- 1389 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Günlük
Her seferinde biriyle bir şeyleri paylaşasım geliyor. Diyesim geliyor ki babam benim heyecanımı hiç kırmadı biliyor musunuz; bir fikrim olmasın ki o beni desteklemesin. Hiç sudan çıkmış bir şeye dönmedim onun yanında. Ben kitap okuyayım diye yalnız yolunu bildiği mutfağa gidip çay bardaklarını hazırladı. Yalnız bana değil, benim arkadaşlarımlar diye onlara bile inandı. Ben de hep dedim ki bir gün baba olacak olsaydım, ben de kızımla konuştuktan sonra tamam babacım diye kapatırdım telefonu. Arkamdaki bu büyük güven beni sınırları olmayan bir şımarıklığa itti. Zorla almadığım için hep verilmesini bekledim. Ben almaya değil verilmeye alıştırıldım. Şimdi verin diyemediğim onlar da neyi ne zaman vereceklerini bilemedikleri için mutlu olamıyorum. Biliyor musun baba ben iyi bir müzisyen olurdum deseydim beni konservatuara da yollardın. Oysa sen beni en çok MGKda görmek isterdin. Ben mühendis oldum.
İçimde bir boşluk. Müzikle doldurmaya çalışıyorum. Onda da beni ağlamaya iten bir şey var. Şimdi bunu da birine anlatasım var. Anlatıp taltif edilesim var. Ama biliyorum ki bu mümkün olmadığı gibi, hemen her şartta, hastalıklı bir yanı var. Bunu göstermemek, içimin tüm kuytu yanlarını, şefkate ölen yanlarını saklıyorum. Hiç öyle bir yanım yokmuş gibi davranıyorum üstelik. Herkes arkasını dönünce ben de usulca göğsümü açıp emziriyorum hüzünlerimi, sonra kapatıp gülmeye başlıyorum. Hüzün diye bir şey yok. Mutluyuz bakın. Hüzünsüz mutlu olamam dersem zayıf olurum. Zayıf değilim.
İçimdeki ses bok değilsin diyor, terbiyesiz. Ben içimdeki ses gibi de değilim, nazenin bir insanım.