- 1779 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
VİCDAN TERAZİSİ
İnsan:Yaratılmşların en güzeli,Kainatın en hasas varlığı,Alemin efendisi,Kainattak bütün mahlukatın hizmetine sunulduğu en yüce varlık, Bütün güzellikleri bünyesinde barındıran, kötülükleride bünyesinden atabilme cesareti göstere bilen bir varlık. Sinesinde her türlü duygu ve düşünceye yer olmasına rağmen! Nağmelerinde güllerden ve güzelliklerinden esintiler üfleyen ’’Ben değil biz, onsekizbin alem biz bir bütünüz’’ düşüncesi ile varlığının arksındaki sebepleri iyi anlama ve hayatını ona göre şekillendire bilme kararlılığını göstere bilen bir varlık. ’’Seni yaratmasa idim alemi yaratmazdım’’ ilahi mesajını iyi düşünüp kendisine bu ilahi mesajından hisseler çıkarabilen bir varlık, varlığı ile arz ve semadaki varlıkların kendisine selama durmasındaki sırları vicdan terazisinde tartarak bu ulvilik içerisinde kendisine düşen sorumluluk bilinci ile hareket edebilen bir varlık. Hak,hukuk adalet gibi kavramların boş bir kelimeden ibaret olmadığı;mutlaka her varlığın kendisinde bir hakkının, kendisi ile diğer varlıklar arasında bir hukukun, paylaşılabilecek sorumluluklar içerisinde adaletin olması gerektiğini düşünüp bu düşüncedende kendisine bir sorumluluk payı çıkarabilen bir varlık. Kendisine ’’ahsen-i takvim’’ en güzel kıvam, en mükemmel suret ’’eşref-i mahlukat’’ yüceliği yüklenen bir varlık. Daha sayılamayacak harkuladeliklerinin karşısında dünyevi tatminsizlik, serkeşlik şekilcilik,maddecilik ve bencillik tuzakları ile karşılaştığında ’’esfele safilin’’ sefillerin en sefili durumuna düşebilme tehlikesi ile de karşı karşıya olan bir varlık.
Onun mahiyeti meleklerden de ulvidir.
Avalim onda pinhandır, cihanlar onda matvidir.
(M.Akif)
Bu kadar ulvi değerler ve harkuladelikler manzumesine sahip bir varlığın çevresini saran binbir ifrit karşısında kendisininde ona göre tavır alması gerektiğinin bilinci ile hareket etmeside kendisine yüklenen bu ulviliğin farkına varması ile mümkündür.Hayatı ezel ile ebed arasındaki yolculuğun bir parçası, fani alemde bir seyahat ve baki aleme hazırlık olarak görebilen ve ona göre yaşayanlar, yaşadıkları dünyada kendisinden başkalarınında kendisi ile birlikt yaşama haklarının olduğunu düşünen ve düşünmektende öte bedenleri ile tatbik eden ve nefislerinde yaşayanlar. Ruhen ve bedenen hayatlarını başkalarına adayan, yarınların bu günlerden daha parlak olması için istiklal ve istikbalin;birlik beraberlik ve bütünlük içerisinde sağlanacağına inananlar,bütün ifritlerin yıkmak için üzerlerine geldikleri anlarda, sabır ve tahammülün en son haddine dayandığı zanamlarda bile granitler gibi dimdik ayakta durarak fena muameleleri rahmet hamleleri ile yenmeyi başaranlar. karanlık zamanlarda yarasa ruhluların üzerin çullanmaya çalıştığı bir anda atını mahmuzlayarak şaha kaldırıp yeni yeni fetihlerin yapılmasına vesile olmanın hazzı ile inandığı yoldan yöneldiği gayeden en küçük bir taviz vermeyen karanlığın aydınlığa inkılabını vicdan terazisinde tartarak ulaşması gereken hedeflere kendisini hazırlayarak yeni yeni fetihlerin doğmasına vesile olanlar. ’’Her türlü duygu düşünce hareket ve davranışlarınla insanlığın dünyasını cennete çevir’ki ahiertin cennet olsun’’ felsefesi ile yaşadığı dünyayı cennete çevirmek için gecesini gündüzüne katarak kendisi için değil insanlık,insanlığın mutluluğu huzuru selameti ve huzurlu bir geleceği için çalışanlar
Onlar bu kadar zalimane engeller karşısında sebebe takılmadan güzel neticelere ulaşmanın hazzı ile hasımlarının bile gıpta ile baktıkları kahramanlar, bütün olumsuzluklardan etkilenmeden varmak istedikleri hedeflerine emin adımlarla devam ederler. Böyle babayiğitler sinelerinde kin,garaz ve nefretin zerresini barındırmadıkları gibi sinesinde bu tür ifritlikleri barındıranların da asıllarına rücu etmelerine ve nur nehrinde yıkanıp paklanmalarına vesile olmaktadırlar. İşte insanoğlundaki ’’ahsen-i takvim’’ en güzel kıvam en mükemmel suret,’’eşref-i mahlukat’’yaratılmışların en şereflisi olması yüceliği.
Bu ulviliğin farkına varmayanlar, hayattan başka hayatın olmadığını düşünerek ’’gün bu gün saat bu saat’’ diyerek yaşayanlar, kendisinden başkasını düşünmeden ’’olursa herşey benim olsun’’ felsefesi ile hareket eden hodbin ruhlar, sevdayı yürekte değil göstermelik, sadakati hakikat yapmacık, olduğu gibi görünmeyip göründüğü gibi olmayanlar, emaneti korumak yerine verilen emaneti kırarak, dökerek, çalarak parçalayayarak o emanete ihanet edenler bulunduğu makamın hakkını vermek yerine o makamın kendisine tanıdığı sorumluluğu kendi heves ve arzuları için kullananlar ve bu yaptıklarını vicdan terazisinde tartamayacak kadar akıl ve izandan yoksun olanlar. ’’Can yakanın canı olmaz’’ öz deyişinden kendilerine bir hisse çıkarmayanlar bu gün olmasada yarın mutlaka yanıldıklarının farkına varacak ancak kaybettikleri değerlere baka baka ağlamaktan başka ellerinden bir şey gelmeyecektir. Zulüm insanlık tarihinde Hiçbir zaman baki olmamış aksine hiç yıkılmayacak sanıldığı halde yere yeksan olmuş zulümle abad olmaya çalışanların sonunun berbat olması onun zulmünü alkışlayanlara birer ibret vesikası olmuş ve tarihlere not düşülmüştür. Yıkılmaz sandığı zulüm saltanatını kaybedenler dönüp arkalarına baktıklarında onları temize çıkaracak Hiçbir güzellik yok aksine mazilerinde acı ızdırap göz yaşı talan haksızlık zulüm ve işkenceye uğrattığı insanların acıacı haykırışlarından başka. onlar vicdanlarıyla yüzleşmeye başladığında olupbitenin tamamen kendi aleyhine çevrildiğinin, vicdanını kendisini kendisini sorgularken ’’suçlusun’’ çığlıklarının kulaklarını tırmaladığı, terazinin zulüm tarafının ağırlığı karşısında ezilerek gayyalar yuvarlanmanın çaresizliğinden başka bir şeylerinin kalmadığının farkına varacak,vicdanları onları Hiçbir şekilde rahat bırakmayacaktır. Bu durum insanoğlunun ’’esfele safilin’’ sefillerin en sefili durumuna düşmesi halinden başkası değildir.
İşte İnsanoğlunun iki halinin kıyaslaması: Birisinde çekilen çilelerin çetinliğine rağmen sabır ve tahammülün sonucunda yüksekliğin zirvesi diğerinde sabır ve tahammülsüzlüğün sonucu alçalışın en alt derecesi tercih yine kendisine aittir. O halde yüceler yücesi değerler ortasında yüceler yücesi bir varlık iken bu hal ve bu meziyetler üzerine yaratılmış iken geçici bir makam için gelip geçici belkide hiçbir faydasıda dokunmayacak servet için, birbirimizi aldatmaya dostumuzun arkasından dümenler çevirmeye hem geleceğimizi hemde dostumuzu kaybetmek uğruna bu kadar hinliklere kalkışmamızın haklı bir gerekçesi geçerli bir mazereti varmı? Çalıştığımız kurumların topluma kazanılması için uğraşı verdiğmiz insanların ve bulunduğumuz ortamların her yanının problem kaynadığı bir sarmalın içerisinde hem kendi huzurumuzu ve geleceğimizi hemde bizlerden ümit bekleyenlerin hayallerini karartmaya hakkımızın olduğunu sanmıyorum. Rüzgarların çetin estiği yamaçlarda ağaçların o fırtınalara göğüslerini siper edebilmeleri için köklerini daha derinler saldığını düşünerek bu günden sağlam bir duruş sergileyerek silkinip doğrulmak cennet gibi bir ülkenin kıymetinin idraki ile sapasağlam bir gelecek inşaa etmemizin idraki ile o kutlu yiğitlerin gösterdiği hedefler doğrusunda sapasağlam adımlarla hergün yeni güzellik denizlerine yelken açmamızın tam zamanı olduğunun bilinci ile
Sen bir devsin yükü ağırdır devin.
Kalk ayağa dimdik,doğrul ve sevin.
(N.F.KISAKÜREK)
Geçmişimizin o zifri karanlıklarına bir sünger çekerek başımızı iki elimizin arasına biraz düşünelim ve ’’Ben bana layık olan ahsen-i takvim yüceliğinde seyahat etmek istiyorum, ben benim için değil bizim için varım’’ diyebilme cesaretini gösterelim o zaman göreceğiz’ki bizm halimizden parçalanan yürekler yeniden toparlanacak onların gözlerine fer dizlerine derman gelecek,zihinlerinde ümit şimşekleri çakacak ve cemre yağmurları ile kavrulan gönüller serinleyip ümit ve sevgi çiçekleri fışkıracak vicdanlarımız daha rahat, gönüllerimiz daha huzurlu geleceğimiz daha aydınlık olacaktır.
Unutmayalım;
Dostu incitirsek dostluk incinir.
Mustafa İBİŞ
AMASYA /2011