- 858 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Bu da benim "memleket" hasretim.
Kırklareli: 1908
Sabah gazetesinin 16 Ocak 2005 tarihli sayısında yer alan "Bakandan laiklik dersi" başlıklı haberi defalarca okudum. Devlet Bakanı Mehmet Aydın, -ki laikliği doğru anlayan ve anlamlandıran ender siyasetçilerden olduğunu düşünüyorum- "Türkiye’de kanunlar din kurallarına göre belirlenemez" diyerek "Müslüman olmayan da başkan olabilir" cümleleriyle Prof. Dr. Hayrettin Karaman’ın "Müslüman halk, devlet başkanlarının Müslüman olmasını ister" şeklinde açıklamalarına cevap veriyordu.
Tarihi gerçekler kimi doğruluyordu acaba? Laikliği doğru tanımlayıp anlayana mı, yoksa halkın tercihine önceden yön çizen, karar veren anlayışı mı? 1908’de yapılan Osmanlı’nın ilk ve son demokratik seçiminde, devlet yapısı teokratik olduğu halde Kırklareli Belediye Başkanlığı’na Çelebi Efendi (Ladino diline göre Çilibi) adlı bir Yahudi seçilmiş. O tarihlerde Kırklareli’nin nüfusu 30.000 olup bunların yalnızca 1.300 kadarı Yahudi idi. Yani çoğunluğu Müslüman olan halk, başka bir inançtaki hemşehrisine başkanlık payesi verebilmişti.
Teokratik bir yapıda gerçekleşen bu tercih niye laik bir yapıda daha da çoğalıp artmış olmasın? O zaman bu ön kabuller niye diye soruyor, Mehmet Aydın Hoca’nın gerçekten "ders veren" -hem de her kesime- açıklamalarına yürekten katılıyorum.
(Tabldot mu,Alakart mı adlı kitabımdan sevdiğim bir denemem.)
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.