- 352 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Kurtuluşun Felsefesi 78
78] Somut, bilimsel teknolojik üretimleri ülkemiz yararına ortaya koyamayan akademik unvanlıdırlar. Ama bunlar kendi alanları dışında bir cevahirdirler! Hele de maşallah, din konusunda pek bir, demokratiklik ve özgürlükçüdürler! Ki kimse bu konularda bunların ellerine su dahi dökemez!
Oysa biz bunları, yani din konusundaki anlatımları; insanlık tarihi boyunca, şöyle ya da böyle oluşlarıyla hep biliyoruz. Bu bilmelerden toplumsal anlamda, hiçbir şey çıkmıyordu. Halksal anlamdaki başörtüsü konusunda söyleşiler de, ’vurun abalıya’ yapılması, kolaycılığıyla etrafı sarmıştır! Bunların ticari ve siyasi koro ucubelikleri demlenilmektedir! Ve bu sayede nice köşeler dönülmektedir. Kimi muktedirler karizmalar, özel yaşamlarını islami değerlere göre olmayacak denli değiştirmişlerdir!
Yukarılarda da değindik, başörtüsü ve inançlar toplumun malı değildir. Halkın konusudur. Bunlar; bilinçli ellerle, kandırışçı cin kafalılar tarafından, toplumsal zemine çekilerek, inançlara toplumsal talep yaptırılmaktadır.
Toplumun otoritesini din otoritesi olarak kullanmaktır ki aklı saptırmak buradan başlıyor. Bunu yaparlarken de, diğer bir yol olaraktan da uyguladıkları şaşırtmacalarla; halkın mantık düzlemine seslenişleriyle, bunu kazanç edinmektedirler. Bunlar, ne tarih yaratmaktır, ne fikir adamlığıdır, ne de halkın mutluluğundan yana oluşlardır.
Örneğin bunlardan; daha genelci bir yaşam olan cemiyet (güncel sosyal ve sosyetiklik olan alanlar) yaşamlarıyla; daha dar ve gelişememe sığlığı olan, cemaat yaşamlarını; birbirine karıştırırlar. Cemaat yaşamını halka pozitife etmektedirler. Cemiyet, toplumsal üretimi paylaşan ve bu ilişkileri tüketen bir yaşamadır.
Diğer biri olan cemaatleşmelerse; köhne bir yaşantılaşmadır. Yüzlerce yıllık gelişemeyen dar ve sömürülme temelli, kişileri cahil kılma ekseni daha ağırlıklı, bir inanççı oluşmadır. Cemaatleşme günümüze göre, sefaletleşmenin paylaşılma ve tüketilmesidir. Ne kadar kabuk değişirse değişsin bu böyledir.
Tabidir ki cemaatin geçerliliği, ta ki düşüp kalkana değindir. Böylesi düşüp kalkmalarla gelişecek olan oluşmalar, kendine özgü ve özgürce kısır anlamadırlar! Cemaatleşme, bir yanı ile yaşanmış, gelmiş geçmiş tarihi tecrübeyi dahi akıl edemeyiştirler. Aslında farkında olmadıkları kişi kısırlıklarının, bir dönüşememe sürecinin, kötüye gidişin, başlangıcıdır bunlar. Hepten üretip, refahı dağıtamayan toplumsal erkçi acziyetlerin, halkı tarikatler kontrolü ile ellerinde tutmalarıdır!
Kendi hırs ve ikballeri uğruna; yarattıkları toplumsal düşüş kalkış zamanlar aralığında erkler, bu tür sosyal alanın konularını, bizlere hep güzel kılarlar! Bize tarikliği özgürlük gibi gösterip, şirinlikle gidilecek yol olarak çizmektedirler! Tıpkı kendi bindiği dalı kesen Hoca’nın, ’düşme anını uçuyorum sanması sarhoşluğu gibi’ duygular tatmasının yanılgısıdır bu. Yani, kendi hatalarıyla yarattıkları badireci durumları ört bas etmek için, sanki cemaatçilik toplumsal bir hakmış gibi savunuluşlarıyla, cemaatçilik savunuşlarıyla, demokrasi ve özgürlük kahramanı olma acizliğidir bunlar!
Oysa özgürlük ve demokratlığınız, kendi iç ve dış toplumsal nesnel ilişkilerinizin, hali hazırdaki engellerine ve kolaylıklarına göre yapılaştırılıp gerçekleştirilecektir. Başka türlü de nasıl gerçeklenir ki? Değilse özgürlükler, kafalarımızdaki halkçı, öznel inanç yaşamlı, şablonlara göre değildirler. Eski inançlar çoğu zaman bir bilinç işi olamayıp, aksine özgürlüğü üretememenin sığınılmasıdır. Oysa inançlar, temelde tarihi olguların başlangıcında, bir yaşamsal anlaşılmanın bilinç olgusudur.
Eğer cumhuriyet kurulup başarılmasa idi, o günkü sürecin gidişine göre işgal olunup, şimdiki Irak gibi olsa idik; bu gün neyi tartışır olacaktık acaba? Türbanın demokratik bir hak olup olmadığı, tartışılır olacak mıydı? Güzide insan Atatürk’ün, özgürlükçü ve demokratik bir tavırla davranır olup olmadığının tartışılan bir esamisi okunur muydu acaba? İnancın bir demokratik hak olup olmadığının bir tartışması olur muydu? Asıl şimdi siz, bu türden soruların yanıtını anlar olmakla, şimdiki eleştirilerin, zavallılığını göreceksiniz. Ve ulusumuzun ne büyük bir başarıyla şekillendiğini ancak, kafanızda canlandırabilir olacaksınızdır.
Irak, bugün kendi içinden vurulmanın ihanetinden ötürü, olup bitenlerinden ötürü; Saddam dönemine oranla olup bitenin kıyasını yapabilmek için dahi, Saddam diktatörlüğünü tartışmaya fırsat bulamamıştir. Başı derdine düşmüştür. Hiçbir yol yürümeden; yolun ansal ve tutumsal ilişkileşme şekli hafızanızdan oturtmadan; o yola ilişkin yaşantılarını ortaya koyabilmeyi ve o yolun uygulamasının demokratik olup olmadığını, hiçbir zaman bilemezsiniz.
Söz gelimi kapitalizmci ilişkiler düzeni, tarih sahnesinde düzenleşilmeden, hangi ilkelerinin demokratik, hangi ilkelerinin anti demokratik olduğunu tam bir kestirimle bilmek olanaksızdır. Önce olaylar yaşanır, sonra olayların bilinci edinilir. Irak, yolu yürümeden, demokrasiyi dışarıdan bekler oldu! Gazi’nin geneldeki çoğu durumlar içinde, attığı kimi adımların doğruluğunu yanlışlığını yol yürünmesi sonrasında görecekti. Yani yolun yürünmesiyle idi. Rehberi kendi toplumunun kazanım ve belleği idi. Ayrıntı başka şeydi. Genelin görünmez kaoslarıydı.
Özgürlükçü ve demokratik adımlarınız ancak, esaslı bir sosyal ve toplumsal ve kurumsal yapılanışlarla olası olmalıdır. Yapılar üretiminizle ilişkilenmelidir. Ve herkes, hiç değilse bile enaz ürettiklerinin asgariden bir karşılığını hakça almalıdır. Yani üretene belli temel standartları sağlayan, üretim karşılığı değerlerini bölüştürmelidirler. Bu türden hakkaniyet esaslarına sadık olmayan, bu esaslara işlerlik kazandıramayan ülkeler; ne kadar ’egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ derlerse desinler, seçme ve seçilme hakkı ile daima kaybederler ve kaybettirilirler. Üretmeyen yapının ve vergisininin; takibini sorgulamayan yurttaşın, egemenliği olamazdı.
Yapının işleyişi ve yapının üretmesi; yapının ürettiklerini dağıtılması; yapının değişmeyi, gelişmeyi, desteklemesi, özgürlük ve demokrasilerinizi tutumlaştıracaktır. Ve üretiminizle birlikte, özgürlük ve demokrasiniz, toplumdaki olumlu icabı şartları da size neşvü nema eder. Özgürlüğünüz yine kendisini de ürettirir olacaktır. Siz bunu, bu yolun belirişini, güdebilirsiniz. Yani yolun belirişini; maddi şartların ilişkileniş ve gelişmesi belirlerken, siz de onun akış ve yol tutuşlarını, toplumsal, ilişkisel yarara, dönüştürürsünüz.
Sürecek
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.