- 1750 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
HAYVAN KADAR OLAMADIK YA, ONA YANARIM
Ne çok utanmışımdır kendimden ve insanlığımdan, bir karıncanın çalışkanlığını, bir sincabın iktisatçı yaşamını, zeki, temiz ve son derece hareketli oluşunu ve bir kurdun sadakatini gördükçe.
Oysa yeryüzünde en kalabalık nüfusa sahip olan canlılar, karıncalardır. Her yeni doğan 40 insana karşılık, 700 milyon karınca dünyaya gelir. Son derece iyi “örgütlenmiş” bir düzen içinde, “koloniler” denen topluluklar halinde yaşarlar. Örgütlenmeleri öyle gelişmiş bir düzen içindedir ki, bu açıdan insanlarınkine benzer bir uygarlığa sahip oldukları bile söylenebilir. Ama şu andaki insanlığa baktığımda, karıncaların bizlerden daha üstün bir yaşam tarzını yaratıldıkları zaman diliminden bu yana hâlâ hiç bozmadan devam ettirdiklerini görüyorum.
Karıncalar besinlerini üretip depolarken, yavrularını gözetir, kolonilerini korur ve savaşırlar. Hatta “terzilik” yapıp, “tarım”la uğraşan, “hayvan yetiştiren” koloniler bile vardır. Aralarında çok güçlü bir iletişim ağı bulunan bu hayvanlar, toplumsal örgütlenme ve uzmanlaşma açısından bakıldığında, hiçbir canlı ile kıyaslanamayacak üstünlüktedirler.
İnsanlık tarihi içerisinde geziniyorum ve utançla önüme düşüyor başım. Yazık…
Sincaplar ilkbahar başlarımda çiftleşirle Anne ya bir ağacın dallarının arasında dolgun bir yuva hazırlar yahut da bir ağaç kovuğuna yerleşir. Çiftleşmeden kırk gün kadar som da iki ilâ altı yavru doğurur. Birkaç gün sonra kürkleşmeleri başlayan yavruların gözleri doğumlarından sonra yirmi yedinci gün kadar açılmaz. Beş haftalık yavrular artık başlarının çaresine bakmaya hazır hale gelmişlerdir. O vakte kadar anneleri onları emzirir.
Emzirmek ve insanoğlu… Vücudu bozulmasın diye doğum yapmayı reddeden, göğüsleri sarkacak endişesi ile yavrusuna sütünü vermek istemeyen bir ana olur mu hiç? Bu nasıl bir analıktır ve bu nasıl bir vicdansızlıktır?
Bir de kurtlar var demiştim değil mi? Sadakatin timsali kurtlar. Aile kavramının, tek eşliliğin ne olduğunu, ihanetin asla uğramadığı bir yuvanın nasıl olacağını bize anlatan, yaşayan, örnek olması gereken kurtlar…
Kurtlar köpeklerden farklı olarak tek eşli yaşam sürerler. Yani bir erkek kurt ömür boyu aynı eş ile yaşar ve çiftleşir.
Bakar mısınız şuna! Başkalarının karısına, kızına bakmaktan neredeyse şaşılaşan erkeklerimizin utanmaları gerek bence.
Çiftleşme dişi ve erkeğin karşılıklı oyunları ile başlar,birbirlerine sakin ve ince ses tonu ile yaklaşırlar, erkek dişiyi bu ilk anlarda selamlıyor gibidir, karşılıklı olarak birbirlerinin ağızlarını ve yüzlerini yalarlar ve koklarlar.Erkek, dişiyi koklayarak, çiftleşme zamanını veya dişinin hazır olup olmadığını anlamaya çalışır.
Erkek hayvandaki nezaket ve saygıyı görüyorsunuz değil mi? İnsandaki saldırganlık, şehvetinin azgınlığı bir çok kadın ve kızımızın hayatının kararmasına neden olmuyor mu?
Yavruları dünyaya gelen anne kurt, inden nadiren dışarı çıkacağı için babanın ve sürü üyelerinin getirdiği et ile beslenir.
Özellikle son zamanlarda “Hayat müşterektir, kadın da çalışsın” ya da evde oturup, kadının çalışarak evine getirdiği parayı yüzü bile kızarmadan, gönül rahatlığı içinde, afiyetle yiyen erkeklerin kulaklarını çınlatıyorum. Bir kurt kadar olamadık…
Köpeklerden farklı olarak, yalnızca anne yavruların bakımından sorumlu olmaz. Köpeklerde çok nadir olarak görülen olay yani babanın yavrular ile ilgilenmesi kurtlarda çok farklıdır. Ailenin bütün fertleri yavruların beslenmesi ve korunmasından sorumludur. Anne-baba ve diğer sürü üyeleri yedikleri etleri kusarak yavruları beslerler. Hatta bir batın önce doğan ve şu an yaklaşık bir yaşına girecek olan yavrular dahi yeni kardeşlerinin beslenmesi ve korunması işini üstlenirler.
Aile kavramını kaybedeli ne kadar süre oldu, hatırlamıyorum. Gençler; büyüklerini ciddiye almaz, onların tecrübelerine gülerek saygısızlık yapar, onsekizini doldurup, bir an önce evden ayrılmak ister, anne ya da babayı, bazen de her ikisini de ne arar, ne de sorar hale gelmişlerdir bugün! Ebeveynler yalnızlığa terk edilmiş, hatta adına “huzur evleri” denen “modern hapishanelere” terk edilmişlerdir. Hâlbuki o anne ya da baba için bayram olmuştur, yavrusunun dünyaya geldiği gün. Uykusuz geçen geceleri, evlat için yapılan fedakârlık dolu süreci umursamazlar bile. Tepeleri attığında ise, “üç kuruşluk zevkleri için beni dünyaya getirdiklerinde, bana mı sordular” diye edepsizliğin son kertesini gerçekleştirmekten de asla çekinmezler.
Şimdi soruyorum sizlere… İkra nedir?
“OKU”!
Ey insanoğlu! Kâinat kitabını oku ve yaratılanların en şereflisi olmak gibi sana verilen, o en şerefli payeyi koru!
Eylül GÖKDEMİR
YORUMLAR
Sevgili can dost işte ben karşında canlı bir numune çocuklarımı herkes at dedi yapamadım. tek başıma çalışarak hepsini büyüttüm. yardım etmek isteyenler oldu evet.. ama başka türlü. direnmemin karşılığı sonuç, panik atak geçirmiş bir kadın.. gerçi çocuklarım ben olmasaydım ne yaparlardı bilemiyorum. kadınlardan kıskançlık, erkeklerden göz dikme işte elli yaşına kadar gördüklerim bunlar. kedilerden köpeklerden değil insanlardan korkuyorum artık.. dayağı ihaneti kapkaçı nazarı büyüyü şükür yaşadım. ama iyide olmadı değil. herkesi melek sanmanın bedelini fena ödedim. en azından artık kimseye güvenmiyorum. bu da bir başarıdır... sevgilerimle..