- 1864 Okunma
- 8 Yorum
- 0 Beğeni
Kargalar / Korkular / Delirme Anı
Okuduğunuz yazı Günün Yazısı olarak seçilmiştir.
’Kargalar, bir tek karganın göğü yok edebilecegini ileri sürer.
Ona kuşku yok; ama göklerin kulağı duymaz böyle bir savı,
Çünkü Gökler Kargaların Yokluğu demektir.’
**F.Kafka**
/Bu satırlarda sen yoksun. Duvarlara çivilediğim gözlerin yok. Beyaz güvercinli ellerin yok! Sesin yok bu satırlarda, soluğun yok. Ben nasıl istersem, ne zaman istersem o zaman dirilteceğim kokunu. Bu satırlarda senden kalma anılar var. Beni üzdüğün dakikalar, beni acıttığın yara kabuklarım var. Bu satırlarda sana ulaşmayan sesimin bıraktığı kısacık iniltiler var. Çaresizliğin izdüşümü, hunharca açtığın derin çukurların sağlam çırpınışları ve gaddar vurdumduymazlığının alaca renkleri var. Yalnızlığın o dondurucu soğukluğunda üşüyen kalbim var. Ama sen yoksun! Kargalar var, bir de korkular ve delirme anlarının ‘dayanılmaz hafifliği…’/
Bir kitap da okumuştum; ‘şekil kazanamamış korkular, duygu haline bile dönüşememiş sezgiler, kimliği açıkça tarif edilememiş bir güce duyulan anlatılmaz bağlılıklar, sevilen ama açıkça sahiplenilemeyen hayaletler gibi dolaşırlar’ diyordu. Ne kadar da benziyor içimde yaşadığım hislerin doymazlığına diye geçirdim içimden. Ne kadar andırıyordu aymaz çelişkilerimi. ‘sevilen ama açıkça sahiplenilemeyen hayaletler’ !!! sanki aradığım cümleyi bulmuştum. İşte bu! Bağlılıklarım, bağımlılıklarım ve onları istemsiz bir şekilde kabullenemez ruhum. Kaçışlarım… Hem müptela olup hem de değilmiş gibi kendimi soyutlamalarım. İzlere basmadan yürüme çabalarım. Dereden geçerken, özenle taşlardan sekerek karşıdaki esrarengiz ormana varma telaşım…
Kargalar biliyordu en çok ne hissettiğimi. Kargalar ıssız bir tarlada saçma sapan bir kılıkta, yalnız hatta kimsesizken onlara tuzak niyetiyle konulmuş, insandan bozma hayalet kılıklı korkuluklara bile, vefakar ve alınganlıktan arınmış hisleriyle yarenlik etmeye razıyken, bu insanlardaki vefasızlığı bir türlü anlayamıyordum. Ama kargalar anlıyordu sanırım. Beni sürükleyen ırmaklara neden hazla ve hızla kapıldığımı, sağanaklara kupkuru tenimle neden tutulduğumu anlıyorlardı. Bazen çekilen acılar ve sancılar insana gizliden bir haz veriyor gibiydi. Ve bu kıvranışların büyüsüne kapılmak inkar edilemeyecek ölçüde kutsaldı. Kargalarla aramızda bir bağ vardı delilikten hallice. Kargalara ve bana bulaşmış tohumların köklerine inince neden alışkanlıklarımıza bu derece tutkuyla bağlandığımızı ve insanlığın sözde (dilediğimiz) merhametine neden öykündüğümüzü insan olma gayretinde olan herkesi izlerken insana dönüştüğümde anladım.
Milyon tane tezatı aynı anda loblarında barındıran, zihninin kıvrımlarını aşındıra aşındıra kanatan, iyi olmayı isterken bile her davranışına bir nebze olsun kötülük ve delilik bulaştırabilen tek varlık insandı. Ruha bağdaş kurup akla ziyan bir misafirlikle istenmeyen ama şiddetle gitme eylemine karşı gelen duyguların, sağlam düşüncelere ve fikirlere düpedüz savaş açması biraz alışılagelmiş ama şaşılmayacak kadar normal bir tepkiydi. Bu bir savunma mekanizmasıydı akıl ile mantığın kapışmasında. Velhasıl galip yoktu, bir mağlup olmadığı gibi…
Her şeye rağmen kalbimde, beklediğim o devrim olmuyordu. Kalbimde bütün bildiklerimin bilinmezliği eşliğinde kocaman delikler açılıyordu. Ekvatordaki delikten aşağı değildi. Ozon tabakasıyla yarışabilecek kadar büyük bir boşluk hissediyordum en derinimde. Kargalara ve esrarengiz hırçınlıklarına anlamlar yüklemeye çabalıyordum hala, belki de sırf kendimi aklayabilmek adınaydı bu yersiz ve tutarsız uğraş. Delilere her zaman hak vermiştim hayatımda. Her zaman saygı duymuştum. Onlar bu dünyada hep bir adım önde giden veya oyuna hep bir sıfır önde başlayan yüce şahıslardı. Deli olmamak artık çok sıradan ve sıkıcıydı. Her şeyden korktuğum bir dünyada akıllı ve mantıklı davranırsam nereye kadar dayanabilirim diye kendimi yediğim şizofren ikilemlerle ve artık ruh halimi alan med-cezir hislerimle gidilebilecek son raddeye geldiğimde, neden sonra yolun aniden bittiğini gördüm.
Bu dünya için fazla karmaşıktım. Karmaşık olan bir dünyada fazla saydamdım belki de bilmiyorum… bildiğim tek şey kargalar yüce varlıklardı. Minnetsiz ama vefakar! Ölünün ardından yas tutacak ve kalanın yanında olacak kadar yürekli kuşlardı. Hem de nice insanın, nice dost olduğunu sanırken yanıldığın insan siluetlerinin yanında onlarla kıyaslanamayacak kadar cefa canlısı olduklarını çok iyi biliyordum. Delilerse… ahh onlara sözüm yok, zira onlar buralı değiller onların nefes aldığı yer sanırım cennet olmalı..
fulya/mayıs2011
YORUMLAR
Fulya CODAL
çok teşekkür ediyorum..
sevgimle...
Canım muhteşem olmuş. Düşünce emeğine sağlık. Anlatımını çok beğeniyorum. Tebrikler. Sevgilerimle.
Fulya CODAL
sevgimle..
Bazı eleştirmenler bir yazıda başlangıç çok önemlidir derler. Bizim K. ne diyordu, gökler kargaların yokluğu demektir. Aynen öyle de, yazar girizgahında bir isyanı başlatmıştı bile...!
Zaten bizi her gün sbaahtan akşama kadar kurşuna diziyorlar derken Cemal Süreya, sevgilim, sensiz olacağın bir dünyada göklerinde kaybolabileceğini mi düşünüyorum mu diyordu yazar...?
Ve başlıyordu yosunsu liriğinde yazar...
Bu aşkın nüshası şarkılarda, ama bu satırlarda sen yoksun sevgili. Huzurun üzerime yansıyan bir izdüşümü dahi yok. Sadece anımsanacak bir yalnızlığın ateş raksında dayanılmaz bir delirme seansı ve yitirilme hüznünün kazancı var yüreğimde.
‘Nucleus Rubrum’ u hiç duydun mu canım? Nereden bileceksin ki! Sen göyüzünün sahipliğinde kalmış iken, görebilecek miisn beni ben gibi? Paganist bir hurafe belki de bahsettiğim şey! Ama ne olursa olsun be canım, beynimizin heterojen olduğunu biliyorsun değil mi, senin bana sevgin gibi. Beynin içinde gri ve beyaz cevherin arasında kırmızı bir çekirdek vardır, işte ona derler ‘Nucleus Rubrum’ diye. Marsa benzetirler ve hatta metafizik kültün esaretinde haklıdırlarda o çekirdeği Mars’a benzetenler. Peki sevgilim, ben şu toz toprak yalnızlığımı neye benzeteyim?
Geçen saçımı kesecektim sinirle, bir inatla bir hızla bir hınçla. İzlere basmadan yürüme çabalarımda, günün hırçın dereler gibi aktığı ağlaşmalarda, özenle taşlardan sekerek atlamaya çalşıyordum, ama her sekişimde bir ümidimi daha esrarengiz ormanlara varma telaşında yitiriyordum.
Ey sevgilim, ey yüreklim be!
Korkuluk olduğum için akşamların karanlığında tüm bestelerin kirletildiği mey sofralarından ırak da, kargaların gizemli savruluşlar gibi, göğe bakardım. Kargalar gece korkmazdı benden. Ben mi öyle zannederdim. Beynimin içindeki samanları dişlerdi yavrular. Vefanın sokak adında kirlerilmiş bir ahunun cenazesi olan hislere bile razıyken, ben bir türlü canlı cenazelerin vefasızlığını anlayamıyordum.
Umrunda mı bilmiyorum ama kargalarla aramızda bir bağ vardı delilikten yana. Kargalara ve bana bulaşmış tohumların köklerine inince neden alışkanlıklarımıza bu derece tutkuyla bağlandığımızı ve insanlığın dilemek avuntusunda kaldığı merhametine neden öykündüğümüzü insan olma gayretinde olan herkesi izlerken insana dönüştüğümde anladım.
Milyon tane tezatı aynı anda loblarında barındıran, zihninin kıvrımlarını aşındıra aşındıra kanatan, iyi olmayı isterken bile her davranışına bir nebze olsun kötülük ve delilik bulaştırabilen tek varlık,susuz çöl akşamlarında kaktüslerin heybetine şaşkın şaşkın insandı. Ruhuma bağdaş kurup kargaların hüzünlü çığlıklarına ses verirken şimdi, galibi de mağlubu da olmayan ve Concordia’nın bulunduğu bir savaştan Athena’nın yorgunluğu ile çıkıverdim. Belki mekanizmam da seni anlatmak için yeniden.
Haylanmaz bir tedirginliğin ortasında, semanın katlarına düşen kusmuklarımın arasından beni şizofren gösteren bestelerimin ezgisel düşlerinde gelgitlerinden uzak da bir siyah bulut üzerinde dolaşırken, yollarda düşünmeye başladım hani. Ben dünya için fazla karışıktım, sen de öyle diyordun ya hani.
Bereketi olsun sarı kanların şahidim. Perdeler örtülürken bu akşam vakti, saydamlaşan camlarından ardında ilhamların mermi mermi tutsağında kalacağım delirme morarmalarında.
Mihnetsiz ama vefakar!
Ben hala nefes alıyorum bak, gothic sanatına maruz kalmış yalancı cennetimde.Şiirimin sevgili olduğuna inanan sahte yüzlerin dokunamayacakları düşlerde, ben ilhamlara dalarken.
Ve sona gelmişken, esas sevgili halinin insanın kendi boşluğunu yansıtması ve kaldırımlara aksettirmesi durumu ortaya çıkıvermişti yazar da. Söylemeden rahat edemeyecekti. Kendisini çok seviyordu ve bu yüzden kendi ölümünü bile yönetmek istiyordu.
Kendi sancılarında yazılması güç boşlukları karalar gibi...
Fulya CODAL
bu kadarını beklemiyordum ...
yeni bir yazı asacak kadar sürekleyici olmuş
veya benim yazdığımın devamı, tamamı gibi ya da öle bişiy...
verdiğim emek harcama / zamanınzı çalma eyleminden ötürü bir özür niyetiyle affınıza sığınıyorum
teşekkür ediyorum...
çokça güzeldi..
eyvallah,
saygılar / hürmetler..
HakkınSesi
Ama burada hazır malzeme var, ilham var..
Ben de özür dilemek isterim..Uzunca göz yormak iyi değil..
Emek değil ayrıca...Kuş kusmuğu:)
Saygılarımla...