- 3033 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
BAĞDAT GÜZELİ
Öğle sıcağında bir yaz günü, Bağdat sokaklarında üstünde yırtık ve soluk bir kıyafetle yorgun çaresiz bir genç kız dolanıyormuş. Küfelerde güzel elmalar narlar, pazar yerinde insanın canının çekeceği her şey varmış. Yaşlı ninesine götürmek için bir parça ekmek arayan göz evleri yaş dolu bu kız, annesini ve babasını küçük yaşta kaybeden ayrıca artık iyice yaşlanan ninesine bakmak zorunda olan Sahra değil miymiş?
Kenarda tahta tezgahın üzerine sıralanmış mis gibi kokan yuvarlak ekmeklere elini uzatmış. Ama satıcı onun kirli ve ince eline sert bir tokat indirmiş. ’ Önce parayı görelim ’ diye homurdanmış. Kızcağız yalvarmış inlemiş ’ Bir lokmacık verseniz, yarım ekmek de olsa yeter ’ demiş. Sarığı gözüne kadar inen mendebur adam hırsla, ’ Defol! ’ diye bağırmış. Sahra Bağdat’ın dar taş sokaklarında ağlayarak yürümeye başlamış.
Yürümüş yürümüş, zayıf kirli bacaklarında artık hiç derman kalmamış. Birde başını kaldırıp bakmış ki, hiç tanımadığı yerler sokaklar... Sağa sola şaşkın bakınırken, koskoca yeşil kanatlı bir kapının önünde bulmuş kendini. Kapının kildi de yokmuş. Eli değer değmez ardına kadar açılmış. İçeriye bakmış ki, dünya güzeli kızlar.. Kiminin saçları simsiyah, zeytin gibi gözleri var.. Kimisi de sarı saçlı zümrüt gözlü.. Üstelik renk, renk, kıyafetler içinde dans ediyorlarmış. Orta yerde altın bir tahtın üzerinde simsiyah saçlı ela gözlü yakışıklı bir genç oturuyormuş. Çevresinde uşaklar hizmetçiler uzun yelpazelerle bu yakışıklı delikanlıyı serinletiyorlarmış.
Zavallı Sahra, yüzünün kenarındaki terini silerken, hayretle bakınıyormuş. Bir anda genç kızı gören delikanlı, ellerini birbirine vurup eğlenceyi durdurmuş. Ve eliyle Sahra’yı kendine doğru çağırmış. Kızcağız korku ve heyecan içinde büzülerek yavaş yavaş delikanlıya yaklaşmış. Parmakları altın yüzüklerle dolu genç ’ Söyle bakayım, buraya ne cesaretle girdin! ’ diye gürlemiş. Zavallı Sahra korkudan konuşamamış. İyice sinirlenen delikanlı ’ Sen benim Bağdat prensi Celâl olduğumu bilmiyor musun? ’ diye bağırmış. Sahra artık dayanamamış. Hıçkıra, hıçkıra, ağlamaya başlamış. ’ Yooo ben sizi tanımıyorum. Hiç kimseyi tanımıyorum. Sadece evde aç ve hasta olan nineme bir lokma ekmek aramaya çıktım. Yanlışlıkla buraya girdim’ demiş. Delikanlı ipek göz alıcı kıyafetler içindeymiş ama o kadar da bencil değilmiş. Aslında halkını düşünen ve merhametli ve Allah’tan korkan bir gençmiş.
Genç kıza koynundan çıkartıp bir kese altın uzatmış. ’ Al bunu, git ninene istediği herşeyi al ’ demiş. Kızcağız sevinç içinde koşa, koşa, evlerinin yolunu tutmuş. Ninesi boynu bükük dualar ederek onu bekliyormuş. Sahra ’ Nineciğim, bak sevgili Allah’ımız sonunda bize cevap verdi.. Artık kurtulduk ’ demiş. Evlerini yıkıp yerine minik bir saray yavrusu yapmışlar. Şimdi istediklerini yiyor, istediklerini de giyebiliyorlarmış. Fakirlik çektikleri için kendilerine el açanlara ’ Allah versin’ diyeceklerine çıkartıp kendileri para veriyorlarmış. Allah’ın herkesi imtihan ettiğinin farkındalarmış.
Fakat Sahra, prensi unutamıyormuş. Onun sevimli yüzü, ela gözleri kızın hiç gözünün önünden gitmiyormuş. Prensin etrefında o kadar güzel kız varken ona aşık olacağına da inanmıyormuş zaten zavallı Sahra. Bağdat’ın dışında bir adalet kuyusu varmış. Hemen yan tarafında da yeşil kubbeli bir türbede evliya yattığı söyleniyormuş. Oraya gidip dilek dileyenlere dualarının kabul olduğunu anlatanlar varmış.
Sahra da birgün, nineciğini alarak adalet kuyusuna gitmiş. Türbede yatan dedeye dua etmişler ve adalet kuyusuna eğilip gözünü kapatarak dilek dilemiş. İçinden ’ Yüce Rabbim beni Bağdat’ın en güzel kızı yapar mısın? ’ diye dua etmiş. Birden kuyu dile gelmiş. ’ Bak Sahra demiş, sen iyisin, kimseye kötülük yapmıyorsun. kimsenin kuyusunu kazmıyorsun. Evet sen prensin çevresindeki kızlardan daha iyisin. Güzel olmak zarif olmak elbette en iyi insanların hakkı ’ demiş ve arkasından ’ Rabbin böyle istiyor ’ diye sözlerini bitirmiş..
Sahra o kadar duygulanmış ki, kuyunun içine gözünden bir damla yaş yuvarlanmış pıt diye kuyuya düşmüş. O anda kuyudaki aksine bakmış ki, altın ipekler içinde al kırmızı başörtülü alnı kırmızı yakutlarla bezeli görülmemiş güzellikte bir kız duruyor.. Sevinçten başlamış ağlamaya. Biraz sonra ninesiyle sevinç içinde evlerine dönerlerken, Sahra’yı görenler hemen prense haber uçurup Bağdat’ta görülmemiş güzellikte bir kız var demişler. Bunu duyan prens, birkaç gün sonra babasını, Sahra’nın ninesine istemeye göndermiş. Ninesi sevinerek kabul etmiş.
Prens Celâl kapının önünde gördüğü Sahra’ya zaten o an vurulmuş. Kırk gün kırk gece düğünleri olmuş. Tüm Bağdat halkı oynamış gülmüş. Dağların eteklerindeki çimenliklere boydan boya yer sofraları kurulmuş. Kazanlar kaynamış, kuzular çevrilmiş. Bağdat’ın fakiri, zengini, oynamış gülmüşler. Bize de mutlu olmaları için dua etmek kalmış..
RabiaBelgin
Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcisine aittir.