5
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
741
Okunma
Acemiliklerinden beri yan yanaydılar tertibiyle. Kucağına düştüğünde anlamadı ne olduğunu. Sesi, boğazındaki düğümü yırtarak söküldü dudaklarından.
"Tertip...tertip kalk!.."
Başının altında kalmıştı eli. Ilık ılık birşeylerin elini ıslattığını farketti. Kondurmadı;
"Tertip, haydi geliyorlar, kalk tertip!"
Gözlerini açtı tertibi, dudaklarında donuk bir gülümsemeyle, silah arkadaşının gözlerine baktı. Zorla aralanan dudaklarının arasından can yoldaşına fısıldadı;
" tertip kaç, kurtar kendini", zorla aldığı bir nefes arasından ekledi, "selam söyle..."
Gülümsemesi yavaşça silindi yüzünden, bakışları uzaklara kaydı. Bir damla yaş ile yanağı ıslandı. Ne yaşı döken, ne uğruna yaş dökülen bu anı duyamadı.
Gözleri buğulanan, yavaşça yere koydu tertibinin başını. Avucuyla, ıslanan gözlerini kuruladı. Silah arkadaşının kanı ile boyanmıştı yüzü. Dostunun kanıyla, kendi gözyaşının buluştuğu el, farkına varmadan silaha uzandı.
"Mayınlara dikkat edin" demişti ya çavuşu. O mayınlar, yüreğinde patlamaktaydı şimdi peşi sıra.
Omzuna dayadığı tüfek tertibinindi, bunu bile farketmedi. Gözlerinde can yoldaşının gülüşü, yanı başında bedeni varken, avuçlarındaki öfkeyi, doğrulttu tepenin ardında uzanan başlara.
Silahından peşpeşe kurşunlar düşmana, gözlerinden yaşlar kucağına düşüyor, dudaklarında aklına gelen bütün dualar göklere yükselirken, boş kovanlar silah arkadaşının, kader yoldaşının göğsüne dökülüyordu.
O kahbe kurşun, döşünü yakana kadar.
Sırtüstü düştü yere. Selam gönderecek kimse de yoktu ki yanında. Gözleri bulutlara takıldı. Bir tanesini annesine benzetti, gülümsedi. Gözlerini o buluta çiviledi.
--------------------------------------------------------------------------------