- 1411 Okunma
- 5 Yorum
- 0 Beğeni
imkânsız aşklar...
Çok yakın bir arkadaşımla dertleşirken eski gençlik çılgınlıklarımızdan açıldı konu... İnanılmaz bir sırrını açıkladı ... Şaşkınlıkla dinlerken; ’işte aşk budur !’ diye tespih çektim içimden...
Çok güzel, alımlı, dünyalar tatlısı bir kızdı gençken (halâ öyle ya ). 25 yaşına kadar flörtün anlamını bile bilmiyormuş . Çok sevilmiş (intiharlara sebep olacak kadar) . Çok da sevmiş, hayatını hiçe sayacak kadar . Ama hiç karşılıklı olmamış aşkları. Şimdi analiz ediyor da kendisini ... Bir şarkı mırıldanıyor gözleri nemli nemli :
’Ben imkânsız aşklar için yaratılmışım.
Ne kavuşmayı bilirim, ne unutmayı.
Kayboldum kuytusunda yalnızlıkların .
Yaşadım en karasını, sevdaların !’
O da öğretmen. yakın bir kasabada. Kasabanın ve tüm civar köylerin gözbebeği . Parmakla gösteriliyor. Gerek öğretmenlikte, gerekse hanımefendilikte, içtenlikte herkesin hayranlığını kazanmış. Adını bilmeyen yok.
Kendi halinde gidip gelirken bir gün bir kadın durduruyor arabasını . ’Şehre bırakır mısın’ diyor. Bizimki seviniyor tabi. İyilik yapmaya fırsat çıktı diye ! Bu durum günlerce sürüyor. Her gün okul çıkışı kasabanın meydanında bekliyor kadın kızı. Ve giderek artan yoğunlukta bekâr oğlundan bahsediyor yol boyu. Kızın umrunda değil ama dinliyor öylesine evladına hayran anayı. Bir gün kadın çok hasta olduğunu, başkent hastanesine gitmesi gerektiğini, ama götürecek kimsenin olmadığını söylüyor. Bizim sazan atlıyor hemen yeme.
Eve dahi uğramadan götürüyor kadını istediği yere. Meğer kadının amacı oğluyla tanıştırmakmış kızı başından beri. Oğlan, kendinden yaşça oldukça büyük, fettan ve eğlenilecek bir kızla çıkıyormuş. Yaşlı kadın arkadaşımı takip etmiş uzun zaman. Çok beğenmiş. ’Oğlumuzu olsa olsa bu kız kurtarır!’ diye karar almışlar aile meclisinde. Aile de Türkiyeli büyük bir aşiret. Namuslarını kirletti diye kızlarını asıp, evin bahçesine gömen bir aile . (Sonradan kamelya yapmışlar mezarın üstüne.)
Oğlanın öylesine gözü dönmüş ki. O kadından başka bişey görmüyor gözü, öyle bir aileye rağmen. Annesinin bir ayağı Türkiye’de. Büyü yaptırıyor sürekli oğlunu kurtarmak için. Hatta birkaç kez silhala tehdit etmiş ağabeyi oğlanı. Ama gönül ferman dinlememiş.
O gün karşılaşıyor arkadaşımla genç adam . Kısa bir sohbetten sonra oğlan ayrılıyor oradan. Ama arkadaşım kilitlenip kalıyor yıllarca.( Sonradan öğrendiğine göre annesinin zoruyla) aramaya başlıyor kızı. Telefonda sohbetler, buluşmalar derken kız karasevdaya düşüyor iyice. Hiçbirşeyden habersiz elbette. Bir süre sonra ailesini oylamış olmanın rehavetiyle aramaz oluyor oğlan. Bu sefer kız köylerine gitmeye başlıyor her gün. Oğlanın işte olduğu saatlerde gidiyor laf olmasın diye. Oturduğu koltukta dinleniyor. Havlusuna yüzünü sürüyor, yastığını kokluyor. Prenses gibi karşılanıyor, kraliçe gibi uğurlanıyor her gidişinde. Oğlanın yokluğunu ya da soğukluğunu aratmıyorlar. Sabrının sınırlarını zorluyor kız. ’Elbet düzelecektir bir gün ’ diyor, ama o ’bir gün’ler hiç gelmiyor. Akşamları gitmeye başlıyor tak! edince canına.
Yollar öyle asfalt düz yollar değil. Dağın eteklerinde kıvrılan, uçurumun kıyısında, sert virajların tehdidinde, ölümle burun buruna bir süratta uçuyor sevdiğine. Canını, tek tekeri uçurumun boşluğunda savrulan arabanın altına alarak ... Hem de akşamın boğucu karanlığında...
Ailesinin zoruyla gezmeye çıkıyorlar. Dağların zirvesinde bir köy. Bir tepede oturup yıldızları seyrediyorlar her akşam. Elele bile tutuşmadan. Kızın tüm hücrelerinde aşk. Oğlanın tüm hücrelerinde aşk. Tuhaf olansa ...
Bir akşam oğlan herşeyi anlatıyor kıza. O kadını ne kadar sevdiğini, asla vazgeçemediğini... ’Sen hayatımda gördüğüm en kaliteli en güzel insansın. Seni daha üzdükçe içim yanıyor. Arada kaldım. Bizimkilere laf anlatamıyorum’ diyor. Kızın yüreğinde güneşten bir parça. Erittikçe eritiyor... Yaktıkça yakıyor bir süre. Sonra ise hiç beklenmeyecek bir tepki veriyor. ’Ben seni, sen beni seviyorsun diye sevmedim. Ben seni, yüreğim seni sevdiği için sevdim. Acın acımdır. Sızın da sızım . Ben seninle herşeye varım. Varsın ailen seni benimle sansın. Varsın beni ’sende’ sansınlar. Her akşam sizin evden çıkarız. Sen sevdiğine gidersin Ben de bir süre oturum burda, sonra evime...
Öyle yapıyorlar aylarca. Hergün olmasa da haftada bir kaç gününü, kendini sevdiğine adamış olan sevdiğine adıyor kız. Sorgulamadan. Yalnızca aşkla.
Zamanla değişmeye başlıyor her şey. Araları ısınıyor . Aşk başladı sanıyor kız. Gönlü efil efil. Ayrıldıklarını söylüyor oğlan, diğer kadınla. Akşam kızın muhitinde buluşmak için sözleşiyorlar. Kız buluşma saati geçince arıyor oğlanı . Telefona bir kadın çıkıyor. ’Ben sevgilisiyim’ diyor. ’Telefonu bana bıraktı!’. Evde cüzdanını unutmuş. Almak için köye çıkmış. O kadınla köyleri ardışık. Kadın köyün kooperatif marketini işletiyor. Yol üstü.
Arkadaşım hemen telefonu kapatıyor. Ve hiç görmediği ibreyi görüyor hız göstergesinde. Markete giriyor . Kadına tanıtıyor kendini. Meğer kadının herşeyden haberi varmış. Belli bir süre sonra suyu akışına bırakmışlar ve arkadaşımın saflığını, saf aşkını değerlendirmeye başlamışlar. Meğer oğlan ’bitti!’ derken yalanmış. ’artık yalnız sen varsın!’ derken yalanmış. ’Senin gibi bir kazanç varken ben ne yapmışım!’ derken yalanmış. Aklından binbir düşünce geçmiş kızın saniyede. ’Ben herşeye razıyken, bunca yalan niye ?’...
Markette sohbete başlıyorlar.’Benden zarar gelmez size . Gerekirse devam ederim bu oyuna. Yeter ki mutlu olsun O!’ diyor kız. Saf yüreğiyle teminat veriyor kadına. Buna rağmen ateşli bir fesatlıkla tarih tarih, saat saat anlatıyor kadın, kızı nasıl kullandıklarını. Büyük bir zevkle hem de. Tezgâhın arkasında ufaldıkça ufalıyor kız. Tam yok olmak üzereyken oğlan giriyor içeriye. Önceleri kızı farketmiyor. Sevgilisiyle şakalaşmaya başlıyor kızın daha önce hiç görmediği gülen gözlerle. Sonra kızı farkediyor . Yüzü morarıryor. Gözleri bir çift kor yangını. Tek kelime etmeden arabasına binip asfaltı ağlatıyor kız hıçkırıklara boğulmuş bir sesle arkasından haykırıken . ’Dur ! Bir delilik yapma ne olur !’ ... Kadınsa gayet sinsi bir gülüşle galibiyetin rehavetinde. ’Boşver! diyor Merak etme. Gelir birazdan ... Bana !’
Arkadaşım hemen arabasına atlıyor ve motorun çığlık çığlığa bağrışlarını kendi feryatlarına katarak oğlanı aramaya başlıyor. Gökte ay hilal !... Her yer zifiri yalnızlık. Bütün köy yollarını tek tek yarıyor. Yok !. Vakit gecenin 3’ünü buluyor . Evlerine gidiyor oğlanın. Eve de uğramamış. Hane de bir veryansın. Kızın yüreğinde kızıl kıyamet! Korkmalarının sebebi belli!... Çünkü oğlan katıksız deli !...
Sabahın ilk ışıklarıyla bitâp düşen bedeniyle evine zor atıyor kız kendini. Gözler kan çanağı . Yürek yangın yeri. Neye yanacağını şaşırmış bir şaşkınlıkla kulağı telefonda.
Çalıyor !. Şom ağızlı telefon !.. Kadın ... ’ Sevgilim şu an yanımda yatıyor!’ diyor ’ Eve gelmiş marketten çıkınca, beni beklemiş sabırsızlıkla !’ ... ve başlıyor hakaretlere . Ağıza alınmayacak kelimelerle savuruyor tüketen oklarını peş peşe...
O gün, aşk, güven, inanma, mutluluk, umut, belki... gibi kelimeler ölüyor gururuyla birlikte.
Ve o günden sonra yüzeysel yaşıyor her duyguyu kız . İncinmemek için deliliğe vuruyor duygularını... Ya da duyguları, deliliğe sürüyor onu ...
Şimdi anlıyorum o şarkıyı neden o kadar sevdiğini ...
Ben imkânsız aşklar için yaratılmışım.
Ne kavuşmayı bilirim, ne unutmayı.
Kayboldum kuytusunda yalnızlıkların .
Yaşadım en karasını, sevdaların !
.
YORUMLAR
Bir hayırsıza düşmüş gönlü ve o nitelik ve kalitede bir insanın böylei bir adama gönlünün düşmesine içim elvermese de düşmüş, yapacak bir şey yok.Kader diyorlar ki öyle diyecek söz yok.Gencecik, güzel yürekli bir kızın güveni, hayalleri ölmüş böylesi bir adam için.Kaleminiz ilmek ilmek içimize işledi hüznü.Hüznü az, mutluluğu fazla hikayelerde yazmanız dileğimle.Tebrikler.