Yasemin
(gerçek bir yaşam öyküsü)
Ben bunca hasreti çektiğim zaman
Yontulan emeğin uzaktı anam
Hicrandı vuslat-ı sima-î hayal
Dembedem kalbime çizildi anam
Yasemin, uzun yıllardır annesini görememenin özlemiyle yanıp tutuşuyor, onu en son yıllar önce bıraktığı haliyle hatırlıyordu. Ne de çok ağlamıştı annesi onu gurbete uğurlarken. Bir daha ki sefere görüşmek üzere bir maşrapa da su serpmişti ardınca ağdüye* kızının. Otobüsün camından el sallarken annesine, sanki bir daha görüşemiyecekler gibi bir hisse kapılmıştı ve bu ayrılıktan sonra, çok uzaklarda, işte güneşin o doğduğu yerde bırakıp geldiği annesini bir daha görememiş, hasretin ateşiyle bin bir kere yanmıştı.Yıllar su gibi akmış, gurbet nehir gibi coşmuştu içinde. Deniz deniz kabarmıştı yüreğindeki özlem ve buram buram tütüyordu genizlerinde sıla, gözlerinde yolların hicran tozu.
Sözde, gelecek aylarda memlekete gidecek; az da olsa sevdikleriyle özlem giderecekti. En çok da anasını son yaşlı haliyle görecekti. Vuslat hayalleri içerisinde günleri sayarken, bir cuma günü annesinden bahsetmişti arkadaşlarına ve elinde olmadan gözyaşları yıldız gibi yanaklarından kaymış, tuzlu bir iz bırakırken yüreği cız etmişti. Yine annesini göremeyecek gibi bir hisse kapılmıştı. Zeyno anasını ne çok özlemişti, onu ne çok göresi gelmişti ya Rabbi!.
Onu gördüğünde, en çokta geçmiş değerlerden bahsettirecek, soy ağacını ve bilhassa babasını, annesinin o masalsı anlatışından bir kez daha dinlemeği düşlüyordu. Onlar hakkında bilgiler edinerek, hatıralardan da olsa kendisini de tanıyacaktı.
Kim bilebilirdi ki, bazan virgülleri yakalarken, üç noktaları koymak için geç kalınıyordu ve özlenen sevgilere kucak kucak parantezler açılamıyordu.
Aynı günün gecesiydi. Sabaha doğru telefon çalmaya başladı. Her zaman çalan telefonun sesi değişmişti bu sefer sanki! Bir an kalkmaya üşendi; fakat garip bir hisse kapılmıştı aniden ve korkmuştu.. Telefon ısrarla çalıyordu...
Bir kaç dakika tereddütten sonra, ahizeyi kaldırdı, telefonun öbür ucunda ki ses:
- Anneni kaybettik Yasemin!
-Ya hu ne diyorsun sen?
-Evet anneni kaybettik.
- ....
-Aman Yarabbim, diye haykırmıştı Yasemin
Ani bir krizle, Anadolu kadını Zeynep ananın yorgun kalbi, artık hayatın cilvelerine dur demişti.
Bu ne acıydı Allah’ım! Duvarlar yarıldı, ev başının etrafında döndü ve olduğu yere çuval gibi çöktü Yasemin. Öylece haraketsiz kalakaldı bir süre. Ne yapacaktı şimdi ? Yıllardır onunla yaşıyorduda, şimdi kolu kanadı kırılmış gibi, onsuz ne yapacaktı? Ne bir türlü ağlayabiliyordu, ne de yerinden kalkabiliyordu...
Zeynep Anası yoktu şimdi! İnanamıyordu, bir şaka olmalıydı bu! Sırası mı şimdi şakanın? Sonra, ya hakikaten onu kaybettiyse, off Allahım! Zihninde düşünceler duman duman ahkâm kesiyordu. Göz yaşları boğazına düğümlenmişti. Ah bir ağlayabilse rahatlayacak, sonra da şaka olup olmadığını sorabilecekti !. Saatler geçmişti, Yasemin hâlâ kımıldamadan ana rahmînde, bir bebek konumunda, dizleri karnına çekilmiş kolları ve başıyla göğüs kafesine gömülü, tekrarlıyordu:
-Ya doğruysa, ya doğruysa!
Aradan ne kadar zaman geçmişti bilmiyordu; ama neden sonra, belki son kez annesini beyaz teninde apâk yüzünü görüp dokunabilir düşüncesiyle, hemen memlekete gitmeğe karar verdi. En yakın havaalanı ofisinden bilet aradı; ancak iki gün sonraya bilet bulabilmişti. Yüreğine gömdüğü acısıyla anasını sessiz dünyasında son kez görebilme umudu taşıyordu. Nasıl olsa annesi hastahanede hayata veda etmişti. « Yavruları gelmeden defnedilmezdi, » diye düşünüyordu. Yıllar önce bıraktığı bazı inançların değiştiğini düşünerek, morgta bekleteceklerini umuyordu.
İki gün sonra nihayet baba ocağına gelmişti Yasemin, fakat annesi ölümünden hemen sonra defnedilmişti. « Olamaz » diye haykırdı tüm benliğiyle!. Oysa ne çok emindi, onu son bir kez görebilecek, onu son yolculuğuna sessizce uğurlayacaktı. Onu görebilmenin umutsuzluğu gözyaşlarıyla yüreğine sızdı. İçindeki öfke kristal taşa dönüştü, bir dokunulsa volkanlar gibi patlayacaktı.
İnançlara göre ölüler beklemezdi. Töre yıllanmış gelenekleri 21 inci asırda da aynı devam ettiriyordu.
Heyhat! Buğulanan kara toprağından ve arada annesinin beyaz tülbentli hayalinden başka bir şey görememişti. Biriktirdiği soruları annesine sessizce sordu:
- Neden beni beklemedin anne?
- Kalbim yoruldu kızım dedi, annesi.
-Ama neden? Sen güçlüydün anne, Anadolu kadınıydın.
-...
Yasemin bu sessizlik karşısında sessizce içine gömüldü. Kırmızı yalnızlıklarda tek başına gezindi, umutla bir şeyler bulmaya çalıştı kendi zihninde.
Bir hafta aradan sonra Yasemin gurbetteki evine dönmüştü. Karmakarışık duygular içerisinde bir türlü annesinin ölümünü ve onu uzun yıllardır görememesini kabullenemiyordu. Yıllardır özlüyordu onu. Her yıl onu görmenin özlemiyle kendisini kandırmıştı. Her bahar geldiğinde bahtsızlığın gergefinden kendini kurtaramıyor, hayallerini gelecek bahara erteliyordu. Ve her yıl böyle devam ediyordu Yasemin’in asırlık özlemleri.
Bütün bunları düşünürken, Yasemin’in aklına annesini görebileceği gelmişti. Evet ona kavuşmanın yolu Rahman’dan geçiyordu, gidip onunla Cennet’te buluşacaklardı. Gelgitler içerisinde, karmakarışık düşünceler hükmünde hayatına son vermek ve bir an önce annesine kavuşmak istiyordu. İ......r etmeği denemek istedi; fakat çok korkmuştu ve bu korkuyla çocuklarını, sevdiklerini düşledi... Sonra annesine kavuşmayı bir daha ki sefere erteledi. Her seferinde aynı şekilde erteliyordu vuslatı, derken, haftalar geçmişti aradan.
Acılı yüreğinde yapayalnız, tuzlu gözyaşları yanaklarından süzülerek uykuya dalmıştı. ’Doğduğu evdeydi ve anneside orada! Koşup annesine sarılmak isterken, çöken evin altında kalmaması için annesi elini siper etmiş, kendisini kurtarmıştı’. Göz yaşları ve ter kan içerisinde uyandı Yasemin. Tanrı’m! nasıl bir rüyaydı bu!
......
Annesi kendisinin ölmesini istemiyordu, anladı Yasemin ve ölmek istemesine anlam veremedi birden. Yaratana karşı mı gelecekti? Kendisinin ölümü annesini ve sevdiklerini daha çok üzecekti. ’Allahım ben neler yapıyorum, neler düşünüyorum; affet Allah’ım affet’ diye yalvardı yaratana ve ’tövbe’ dedi, bir daha asla aynı şeyleri düşünmemek üzere söz verdi Rabbine ve annesine.
Yasemin, anlamıştı ki zaman en iyi ilaçtı çareler bulmaya. Gerçekler, zaman içerisinde yürek ve beyinle görülerek ayan oluyordu kendisine. Ve biliyordu artık Yasemin, hayat acılarla devam edecek, kendisi acılarla var olacaktı. Ölmek istemiyordu artık, bu bencilce bir düşünceydi. Yaşama uzun vadeli baktı. Onu sevenleri vardı. Dünyaya ve yaşama bakış açılarını genişletmesi gerektiğine inandı.
Zeynep anasının ölümünden uzun yıllar geçmişti. Yasemin’in yüreği annesinin özlemiyle az da olsa nasırlaşmıştı, ama bir türlü onu görememeği kabul edememişti, edemiyordu. Bazı törelerin değişmesi gerektiğine inanıyordu. Bunları bulmak ve ayıklamak gerekti. Eğer annesini en azından beyaz teninde ve tahta yatağında son bir kez görebilseydi bu kadar acı çekmeyecek, yaşamayacaktı bu zemheri ayları.
Yasemin, özlemler içerisinde bir kez daha uzaklara dikti gözlerini. Uzun uzun, düşünceli, dalgın gözlerle izledi güneşin doğuşunu. Umutlar ordan yükseliyordu vahap geleceğe. Onu anlayacak tek dostu olan, melek annesi çoktan yoktu, bunu kabul etmekten acizdi. Ona kavuşacağı günü Rabbin kurallarına bıraktı, vakit geldiğinde kendisi de veda edecekti bu biberli hayata. Dalıp gitti bir an, annesinin dizlerindeydi başı:
- Anne, bilsen seni ne çok özledim, dedi.
Annesi Azeri şivesiyle:
- Mende seni ay balam, dedi. Ama merak eleme yanımda yerin hazırdır, geleceğin gün sene beyaz tüller içerisindeki yerini men göstereceyem.
Anasının buğulanan gözlerine bakarak, göz yaşlarını sessizce yüreğine akıttı Yasemin. Serap gördüğünü farketti. Sıyrıldı seraptan.Yerinden kalkarken, kimseler görmedi bu ayrılığın ızdırabını; bağrı, özlemle yangına dönüştü. Yüreğinin en ücra köşelerinde, tuz kayaları yaktı genzini, yaktı yaktı ve yine yaktı...
Yasemin, yavas yavas adımlarını atarken yaşama doğru, annesi gülümsüyordu ardından:
- Sen benim kızımsın unutma; dozer kızım. Güçlü olmalısın, zayıflara burada da yer yok diyordu.
Yasemin acı bir tebessümle:
- Tamam anne, güçlü olacağım emin ol, sana kavuşacağım günün vaktini sabırla bekleyeceğim. Hayat devam ediyor biliyorum. Ufuklarda görüşmek hoşça kal emdostu*. Hoşça kal...
Ağdüye : Kars yöresinde danalara verilen ad.
Emdostu: Kars yöresinde amcanın eşine söylenir
09/12/2010
Sevgili Özbek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.