- 3301 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Veda (Düşüngülü Eleştiri)
V E D A
E s i r Ş e h i r d e B i r K o n a k
(DÜŞÜNGÜLÜ ELEŞTİRİ)
Kimi Ermeni, üzerinde Fransız üniforması,
yüzlerce yıllık kapı komşusuna kök
söktürürken, kimi de nice has Müslüman’a
taş çıkarırcasına elini taşın altına sokuyordu
vatanın kurtuluşu için. Kitaptan
İşgal altındaki İstanbul’da bir konakta yaşanılanları anlatan ‘Veda,’ Ayşe Kulin’in sekizinci romanı.
Kulin, dedesi son maliye nazırı Ahmet Reşat’ın konağında geçen bir yaşam öyküsünü anlatıyor. Ahmet Reşat’ın ittihatçı yeğeni Kemal, Sarıkamış savaşına katılır, donma tehlikesi geçirir ve verem hastalığına yakalanır. Konakta tedavi olmaktadır. Daha sonra Kuvayi Milliyeci olan Kemal yeraltı direniş örgütüne katılır. Anadolu’ya geçer, Kurtuluş Savaşı’nda cephe gerisinde savaşırken şehit düşer.
Ayşe Kulin, aile verilerine yaslanarak yaşamöyküseli roman yapmış. Romanına, ‘Esir Şehirde Bir Konak’ adını koyarken, kurmaca değil bu benim gerçek öyküm demek ister gibi yazmış. Kulin, sadece Damat Ferit’i vatan haini göstermiş. Padişah Vahdettin’i hain gösterirsem Ahmet Reşat’ı da hain yapmış olurum gibi düşünmüş olmalı..!? Vahdettin, ‘Saltanat Şurası’nı 22 Temmuz 1920 Tarihinde toplayarak Sevr Antlaşması’na imza atma kararı almadı mı?!.. Vahdettin işgal kuvvetleri ile işbirliği yapmadı mı?.. Romanın kara deliği vatan hainliği olabilir mi, birlikte irdeleyelim..! Yazar, yurt dışına kaçana kadar Padişah Vahdettin’e sadakat gösteren son maliye nazırı, dedesi Ahmet Reşat’ı vatan haini göstermemek için elinden geleni yapıyor. İmparatorluk yanlısı ile Kuvayi Milliyecilere eşit mesafede duramamış!.. Saplantısı varmış gibi dayı yeğen arasındaki iyi ilişkiler öne çıkarılmış, kutupluluk yaratılmamış..? Bu nedenle ‘Veda’ya şematik bir roman da diyebiliriz!.. Padişah yanlısı Ahmet Reşat, Kuvayi Milliyeci Kemal’e istihbarat sağlıyor, mektuplarını ulaştırıyor, hatta Milliyecilere para yardımı bile yapıyormuş gibi göstermiş..!? Bu irdelemenin yanlış olduğu kanısındayım. Kemal, dayısı Ahmet Reşat’tan istihbarat almış olsa, örgütü, onu neden Anadolu’ya göndersin?!.. Vahdettin, işgalcilerden kaçırıldı denilen silahları neden Kuvayi Milliyecilere teslim etmedi?.. Ayşe Kulin, duygusal alanla soyut olanı ayırt edebilmiş mi?.. Geçmişte yazmış olduğu milliyetçi demek istemiyorum; duygusal roman, deneme ve şiirleri bu soruyu sormama neden oldu. Tarihi bir roman, zaman, mekan ve taraflara dayanan belgelerle yazılmalıydı. Romanın yüzde 56’sı (6.4)* (Sevdalinka 39.6, Bir Gün 79.1)** diyaloglarla geçiyor. Canlı tuttuğu diyaloglarda eleştirel bir tutum sergilenmemiş. Sayfada ortalama 4.9 (3.4) kez paragraf yapmış.
‘Sevdalinka’da bir ulusun var oluşunu anlatan Kulin, diğer romanlarında olduğu gibi ‘Veda’da da güçlü, öyküye hükmeden karakterler yarattığı söylenebilir. Romanlar yarattığı karakterlerle tarihselleşir. Okuruna feminist bir düşüngüyü savunuyormuş gibi bir izlenim veren yazar, tuttuğunu koparan demir leblebi gibi sert, her şeyi bilen uzun boylu yeşil gözlü Mehpare ile kocasını Sarıkamış’ta kaybeden, Kurtuluş Savaşı’nda oradan oraya savrulan Azra’yı yaratmış.
Ayşe Kulin’in ‘Veda’ romanı ile Handan Öztürk’ün ‘Mor Tecavüz’ünü mukayese edeceğim. İşgal altındaki İstanbul’u anlatan iki kadın yazarımızın Kahramanları Kemal ve Ali Murat yeraltı örgütünde çalıştıktan sonra Kurtuluş Savaşı’na katılmak için Anadolu’ya geçerler. Üslup kaygısı içinde olan Ayşe Kulin, romanında zaman ve mekâna uygun, bir türlü ulusunun olamayan derleme dili Osmanlıcayı kullanmış. Tam olarak donanımlı olmadığı için kendini aşamamış. Arapça ve Farsça sözcükler yoğun olarak kullanıldığı için okuru tökezletiyor. Güzel parıltılı bir dille yazmaya özen göstermiş.
Güçlü karakterler yaratan Handan Öztürk romanında kendine has bir dil oluşturmuş, sözcükleri devindirerek satır aralarına gizem katmış. Güzel söz peşinde olmamış, yani edebiyatın alımlı çalımlı güzel bir dili olması gerektiğini akıl edememiş.
Modern romanın tüm araç ve gereçlerini İnci Aral gibi yeterince kullanmayan Kulin’in yazının içinde çiçek gibi duran kadınsı sözleri: ‘Paranın baştan çıkaramayacağı çok az insan vardır’ (s.99) ‘Kocam şehit düştükten sonra tek gailem vatanımın kurtuluşu oldu.’ (s.100) Absürt ve argolu sözleri sevmeyen yazarın hoş olmayan sözleri: ‘Alman askerleri rahatlasın diye, bir Şark cephesi açması için baskı yapıldı Osmanlıya. Enver delisi sürdü bizleri beyaz cehenneme, doksan üç bin genç adamı, gözünü kırpmadan sürdü dağlara.’ (s.112) Zaman ve mekâna uygun bir dille yazabilmek için sayfada ortalama 21.1 (13.7) (Sevdalinka 21.1) kez yabancı sözcük kullanmış. ‘Türk kadınlarını tenvir etmek için’ (s.80) ‘hususi meselelerini asla kimseye faş edemez.’ (s.153) ‘Orada mebzul miktarda düzenlenecek evrak – ı mahsusa varmış.’ (s.232) Yaklaşık aynı dönemi yazan Elif Şafak, ‘Baba ve Piç’ romanında sayfada ortalama 33 kez yabancı sözcük kullanmış!.. ‘Dil uzaydan gelen bir virüstür’ der Chuck Palahniuk. Edebiyatımızı bu virüse yedirmeyelim. Lütfen, Türkçemizin verdiği ‘Kurtuluş Savaşı’na siz de katılın.
Boşnak Ban Kulin’in torunu Ayşe Kulin, zaman zaman anlatı dilini kırarak sorular yöneltmiş. ‘Hastalık dersen diz boyu. Kıtlık var, insanlar açlıktan ölüyor. Bu şartlarda nasıl sağlıklı bir çocuk dünyaya getirebilirsin?’ (s.231) Sayfada ortalama 3.7 (0.4) (Sevdalinka 3, Bir Gün 4.1) kez soru yöneltmiş.
Ayrıntı zenginliğinin yazın diline işlevsellik kattığını bilen Kulin, tecrübesini konuşturarak ustalığını göstermiş. “ ‘Konuş! Ne zaman kesildin?’ Mehpare kıpkırmızı oldu, ‘Ben pek düzenli değilim… Gönlümün bulanması bir ay falan… Siz yazlıktayken…’ ‘Tabi, biz yazlıktayken! Nasıl da düşünmedim. Kediler çekilince etraf farelere kalmış! Keşke seni de alaydık Ada’ya. Akılsız başım! Şimdi iki aylık mı hamilesin?’ ” (s.238) Detay zenginliği romana kalite katıyor.
Az da olsa geriye dönüş tekniğinden yararlanan Kulin, zaman ve mekâna uygun esprilerle romanını kuruluktan kurtarmış. “Sonra doktora dönüp gözlerinin içine baktı ve elemli bir sesle, ‘Verem şarkısı mı söylüyor ciğerlerim?’ diye sordu. ‘Verem dalga geçmeyi kaldırmayacak kadar ciddi bir hastalıktır, şarkıdan hoşlanmaz.’ ‘Öldürür.’ ” (s.33) Her kırk sekiz sayfada bir kez mizah yapmış.
Montaj tekniğinden yararlanır gibi romanına koyduğu mektuplarla o dönemi aynaya düşüren Kulin, çıplak sözcükleri giydirerek mecaz anlam verdiği gibi imge de aşılamış. ‘Yollar yabancı ülkelerin üniformalarını giymiş askerlerle kaynıyordu.’ (s.43) ‘Azra, mutlaka taze bir rüzgâr estirecekti evlerinde.’ (s.136) Sayfada ortalama 0.7 (1.1) kez mecaz kullanmış.
Bir kanıt türü olan betimlemenin doğa veya eşyayı olduğu gibi kopya etmek olmadığını bilen Kulin’in kurgu ile aynı düzleme düşürdüğü betimlemelere bir göz atalım. ‘Baharın erguvanlarında, sümbüllerinde dahi hazin bir hava vardı. Genç, ihtiyar, hatta çocuk, herkesin her şeyin üzerine hüzünden örülmüş eflatun bir tül atılmış gibiydi.’ (s.174) ‘O aralık gecesi Palandöken Dağları’nda beyazlar giyinmiş gelin gibiydi ölüm. Hınzır ve arsız bir gelin gibiydi. Doymuyordu, doymak bilmiyordu.’ (s.113) Sayfada ortalama 7.8 (5.9) (Sevdalinka 1.8) satır betimleme yapmış. Ruh çözümlemesi, sayfada ortalama 0.1 kez yapılmış.
Sevdalinka romanında geleceği görmüş gibi yazan Kulin, bilinççakımı tekniğiyle iç söylemleri dile getiriyor. Rol verdiği karaktere içmonolg yaptırmıyor. “Saraylıhanım, ‘Sende akıl yok da ondan,’ diye içinde geçirirken’ (s.135) ‘Mehpare içinden, isabet ediyorsunuz, diye geçirdi.’ (s.246) “ ‘Buna da şükürler olsun ,’ dedi içinden.” (s.362) Her otuz sekiz sayfada bir kez bilinççakımı tekniğinden yararlanmış. (Handan Öztürk, sayfada ortalama 0.2 kez içmonolog yapmış.)
Çok satanlarda liste başı olan eleştirisini yaptığım romanın yazarı, anlatıma güç ve güzellik katan benzetmeyi zamana uygun yapmış. ‘Paslı bıçak yarası gibi acıtır hâlâ hem etimi, hem de ruhumu soğuk.’ (s.112) ‘batan gemiyi terk eden fareler gibi terk etmeyi kendime yakıştıramıyorum.’ (s.169) Sayfada ortalama 1.2 (2.1) (Sevdalinka 1, Bir Gün 0.9) kez benzetme yapılmış. Yazar, sayfada ortalama 0.2 kez eğretileme yapmış. ‘Saz benizli genç adamı’ ‘sonrada elleri böğründe kalan, enayi elma ağacı!’ (s.11) ‘Deli Çerkez işte!’ (s.17)
Kurtuluş Savaşı yıllarına Osmanlı cephesinden bakan ve Vahdettin’i aklamak ister gibi bir izlenim veren Kulin, sözvarlığımız kısa, özlü, sav sözlerden bu romanında yeteri kadar faydalanmış. ‘Mehpare, iyi olacak hastanın doktor atağına gelirmiş’ (s.192) ‘Dur bakalım Hüsnü Efendi, gün doğmadan neler doğar’ (s.208) Her elli beş sayfada bir (0) (Sevdalinka 1, Bir Gün 0.9) kez atasözü kullanmış.
‘Bir Gün’ romanında töre cinayetleri ve faili meçhulleri yazan Kulin, birer söz öbeği gibi duran ve zaman zaman da anlatım aracı olarak değerlendirilen deyimleri zaman ve mekâna uygun kullanmış. ‘Türkler sabır küpü kesilmişlerdi.’ (s.12) ‘tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş!’ (s.293) Soru deyimleri: ‘Azrail’in nefesini ensesinde hissetmesi şart mıydı?’ (s.17) ‘Neden içmek, küfelik olmak, dut olmak istediğimi anladın mı şimdi?’ (s.206) sayfada ortalama 0.8 (1.3) (Sevdalinka 0.8, Bir Gün 1) kez deyim kullanmış.
İstanbul gerçeğine parmak basan Kulin, dilin anlatım gücünü artıran, kavram zenginliği ve ahenk veren ikilemeleri sayfada ortalama 0.7 (1.7) kez kullanmış. ‘ağır ağır merdivenleri çıktı’ (s.60) ‘yüzdük yüzdük kuyruğuna geldik.’ (s.74)
Sarıkamış gazisi veremli Kemal ile konakta hizmetçi olarak çalışan Mehpare’nin aşkını dile getiren Kulin, bir kadın yazar olarak imgeler kümesi oluşturmamış. ‘O da senin gibi sivri biri ya Kemal, diyorum ki onlara haber salsak…’ (s.94) ‘Biraz sonra yeniden sertleşmiş, içindeydi kızın.’ (s.131) Sayfada ortalama 1.2 (2.6) (Sevdalinka 0.6, Bir Gün 2.7) kez imge kullanmış.
Rum ve Ermenilerin işgal kuvvetleri kılığına girip sokaktaki kadınlara sarkıntılık ettiğini yazan Kulin, bezemenin olmazsa olmazı sıfatı sayfada ortalama 3.1 kez kullanmış. Düşük bir oran. ‘incecik bedeni, bir yılan gibi kıvrılarak süzüldü yaşlı kadının’ (s.20)
Terim üretmeyen bir dil soyutlama aracı olamaz. ‘Duydum ki Meclis – i Mebusan’ı basmışlar’ (s.93) ‘tekneye geçip Ahırkapı’ya doğru yola çıktılar.’ (s.310) Sayfada ortalama 3 (1.8) kez terim kullanmış.
Sıkça kullandığı yabancı sözcükleri parantez içinde açıklamayan Kulin, yazıya anlam zenginliği ve derinlik kazandıran pekiştirmeyi sayfada ortalama 0.7 (0.1) kez kullanmış. ‘yer yer koyu sarıya, yer yer kırmızıya boyanan denizde giderek miniminnacık bir nokta’ (s.320)
Şiir kitabı da olan Kulin, sadece iki dize şarkı sözüne (alıntı) yer vermiş. Bir kez de montaj tekniğinden yararlanmış. Handan Öztürk, ‘Mor Tecavüz’ romanında dört kez şiir alıntısı yapmış, iki kez de montaj tekniğinden yararlanmış.
Ayşe Kulin’in edebiyat sofrasında okuruna sunduğu gıdaların son romanında da aynı olduğunu yukarıdaki değerlerden görüyoruz. Dedesinin yaşamöyküsünü yazarken kutupluluk yarattığı söylenemez, bu nedenle gerçekte var olan gerilimi romanına yansıtamamış. Hayat, bazen kanatan bir oyun gibi gelir dokunur içimize… * * * Veda ‘Esir Şehirde Bir Konak’ / Ayşe Kulin / Everest Yayınları / 387 s. * * * * Türk dili kullanıcısı kadar hiç özgür oldu mu?.. Tamamen Türkçe sözcüklerle çocuğunuzun anlayacağı bir şiir yazabilir misiniz?!..
* - Birinci parantez içindeki bilgiler, Handan Öztürk’ün ‘Mor Tecavüz’ romanına ait değerler.
** - İkinci parantez içindeki bilgiler, Ayşe Kulin’in ‘Sevdalinka’ ve ‘Bir Gün’ romanlarının değerleridir.
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.