- 7135 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
FUTBOL: SADECE BİR OYUN
Futbol.
Günümüzün ve yakın geçmişimizin tartışmasız en popüler spor dalı.
Peki sadece bir spor dalı mı?
Futbol günümüzde milyonlara hitap eden, milyonları peşinden sürükleyen bir sektördür. Öyle ki birçok ülkenin ekonomik ve ticari faaliyetlerini dengeleyen ve hatta ayakta tutan bir sektör.
Peki ya futbolcular?
Bir zamanlar bilhassa küçük erkek çocuklarının hayallerini süsleyen çizgi roman kahramanlarının, masal veya hikaye kahramanlarının yerlerini artık futbolcular almakta. Önceleri sadece bir hobi olarak görülen futbol, futbolculuğun ideal bir mesleki seçenek ve yüksek hayat standartları için önemli bir adım olarak görülmesiyle bambaşka bir boyut kazanmıştır. Zira milyonlarca insanı kapsama alanı içine alan bir sektör söz konusuysa, geleceğe yönelik yatırımların ve atılacak adımların da bu doğrultuda gerçekleşeceği kaçınılmazdır.
“Büyüyünce ne olacaksın?” sorusu bilhassa çocukluk çağımız boyunca en çok muhatap olduğumuz sorulardan biridir. Kimimiz müthiş bir heyecan ve ümitle cevaplar, hemen hayalini kurarız. Kimimiz ise yüzümüzü ekşitir, henüz karar vermediğimizi söyleyip geçiştiririz. Bende birçok kez muhatap olduğum bu soruya “polis, öğretmen, doktor” gibi klasik cevaplar verirdim.
Peki ya zamanı geri alabilseydim cevabım ne olurdu?
Muhtemelen her defasında da müthiş bir heyecan ve arzuyla “futbolcu” olmak istediğimi dile getirirdim. Tıpkı şimdiki çocukların birçoğu gibi. Üstelik de altyapınızı oluşturmanız ilk zamanlar için oldukça basit ve maddi yük olarak da ucuz. Milyonları peşinizden sürüklemek gibi bir şöhret için, milyonları kazandığınız bir maddi güç için ihtiyacınız olan sadece bir meşin yuvarlak. Tabi yıllar geçtikçe katettiğiniz aşama, yetenek ve şans da muhtemelen diğer ihtiyaçlarınız olacaktır.
Peki futbolu futbol yapan, sadece bir adet meşin yuvarlak ve onun peşinde koşuşturan futbolcular mıdır?
Tabii ki de hayır. Futbolu, milyonları içine alan bir sektör haline getiren en önemli faktör “taraftar”dır. Eğer futbol oyununu çekirdek çıtlatıp, pürdikkat seyrediyorsanız “seyirci” adını alırsınız. Fakat takımınız sahada mücadele ederken, sizde tribünde veya televizyon karşısında bir oturup bir kalkıyor ve takımınıza atfen şarkılar söylüyorsanız artık bir “taraftar”sınız. Özellikle de tribün kültüründe, aynı renklere gönül verseler dahi “seyirciler”, “taraftarlar” tarafından pek de sevilmezler. Nedeni ise kendileri, takımlarına gaz verme adına avazları çıktığı kadar bağırıp, tezahürat yaparken, seyircilerin hiçbir şey yapmadan oturup çekirdek çıtlatmalarıdır.
Bir de “fanatik” olma durumu var ki sormayın!
Biz daha özeli vurgulama açısından “aşırı fanatikler” diyelim. Bunlar taraftar ve seyirciden farklı olarak, nasıl bir ruh haliyse, takımlarının gerçek anlamda sahaya rakip takımla “savaşmak” için çıktığını düşünürler. Keza aynı savaş atmosferini de tribünlerde yaratmak için tüm imkanlarını uygulamaya koyarlar.
Peki sınırlarını aşan fanatizmin dışında, futbol adına her şey bir eğlence, tarifi mümkün olmayan bir tutkuyken son zamanlarda sürekli karşımıza çıkan “futbol terörü” de ne oluyor?
İşte burada da karşımıza fanatiklerden öte, futbolun “sadece bir oyun” olduğunu unutanlar çıkıyor. İngilizlerin deyimiyle “holiganlar”. Fakat bilhassa son günlerde ülkemizde de sıkça “futbol terörü” yaşanmakta olduğu için, bu sorunu sınırlarımız çerçevesinde değerlendirmek daha isabetli olmaz mı?
Nitekim son zamanlarda futboldaki şiddet olayları, “futbol terörü” adı altında medyamızda da sıkça yer almaktadır. Özellikle de “derbi” denilen, bir ülkenin en büyük takımlarını karşı karşıya getiren, milyonları ekran başına toplayan ve dünyanın dört bir yanından izleyici kitlesine sahip maçlarda neler yaşandığını görmekteyiz. Bir yanda maça saatler kala polislerce sergilenen “döner bıçakları”, bir yandan da maçtan sonra sahne alan, ama tribünde olması gerekirken sahanın ortasında bulunan “tribün koltukları”. Ve bir de korner kullanmak için köşeye gelen futbolculara, muhtemelen birkaç dakika sigara molası vereceği düşünülerek atılan “çakmaklar”.
Oysa ne güzel söylemişti Brazilyalı Didi: “Türkiye’de Galatasaray-Fenerbahçe maçları bir futbol bayramıdır.” diye.
Geçen yıl İspanya’da en önemli derbi maçlarından birinin, aynı saatte sinemalarda da canlı olarak gösterildiğini hepimiz duymuşuzdur. Seyircilerin, taraftarların ve fanatiklerin aileleriyle beraber nasıl da sinemalara akın ettiğini gördük. Hayatında belki de bir maçın yarım saatini dahi izlememiş, futbola ilgisiz insanların nasıl da günler öncesinden, sinemada o maçı izleyebilmek için saatlerce kuyrukta beklediğini gördük.
Belki de Didi’nin kastettiği futbol bayramı bu olsa gerek.
Peki ama neden biz değil de onlar?
Belki de futbolun “sadece bir oyun” olduğunu unuttuğumuz içindir.
-Halis İPEK-