Dış(kı)lanmak
Her ne kadar anlamını bilmesek de önemsemeliyiz bazen bazı kelimeleri. Bilmediğimiz bu harf yığınlarına ya da dizilimlerine kendimizce anlam katarız ya da bize göre manevi bir giysiye büründürürüz bu bilinçsiz harfleri.
Evet dışkılanmak, kiminiz tahmin etmeye çalışıyordur fakat öyle kolayda tahmini mümkün olacağa benzemiyor, kafam o kadar karışıkken. Hani bazen kafamız üst alt, dağın darma olur ya! Göle deniz, denize okyanus dediğimiz anlar yani, yani bilipte bildiğimize bindirdiğimiz bilimler yer değiştirir, aynen böyle bir durumdu dışkılanmak.
Deftere yazı yazacağımız anda kaleme defter yazarız.yazdıklarımıza kadar siner ve sindikçe sindiremeyiz bir türlü, karın ağrısı yapan cinsten bişey bu…
Dışkılanmak, sözüm meclisten dışarı (açık bir gökyüzü meclisi) dışkının, dışlanmakla birleştiği anda doğurganlık sonucu çıkışa geçen bişeydi bu, menem bişeydi anlayacağınız…
Yaşananlar öyle çok olur ki bazen, o kadar çok insan girer ki hayatımıza bir anda, hani girer girmesine de ya sonrası…
Sonrası bulanık işte, sindiremeyiz. Sindirdiklerimiz olur elbette, bir paçavra gibi atarız , doğal denge gereği doğal dengeyi bozarız. Sindirdiğimiz insanlar dışladığımız insanlardır, sindirdiğimiz insanlar dışkıladığımız insanlardır yani…”bazı insanlar dışkılarını geri yiyor, bu ayrı bir mesele”
Tüketmek ya, asıl tüketmek bu işte…
Türetiriz bizler, biz türetkeniz yalnız türettiğimizi tükettiğimizi bilenler hayat raflarında sınırlı bir sayıda kalmıştır. Bu tüketim çılgınlığı insanlara kadar sıçradı. İnsan artık mal yerine diğer bir malı ikame ediyor, bu da insan oluyor…
…yoksa sınanıyor muyduk???
Çok düşünmedim değil bu gerçeği. Aşırı düşündüm, o kadar aşırı düşündüm ki düşüncem bile aşındı, bu gerçek aşındıkça da başka gerçekler çıktı ortaya, gerçekten gerçek doğdu, bu yalancı gerçekçilikte…
Sevgili sınananlar desem, umarım kızmazsınız. Kimilerimiz kabullenmese de biz hayat sınavının içerisindeydik.Bana öyle geliyor ki; herkes çok çalışıyor ama herkes az başarıyor. Adalet sistemine geldik mi sınavlardan?…
Adil mi diye çok tartışılıyor, hatta tartışılması bile tartışma konusu olmaya yeter adeletin…
Ama yaşıyorduk, adil ya da haksız. Bu yaşantılar bazen insana çok gelebiliyor. Örneğin bana, hayatımın kalabalık sadeliğinde sadeleştirilmiştim. Matematik herşeydi ve insanın aklına gelen ilk kolaylık otomatiklikti. Ben çağın gerisinde kalmaya razıyım açıkçası bu otomatiklik konusunda. Ve gelecek geçtikçe devamlı bir boyun fıtığı tehdidindeyiz geçmişimize bakmaktan…
Herşey eskiden güzeldi. Gelecek herzaman gelecektir evet ama; acaba geçmişimiz bir daha gelecek miydi??? Fikrimce geleceği kendi haline bırakmalı ve geçmişi geleceğe taşımalıyız.belki böyle yaparsak, yapacaklarımız yaptıklarımıza daha bir güzel yansırdı ve kendimize aynalardan baktığımızda güneşi görebilirdik…
Oysa şimdi düşünüyorum da eski dediğimiz o güzel anlarda gerçekçi güzellikler kapanıktı dizlerimize ve dostluk paradan önemliydi…
Bir soru sorun kendinize ve cevabını yaşayarak verin,
acaba siz de bu yaşananlardan sindirilmiş miydiniz? Kaçı sizi hala midesinde taşıyor, kaçı yüreğinde, kaçı kaba etinde???
Evet dışkılanmak böyle bişeydi, her ne kadar dışkı yiyenler olsak da…
Birde dışkılandığımız yer vardı elbette, ulu orta yapacak yada yapılacak değildik ya.ama ulu orta yapılıyorduk biz her ne kadar sindiremesekte sevdiklerimizi…
Evet hem dışlanıyorduk, hem dışkılanıyorduk, hem kurutuluyorduk, hem sevgi bize maddiyatlaydı, hem aşk yoktu çıkar vardı, hem sorularımız çoktu cevaplarımız eksik yada kayıp, hem hemlerimizi uzattıkça uzatabiliyorduk çünkü o kadar hammaddesi olmuşuz ki hayatın, bir değerimiz işlenebilmek olmamızdı…
Yürüdüm, peşimden öyle şeyler geldi ki; ne ben gelmeyin diyebildim ne de gelenleri denize fırlatabildim…”kendimi fırlatsam daha kolay olurdu zannımca ama kirlenenlerin arasına bir de denizi katmak istemedim…”
Affedin…
Hepimiz dışkılanıyorduk, ama hiçbirimiz farkında değildik sindirildiğimizin. Umutla ayaktaydık, umutsuz tekerlekli sandalyeye bağımlı özürlü gibiydik.
Ve insanlar güzeldi ama; güzel olduklarını farkettiğimiz yerde çirkinlikler başlıyordu…
“üç nokta” Sevgiyle kalın…
Nuh Duran
YORUMLAR
Lazın biri arkadaşıyla balığa çıkmış.
Demiş "bak bu hamsiii,aha bunun kafasini yiyecesun"
Arkadaşı "ne faydasi var laa" deyince Laz " Adamun aklini başina getüriyi" demiş.
başlamış Laz balığın etini arkadaşı kafasını yemeye.
Bir müddet sonra arkadaşı "ya usta ba ben kafacığını sen güvdesini,olma bölee ama" deyince Laz " Bak aklun başuna geliyyy " demiş.
Valla biz kardeşlerimizin çektiği eziyetleri yazarken konuşurken bile sansürleme ihtiyacı içerisindeyiz.
Dinlemeye bile tahammül edemediğimiz acıları çekenler için ne yaptık ?
Ne yapmalıyız ?
Selamlarımla.