- 984 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
KURTULUŞ SAVAŞIMIZIN HİKAYESİ
Güneş doğdu doğacaktı.Tanyeri hafiften beyazlaşmaya başlamış, biraz önce bir nokta kadar olan beyazlık şimdi gittikçe genişliyordu.Mahmut pencerenin kenarında elinde bir tütün olduğu halde buğulanmış cama bakıyordu.Cigarasından derin bir nefes çekti.Sabah namazından sonra yatmamıştı.Ahıra inmiş, hayvanların yemini,suyunu vermiş,sonra da gelip şuracığa oturmuştu.Kafası karışıktı.Üç dört gündür ortalıkta kara bir haber dolaşıp duruyordu
“Yunanlı’lar İzmir’e çıkıp oradan Anadolu’nun içlerine doğru ilerlemeye koyulmuşlar”
Mahmut kasabaya inecek bunun aslını astarını öğrenmeye çalışacaktı.Çoktandır planlıyordu gitmeyi lakin bir türlü fırsat bulamamıştı.İş güç hepsi bir araya geliyor insanın elini kolunu bağlıyordu.Anasının sesini işitince düşüncelerinin şeridi birden kopuverdi:
---Yatmadın mı oğul ne oturup durursun orada?
Mahmut:
--- “Namazdan sonra uyku tutmadı ana ben de oturdum tütün içiyorum.”dedi
Gün epeyce ışımıştı. Ortalık yavaş yavaş alacasını kaybediyor, gökyüzü berraklaşıyordu.Mahmut bu Yunan meselesini anasına açıp açmamak arasında bir an tereddüt etti.Sonra kararını vermiş olacak ki sıkıntıyla konuştu:
--- “İşin aslını sorarsan şu Yunan meselesine kafam takıldı be ana.Ortalıkta bir söylentidir dolaşır.Yunan askeri İzmir’e çıkarma yapmış.üstelik bu taraflara doğru geliyorlarmış.”
Anası bir an şaşırdı.Eliyle beyaz yemenisini düzeltip Mahmut’un yanına oturdu:
--- “Ne dersin sen oğul bu söylediklerin gerçek mi hele?”
--- “Ben de günlerdir bunu düşünür dururum ana.Bugün kasabaya inip aslını astarını soruşturacağım.Fadime uyanmadı mı daha?”
Fadime karısıydı.Daha uyanmamıştı.İki de çocuğu vardı Mahmut’un.Birisi on yaşındaydı, diğeri daha kundaktaydıAnası Hayriye kadın:
--- “Yok” dedi “Daha uyanmadı.Hem niye rahatsız edesin.Bir şeyler yiyeceksen ben hazırlarım.”
Kendinden beklenmedik bir çeviklikle ayağa kalktı.Gitti.Biraz sonra da elinde bir bakır siniyle çıkageldi.İki tane yufka ekmeği koymuştu, yağ ve bal vardı.Siniyi Mahmut’un önüne koydu, geçip kendi de oturdu.Ana oğul yemeye başladılar
***
Güneş bir adam boyu yükselmişti.Gün kuşluk vaktiydi.Mahmut dağ yolundan aşağı sallanmış gidiyordu.Kısa sürede bir tepenin eteğini kıvrılıp kasaba yoluna çıktı.Önce terzi Abdullah Efendi’nin dükkanına uğrayacaktı.Memlekette ne olup bitse orada konuşulurdu.Dükkana vardığında atını arka tarafta bir yere bağladı.İçeri girip selam verdi.Abdullah efendi yine kesiyor biçiyor önündeki kumaşlarla uğraşıyordu.Bir kaç kişi de yan tarafta konuşuyorlardı.Birisi bakkal Musa idi.Mahmut onu tanırdı.Diğerlerini tanımıyordu.Yanlarına gidip oturdu.Adamlar savaştan bahsediyorlardı.Aksakallı bir ihtiyar:
--- “Evet”diyordu “Gerekirse vatan için ölürüz, bu toprakları kimse çiğneyip geçemez”
Bakkal Musa da ona cevap yetiştiriyordu:
--- “Hele sütçü dede sen bu yaştan sonra ne savaşı.Bizler ne güne dururuz.”
İhtiyar birden sinirlendi ve hiddetle:
--- “Ne varmış yaşimda daha senin gibi nicesini cebimden çıkarırım.Hem vatanı savunmanın ihtiyarı,genci kadını,erkeği olmaz.”dedi
Bakkal Musa o zaman yelkenleri suya bıraktı:
---“Tamam bre dede bir şey demedik.”
Sonra Mahmut’u yeni görüyorlarmış gibi hep birden ona baktılar.İhtiyar sırtını sıvazladı
---Hoş gelmişsin evlat”dedi
Mahmut kafa salladı.Terzi Abdullah gözlüklerini çıkarıp yanlarına geldi.Bir tabure çekip oturdu.
--- “Eee Mahmut anlat hele ne var ne yok köyde?”
--- “Ne olsun Abdullah emmi Allah’a şükür iyiyiz.Lakin bir Yunan meselesidir aldı gidiyor.Sorup öğreneyim dedim.Ata atladığım gibi geldim işte.Doğrumudur bu mesele emmi?”
Terzi Abdullah başını önüne eğdi.Sustu.Mahmut öbürlerine baktı.Onlar da konuşmuyorlar idiŞimdi hepsinin yüzüne de bir keder gelip çökmüştü.Neden sonra Abdullah efendi kendini toparladı:
--- “Maalesef doğru be evlat.Yunanlılar İngilizlin, Fransız’ın kışkırtmasıyla yurdumuzu işgale başladılar.Gelen haberler kötü.Yakıp yıkıyorlarmış.”dedi
Mahmur birden canlandı:
--- “Peki bizimkiler”diye sordu “Elleri kolları bağlı mezalimi seyir mi ediyorlar?”
Bu soruya deminki aksakallı ihtiyar cevap verdi
--- “Olur mu öyle şey”dedi “Deminden bunu konuşuyorduk.Bizimkiler birlikler kurup dağa çıkmışlar.Arada apansız baskın veriyorlarmış.Lakin yine de ordu olmayınca başa çıkılmıyor.Ama korkma direneceğiz.Ordu kurulana kadar gerekirse biz de silahlanıp dağa çıkarız.Sen köyün delikanlılarına anlat.Hepiniz şimdiden silah temin edip hazırlanın.Anladın mı?”
Mahmut kafa salladı.Şimdi biraz da olsa gözlerinde bir umut ışığı belirmişti
İhtiyar susunca Abdullah efendi devam etti:
--- “Hem ordu kurulacak diyorlar.Ankara da bunun hazırlıkları yapılıyormuş.Paşalar gece gündüz çalışıyormuş.Mustafa Kemal Paşa, Kazım Karabekir Paşa, Fevzi Çakmak Paşa ve daha niceleri hep bu iş için seferber olmuşlar.”
Bakkal Musa ile diğerleri hiç konuşmuyorlardı.Sadece kafa sallayıp tasdik ediyorlardı.Mahmut kalktığında vakit öğle sonuydu.Hepsine veda edip dükkan dan çıktı.Atını bağladığı yerden alıp çarşının içinde ağır ağır ilerledi.Yürüyordu.At yedeğindeydi.Nicola’nın dükkanının önüne gelince durdu.Nicola dışarıda oturuyordu.Mahmut selam verdi.Nicola onu buyur etti.Mahmut oturmadı.Yüzü sıkıntılıydı.Nicola bunu anlamış olacak ki:
--- “Senin bir derdin var be Mahmut.Hele söyle de ferahlarsın.”
Mahmut hiç tereddüt etmeden:
---“Yunanlılar ülkemizi işgal edermiş.Ona canım sıkılır be Nicola.Çare düşünürüm.”
Nicola cevap vermedi.Sessizliğe gömüldü.Yüzünde hiçbir duygu emaresi kalmadı.
Yüzü taş katılığındaydı şimdi.Mahmut usul usul uzaklaştığında Nicola eski yerine oturup düşünmeye başladı “Şu Mahmut iyi adamdı doğrusu.Köye gittiğinde kendisini en iyi yerlerde yatırır,yemediğini yedirirdi.Türklerin çoğu böyleydi.,misafire çok değer verirlerdi.Şimdiye kadar bir kötülüklerini görmemişti”Lakin yine de Nicola nın taa bilinçaltının derinliklerinden gelen bir ses Yunanlıların gelmesini istiyordu.Nicola içindeki bu sese bir türlü engel olamıyordu.
***
Mahmut köye gidince durumu anlattı.Köyün delikanlıları babadan dededen kalma silahları toplayıp bir mağaraya sakladılar.Yunan askeri bu taraflara gelince de delikanlılar dağa çıktı.Yunanlı komutan çadırını köyün yanıbaşına kurdurtmuştu.Köyde ne olup bitiyor oradan takip edecekti.Geceleri devriye çıkarıyor, köyün içinde habersiz kuş uçurtmuyordu.Mahmut ve arkadaşlarının köyde olmadığını kısa zamanda anladılar.Bu yüzden hergün köylüye işgence yapıyorlar, özellikle Mahmut’un anasını karısını ve çocuklarını olmadık eziyetlere maruz bırakıyorlardı.Köyde hemen hemen hiç delikanlı kalmamıştı.Birkaç aksakallı ihtiyar, kadınlar ve çocuklar…Artık Yunanlılar köyü adeta esir almışlardı.Bir gün bir ihtiyar usul usul camiye giderken onu durdurdular.Sürükleye sürükleye çadırın yanına getirdiler.Yunanlı komutanın karşısına çıkardılar.Komutan:
--- “Söyle” diye ihtiyarı sakalından yakaladı “söyle nereye saklandı o itler, sen bilirsin.”
İhtiyar çırpınıyordu.Zorla konuştu:
--- “Bilmiyorum”dedi “Bilsem de söylemem”
--- “Yıkın!”diye gürledi komutan
İhtiyar bir anda yerde buldu kendini.Üç beş dipçik inip kalktı inip kalktı.O deminki bembeyaz aksakal kıpkızıl kana bulandı.
Dudağı patladı.
Acıyla kıvranmaya başladı.Sonra onu iyice tekmeleyip bir kenara fırlatıverdiler.İhtiyar artık başka bir alemdeydi.
***
Mahmut bu olayı haber alır almaz çileden çıktı.Çoktandır kararlaştırdıkları baskını bu gece yapacaklardı.Gece yarısından sonra devriyelere gözükmeden usul usul köye varacaklar,çadırı kurşuna tutup hemen uzaklaşacaklardı.İçlerinde bir tereddüt vardı.Başrabilirler miydi?Ya yakalanırlarsa, o zaman işler büsbütün sarpa sarardı.
***
Yunanlı komutan bir şişe viski açmış ağır ağır yudumluyordu.Saat gece yarısı olmasına rağmen bir türlü uykusu gelmiyordu.Gece sessizdi.Köyde çıt yoktu.Işıklar sönmüştü.Komutan buranın bir köy olduğunu bilmese terk edilmiş diyecekti.Yoksa köylüler bir tuzak mı kuruyordu?İhtiyar ve kadınlar…olabilir miydi?Hemen çadırın kapısına gidip nöbetçiyi kontrol etti.Nöbetçi uyukluyordu.
--- “Uyuma sersem herif gözünü dört aç”diye bağırdı.
Yatağına döndü.Korkuyordu.Sanki şu Mahmut denen herif birden çadıra dalacak onu öldürecekti.Bu kadar nöbetçi var,başarabilirmiki bunu?Hayır çok ikircikleniyordu.Biraz rahat olmalıydı.Elini viski bardağına uzattı.
İşte ne olduysa tam o anda oldu.Gecenin sessizliği kılıçla kesilmişçesine ikiye bölündü ve ortalık birden cehenneme döndü.Tüfek sesleri geceyi yırtıyor, tabancalar ölüm kusuyordu.Çadır delik deşik olmuştu.Komutan kendini masanın arkasına attı.Ortalık sakinleşince ürkek ürkek dışarı çıktı.Nöbetçilerin çoğu yerde yatıyordu.
***
Düzenli ordu kurulunca Mahmut ve arkadaşları orduya katıldı.Yapılan İnönü savaşlarıyla düşman yenilgiye uğratıldı.Mahmut vargücüyle direndi veinanılmaz bir mücadele verdi.Bazen aç susuz kaldığı zamanlar oldu.Ancak yılmadı.Köyünün kurtulduğu haberini alınca arkadaşlarına sarıldı.Sevinç naraları attı.
Yer yer küçük çatışmalara girdiler çıktılar.Arkadaşlarının çoğu şehit düştü.Ah!Kendi de o mertebeye erişebilseydi.Bir kez köyüne gitti izinli olarak.Anasını karısını gördü,çocuklarını bağrına bastı.Aylar birbiri üzerine devrildi.Aradan epey bir zaman geçti.Mustafa Kemal başkomutan seçilmişti.Artık ordu yeni bir savaşa hazırlanıyordu.Bu savaşın adı Sakarya Meydan Muharebesi oldu.Düşman iyice yıldırıldı.Son savunma savaşıydı bu.Bundan sonra artık taarruz edecekler, vatanı kurtaracaklardı.Anadolu halkı at,araba,çarık,yiyecek, ne bulursa orduya gönderiyordu.
Uzun bir hazırlık evresinden sonra taarruz başladı.Yıl 1922 idi.Türk ordusu “Allah Allah” nidalarıyla batıya doğru harekete geçti.Bir sel gibi ilerliyorlardı.Aksakallı ihtiyarlar bile savaştaydı.Düşmanı kovalıyorlardı.Bu kovalama dokuz Eylül’de sona erdi.O gün son düşman askeri de İzmir’in bir sahil köyünden gemiye bindi.Ve arkalarına bakmadan bakamadan gittiler.Geride birçok yıkık köy ve kasaba kaldı.Yunanlılar kaçarken yakıp yıkmışlar olmadık zaiyatlar vermişlerdi.Evlerin çatıları yanıyor, duvarlar birbiri üstüne yıkılıyordu.Çökmüş minareler gözüküyordu uzaktan.Ama Mahmut ve arkadaşları aldırmıyordu.Yeniden onarılırdı,yenisi yapılırdı.Çifter çifter minareler dikilip, camiler yapılırdı.Şimdi Düşman gitmişti ya buna şükürdü.Türk’ün tarihten silinemeyeceğini, ona boyunduruk vurulamayacağını anlamışlardı ya bu kafiydi.Mahmut sevincinden deli oluyordu.Bir an gözden kayboldu.Arkadaşları onu aradılar.Ve biraz sonra elinde bir bayrakla geldiğini gördüler.Bulundukları tepenin en yükseğine çıkıp,bayrağı oraya diktiler.Hafif bir rüzgar başlamıştı şimdi.Nazlı bayrak usul usul dalgalanıyordu.Hep beraber şanlı bayrağın altına geçip saygıyla selam durdular.
SON
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.