- 636 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
BİR HARFE KIRK YIL
Öğretmen: Mesleği bilgi öğretmek olan kimse, muallim, muallime diye tanımlanmakta sözlüklerde. Çok önceleri bu kelimenin yerine ‘Hoca’ kelimesi kullanılmakta idi. Hz. Ali; “Bana bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum” diye tarif etmekte öğretmenin yerini.
Sadece kuru bilgi mi öğretmektir görevi öğretmenin ya da hocanın? O zaman eğitimi kim verecek? Daha önceleri ‘Talim ve Terbiye’ diye adlandırılan sonraları ‘Eğitim ve Öğretim’ diye söylenen bir birim var Milli Eğitim Bakanlığında. Görüldüğü üzere eğitim ayrı öğretim ayrı zikredilmekte. Günümüzde teknolojinin sonu yok gözüküyor. Öğretim işini de teknoloji bir yerde başarıyor gibi. Uzaktan öğretim programları ile öğretip, sınavlarla öğrendiklerini ölçebiliyor. Peki, terbiye ya da eğitim konusu nasıl verilecek ve ölçeği ne olacak?...
Konu oldukça önemli, bir o kadar da zor. En iyisi işi uzmanlarına bırakmak…
Bura da tarihten bir sayfa açıp; öğretmene ya da hocaya nasıl davranılıyor görelim isterseniz?
“1517 yılında kazanılan Ridaniye zaferinden sonra kutsal topraklarda huzuru sağlayan Yavuz Sultan Selim ordusuyla birlikte İstanbul’a dönüyor.
Yolculuk sırasında, İbn-i Kemal adıyla tanınan Anadolu Kazaskeri ve ünlü bilgin Kemal Paşazade’nin atının ayağından sıçrayan çamurlar Padişah’ın kaftanını kirletir.
Kemal Paşazade mahcup olur, korkar ve ne diyeceğini şaşırır.
O’nun bu halini gören Padişah tebessümlü bakışlarla süzdükten sonra şöyle teselli eder:
‘Senin gibi bir bilginin atının ayağından sıçrayan çamur benim için şereftir. Vasiyetimdir ki, öldüğüm zaman bu kaftan bu haliyle sandukamın üzerine konsun!’
Padişahın sırtından çıkardığı kaftanın çamurları temizlenmez, öylece saklanır ve vasiyetine uygun olarak ölümünden sonra sandukasının üzerine örtülür.”
Daha da öncelere gidip bir sayfa da Fatih döneminden açalım.
“Beyaz atına binmiş, ordusunun önünde giden Fatih Sultan Mehmet, yanında onu yetiştiren Akşemsettin ile İstanbul’a giriyor. Türk Ordusunu karşılayan şehir halkı yol boyunca dizilmiş, ellerindeki çiçek demetlerini padişaha sunmak için yaklaşıyor.
Şehir ahalisi, beyaz sakalıyla, ağır duruşuyla Akşemsettin’i padişah sanıp çiçekleri ona sunmaya çalışıyorlar. Akşemsettin atını geri çekip göz ucuyla Fatih’i göstererek:
‘Sultan Mehmet odur, çiçekleri ona veriniz’, demek istiyor.
Fatih Sultan Mehmet, çiçeklerle kendisine doğru yürüyenlere hocası Akşemsettin’i göstererek:
‘Gidiniz, çiçekleri gene ona veriniz. Sultan Mehmet benim, ama o, benim hocamdır’, diyor ve ilk İstanbul’a Akşemsettin giriyor.”
Görülen şu ki; Kemal Paşazade ve Akşemsettin gibilerin öğrencileri ya Yavuz oluyor ya da Fatih.
Sizler gibi bana da ilk eğitimi ve öğretimi bir öğretmen verdi. Buradan verdiği eğitim ve öğretim için ilk öğretmenim Sayın Celal Öztürk’e şükranlarımı sunarken; ilk öğretmenimin şahsında tüm öğretmenlerime hitaben derim ki:
Öğretmenim
Tanımak için dünyayı
Gezeceğim, öğretmenim
Yapılacak her hatayı
Sezeceğim, öğretmenim.
Derdin:- “Hak olsun ortağın
Geçmiş ve gelecek çağın”
Kitabını insanlığın
Yazacağım, öğretmenim.
Sen çatma sakın kaşını
Yedirdin bilimin aşını
“Makûs talihin” başını
Ezeceğim, öğretmenim.
Haykırıyorum ki şunu
Böyle bilsin dünya bunu
Cehaletin kuyusunu
Kazacağım, öğretmenim.
Cirit atar gibi tayla
Bayrağımda yıldız, ayla
Hortum olup kasırgayla
Tozacağım, öğretmenim.
Çekmeyip geçmişin yasını
Doldurup ilmin tasını
Hurafe safsatasını
Bozacağım, öğretmenim.
HALİL MANUŞ
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.