o kadar ileri gider ki, ta mezarlardaki geçmişte kendi
soylarından geldiği ecdadını sayacak kadar aşırı uçlarda gezinip
durur. Bu durum insana ne kazandırır ki, diyebilirsiniz. Ama kimliksiz
ve karakter yapıları tamamıyla maddi ekranlara bakılarak kendilerine
çeki düzen veren insanların hayatında önemli bir yere sahiptir.
Bu insanlar içlerindeki boşluğu, hep kendilerinde olmayan bazı
şeyleri anlatarak, onunla kendilerini avutma seçeneklerine yönelirler.
Oysa ben merkezcil bir yaşam anlatılmaya değmeyecek kadar
basit ve sıradan bir hayattır. Allah Resulü ashabına.”Ben de sizin
gibi bir insanım, yerim, içerim caddelerde sokaklarda dolaşırım,
benim de çoluk çocuğum var, ayrıcalıklı bir insan değilim, benim
önümde eğilmeniz gerekmez ancak, secde ve rükûlar Allah’a
yapılır.”Allah’tan başkasına övgüler dizilemez, sevebilirsiniz, tabi ki
benim ayrıcalıklı bir görevim var, beni rabbim sizin içinizden seçti,
size bir uyarıcı olarak gönderdi, ama bu benim size hava atmamı,
sizlere karşı gurur ve kibirle yaklaşmamı, hatta günahlardan arınmış
biri olarak davranmamı gerektirmez. Ben sizi sizinde bilmediğiniz,
benimde bilmediğim, anlamadığım kendi hezeyanlarıma çağırarak
size bir üstünlük sağlama peşinde değilim; ben ancak Rabbimin
bana bildirdiklerini sizlere anlatmak ve sizleri uyarmakla görevli,
hata yapabilecek bir beşerim. Allah’u Tealanın “Ben seni âlemlere
rahmet olarak gönderdim,”dediği Resulü böyle bir alçak gönüllülüğe
sahip olmasına rağmen üç beş kuruş dünyalığı olanların, bu
kadar kendilerini erişilmez ve ulaşılmaz sanmalarını gurur ve kibirle
açıklamaktan başka seçeneğimiz yoktur.”Sen onlara kaba ve katı
kalpli, gaddarca davransaydın etrafında kimse kalmazdı”
Evet, Allah’ın sevgili peygamberine hitaben yaptığı bu
uyarıları dikkate alarak konumuzun özüne yeniden dönecek olursak,
bizlerdeki bu gurur ve kibiri nasıl açıklamak mümkün. Her birey
hayatındaki, dik durmanın insana kazandıracağı, Rahmanın bu
kullara tanıyacağı ayrıcalıkları anlatma yerine, kendisinin ayrıcalıklı
biri olduğunu anlatarak kibir ve gurur deryasından içeri girer.
Rahmanın rahmetini anlatarak, insanın konuyu öreklerle geniş bir
şekilde izahatını yapmaya çalışması ile kişinin kendini öne alarak
seçilmiş bir kul gibi Allah’ın daima kendine ayrıcalıklar tanıdığını
söylemesi birbirine karıştırılmamalıdır. Birincisi İbrahim (a.s)
gibi,”siz benim taptığım bir ve tek olan Allah’tan kormuyor sunuz
da, ben sizin Allaha ortak koştuğunuz düzmece putlarınızdan mı
korkacağım demesi, bir azim kararlılık örneğidir.”
İnsan, öyle bir varlıktır ki, hayatta yaşanmış destanımsı
yaşamları anlatarak, sanki hayatın gerçekten o olduğunu ifade
ederek bir tavır ortaya kor. Bu yaşam tarzlarının arkasında aslında
hep bir övülme ve onlardan kendine bir pay biçerek rahatlama durumu
yatmaktadır. Böylesi hayatlara sahip kişilerinin şunu iyice
bilmeleri gerekir ki, ne başkasının yaptıklarıyla övünme, ne onların
hayatlarından kendimize bir pay çıkarma, ne de bizlerin böyle bir
geçmişe sahip özellikleri olan asil bir topluluk olduğumuzu anlatıp
durmamız bizleri gurur ve kibirin pençesinden kurtaracaktır. İnsan,
günümüz dünyasında bireysel olarak görülse de, aslında o
başkalarıyla birlikte bütünleşmiş, ait olduğu kalabalığın bir uzantısı
hükmündedir. Ondan dolayıdır ki, İnsanın sadece bireysel bencil
duygularını anlatması gurur ve kibir alameti olarak görülmemeli,
övülmekten hoşlanmak, toplumsal dokular, grup kimliği, ait olma
duygularıyla kendimizi onlardan biri olarak gördüğümüzden, onlara
ait herhangi bir vasıf dile getirildiğinde kendimizden geçip mest
oluyorsak, bunların tümü gurura endekslenmiş hayat düzenekleridir.
Böylesi yaşamları, hakikat eksenine endekslenmiş, tevhit
erlerinin yaşamlarıyla sakın karıştırmayalım. Tevhit kervanın erleri,
kendi yaşamlarıyla övünme arzusunda değiller, onların övünmelerinin
tümü, Rahman’ın değerleriyle şeref ve haysiyet
kazadıklarından, hayatlarının bir anlam kazanmasına ayarlanmıştır.
Bu kervan ilk insan Âdemle başlayıp, İbrahim’le devam eden,
Muhammet (a.s) ile zirveye çıkan ve sonradan gelip canlarını mallarını
Allah yolunda vermekten tereddüt etmeden azim ve kararlılıkla
yollarında yürüyen insanların hayatlarıdır.”Şunu iyi biliniz ki, İzzet
Allah’ın Resulünün ve müminlerindir. Övünmek, bunlara Allah
tarafından verilen bir armağandır zaten.””Azim ve kararlılıkla rabbinin
yoluna davet et, muhakkiki sen dosdoğru bir yol üzerindesin,
hakikatleriyle övünmek, mü’minlerin kendisiyle övünmesi olarak
değerlendirilmesin. Böyle bir kıyaslama içine girilirde, hatlar birbirine
karıştırılır da, sanki ne fark var mantıkları türetilirse, orada
şirket mantığı üretilerek, Allah’a şirk koşan bir topluluk ortaya
çıkar. O halde Hakka dair kavramların birbirine benzemesi gibi düz
mantıklarla hareket edenler asla mutlu olamazlar, çünkü daima septik
bir yaşamın virüsleriyle kuşatılan bünyeler doğru ile yanlışı
ayıracak melekelerden mahrum kalırlar. Dua edelim de rabbimiz,
bizleri övülmeye değer bulan bir varlık olmaktan uzak eylesin,
doğru ile yanlışı birbirinden ayıracak kabiliyetlerle bizleri donatsın,
yaşadığımız hayatı bilerek yamayı nasip ettiği mutlu ve huzurlu
kullarından eylesin; arzu ve isteklerimizi kendi katındaki değerleri
ile daim kılsın dünya ve içindekilerin basitliğini yüreğimize kaydetsin
ki, sadece ona kullukta, yakın bize gelinceye kadar hayatımız
teslim olanlardan olsun…(âmin)
2010 çengelkö/İST
EROL KEKEÇ
YORUMLAR
doğru ile yanlışı birbirinden ayıracak kabiliyetlerle bizleri donatsın,
yaşadığımız hayatı bilerek yamayı nasip ettiği mutlu ve huzurlu
kullarından eylesin; arzu ve isteklerimizi kendi katındaki değerleri
ile daim kılsın dünya ve içindekilerin basitliğini yüreğimize kaydetsin
ki, sadece ona kullukta, yakın bize gelinceye kadar hayatımız
teslim olanlardan olsun…(âmin)
amin.. saygılarımla ögüt verici bir yazıydı kaleminiz daim olsun..