- 790 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Duygularımız...
Rüzgar kesik halde yanık bir melodi getiriyor sırtında. Şu koca şehrin ortasında kaynayan caddelerin ve
insan yığınlarının arasından usulca beni yine başka ufuklara davet ediyor.
Eskittiğim anıların, dostlukların yahut hiç yaşanmamış olması için bir hayat
verebileceğim bed vakitlerin kucağında buluyorum kendimi. Muvakkat hüzünler ve
sevinçler gibi de değil, yine esaret getiren geçmişimle yüz yüze duruyorum.
Çeyrek asır devirmeye az kalmış
sergüseşt-i hayatımda daim yeni hallere girmiş, yeni hayallerle hemdem olmuşum.
Fakat fasit bir daire içinde döner gibi başladığım yere tekrar dönmüş, heybeme
eklediklerimi karanlık hislerimle örtmüşüm. Unutmak marifetmiş gibi her bir
şeyi baştan tecrübe etmiş, hayıflanmış, bir daha olmaz demiş fakat nihayette
hiç mi hiç uslanmamışım. Hazin hikayesi budur hal-i pürmelalimin. Yenildim mi?
Hayır, fakat uslandığımı, ders aldığımı da iddia edemem.
Kendimden sıyrılıp çevremdekilerin suratlarına
bakıyorum. Çoğunun gözlerinde mel’anet dolu bir ifade ve esefkar bir eda
belirgin. Galiba onlar da memnuniyetten yoksun ve tekrar edilmiş hayatlardan
muzdaripler. Kimler yok ki? Bir anne mesela.
Kocamış evladıyla laf ederken kıymeti harbiyesi kalmamış sözleri tekrar ediyor
ve bunun gayet farkında olarak. Evlat bu durumdan vareste değil elbette. O da
bir kaç sığ nasihatten medet uman annesine bakmıyor, etrafı kolaçan ediyor.
Beri tarafta bi dilenci var. Her masada aynı talebi yineleyip sonra ayrılırken
yüzünde ağır bir ifade beliriyor saniyelik. Bahçenin köşesinde oturan, mülkü
kıyafetinden artık genç adam ve sevgilisi umulmadık yanlışlarını mukabil
surette çarpıştırıyor, yek diğerine hataların aynını kaç defa tekrar ettiğini
şikayet ediyor. Ve diğerleri... Uzağa bakmaya mahal olmadığını farkediyorum.
Karşımda çileli hayatın tokatlarından bunalmış, yeni başlangıçlardan dem vuran
arkadaşımı görüyorum.
Nasıl yaşamalı hayatı ki, memnun
olalım demeliyiz o vakit. Merhaleler halinde hayat yeni engeller dizerken
karşımıza nasıl aşmalı? Yahut neyi eksik yapıyor nereyi gedik bırakıyoruz? Kime
sormalı bütün bunları? Ardınca sıralanıp
giden sorular yazarız, hem belki kimbilir ne kadar soru. Düşünüyorum, eğer
cevabını bilen olsaydı şayet mutlu olurdu o. Yaşamayı bilirdi ve kam almayı. Şu
halde mutlu olanlara soralım diyorum. O zaman da kim mutluyum diyecek ki?
Yine dönüp dolaşıp başa geldik bu
yazıda da. Sözün intihasında diyeceğimiz ise yaşam yekpare değil, birbirinden
bağımsız ve uzak anlardan mürekkeptir herhalde. Bu sebebtendir ki her vakti
farklı duygularla boyayıp, her ânı farklı yaşıyoruz. Haliyle mütemadi bir
kederden, baki bir lezzetten söz edemiyoruz.
[a.v.a]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.