- 942 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Ayı Gafur
Ayı Gafur
İçimiz hayvan sevgisiyle doluydu, severdik hayvanları… Ava gittik.
Hava karlı, hava soğuk; çevre kimsesiz. Çevrenin adı Allahın siktir ettiği yer. Araç arızalansa ulaşabilecek bir kapı yok. Yüründü; heyecan ve merak yanımızda avcı köpeği oldu. Heyecan ve merak, yürüdükçe bıkkınlığa yenildi; geride kaldı ve kayboldu. Avda sahibini terk eden ilk avcı köpekleri oldu… Böyle heybetli dağlarda bayağı şehirli, bayağı entel kalmıştık. Güçlü dağlar bize delikanlı olun uyarısı yaptı.
İlk avdı. Henüz tilki, tavşan, keklik görmemişken karşımıza ayı çıktı. Birden değil yavaş yavaş çıktı. Harbiden ayıydı, yaklaştıkça daha bir ayı oluyordu. Sanki dev ekranda bu dağlara bile büyük gelecek şekilde yürüyen ayı belgeselini izliyorduk. Sesimizi çıkarmasak, muhatap olmazsak çekip gidecekti. Hep birlikte pustuk, sindik. Aramızda sadece Gafur’un elinde tüfek vardı. Tüfek aklı başında olmayan birinin elinde olunca iki kat daha tehlikeli oluyormuş, onu öğrendik. Öğretmenimiz ayı! Eli kırılasıca Gafur, o lanet olası parmağıyla tetiğe bastı. Ayıda hafif bir sıçrama oldu. Kuş saçmaları ayıda karşılığını hafif sıçrama olarak göstermişti. Gafur ayılık yapmıştı. Biz, uçan bir şeyi uçamayacak hale getirip mangalda cenazesini kaldırmayı hayal ederken, o ayıya ateş etmiş, üstelik vurmuştu! Ayı şaşırdı, biz şaştık. Olay yeri inceleme ekibini beklemeyen ayı delil aradı, kafasını çevirdi, barutu kokladı; hangi parmağın tetiğe basmış olabileceğini düşündü. Emin olmak için önce sorgu yapılacaktı. Biz sorgudan nefret ederdik, hemen dağıldık. Kaçıştığımızı gören ayı sakinliğini bıraktı, ‘ulan’a benzer bir ses çıkardı. Aslında ayıya bir şans verseydik yaklaşık bizim kadar konuşabilirdi. Ardından da ‘ananızı, avradınızı’ der gibi hönkürdü. Bizim gibi konuşmaya yaklaşmıştı…
İşkencede konuşturulacaktık. Konuşmamak için kaçtık. İşkencede her şey söyletilirdi iyi biliyorduk daha önceki ayılar yapmadıklarımızı da söyletmişlerdi. Memlekette herkes konuşsa da ben susmalıydım. Atalarımız öğüt vermiş “Bir konuş iki dinle” demişler; Büyük sözü dinleyip hayatımın geri kalanında sadece susmak istedim, çıt bile çıkarmadan koştum. Herkes bir tarafa dağıldı, herkes kendi canını yanına aldı; diğer canlar kimsenin umurunda değildi, kaçtık. Gafur ateş ettikten hemen sonra tüfeğin üzerini toprakla kapatmak istedi. Fakat, sıçıp bokunu gömmeye çalışan köpek gibi pisliği toprağın üzerinde kaldı. Gafur koştu, yakınındaki ağaca tırmandı. Bu zaman diliminde tek yardımcısı ağaçtı, ağacın ucuna doğru tırmandı. Gafur ağaca büyük gelen bir kuş olmuştu. Ayı, Gafur’a yöneldi. Oh çektim, yırtmıştım!
Gafur akıllı çocuk, iyi düşünmüştü ağaca tırmanmayı. Ağaçta kendini emine alınca yırttım edası da sırıtmasında gizlendi. Fakat ayı oğlu ayı da ağaca çıktı. Ayının ağaca çıkabildiğini hayretlerle izledik. Gafur’un sonu geliyordu. Yeryüzündeki hikayesi son bulacaktı. Hem de ne son bulmak! Ağaçta beş yüz kilo, kürklü, saçma yarası almış kızgın bir canavar, ağacın en uç dalına tutunmuş bağıra bağıra ağlayan Gafur kuşu. Ağaçta inanılmaz bir muhabbet. Gafur sarıldı ağacın dalına, bırakmak istemedi kutsalını; fakat beş yüz kilo arkadan çekti. Gafur’un o anki tanrısının gücü beş yüz kiloya yetmedi. Tanrısı ellerinde kaldı. Beş yüz kilo öyle kızmıştı ki sanırım tanrısına da bir tanrı gerekiyordu! Gafur yalvarmaya başladı; “kurban oluyum abi” dedi. Dağda yaşayan beş yüz kilo Gafur’un ağabeylik teklifini kabul etmedi. Ağabeylik yapmadı, Gafur’u ağaçtan aşağıya düşürdü. Böyle abi düşman başına. Beş yüz kilo, Gafur’u gömmeye çalıştığı silahın yanına doğru sürükledi. Tüfeği yerden alıp Gafur’a vurmaya başladı. Gafur köpek gibi Kaıııkk kaıkk diye ses çıkardı. Aman Tanrım gök kubbenin altında neler yaşanıyordu. Hangisi hayvandı! Ayı oğlu ayı vura vura Gafur’un üzerinde silahı kırdı. Bu kadar da olmazdı, oldu. Şansa bak ki! Yeryüzünün okumuş kendini geliştirmiş hatta çoğu insandan daha zeki ayısıyla karşılaşmıştık. Kendini bu kadar nasıl eğitmiş, MEB tanımaması şanstı. Sanki kürk giymiş entelektüel ipnenin evladı.
Yaşasın silahsızlanma diye slogan atacak kadar sosyal mesaj almamıştık. Hayvanların yaşama hakkı üzerine uzun soluklu muhabbetler etmesek de bir daha ava gidilmeyecek, ele tüfek alınmayacaktı. Dayağın eğitimdeki önemi onaylanmıştı.
Çok dayak yemiştik, fakat ayıdan kimse dayak yememişti. Yani döven ayılar olmuştu, ama harbiden ayı hiç olmamıştı…
Beş yüz kilo, Gafur’un hikayesine son vermedi. Hikayesinin virgülüyle, noktasının yerlerini değiştirip kanlar içinde bıraktı. Gafur kanlı hikayesinde yaşıyordu. Şükürler olsun! Ayı yine de ağabeylik yaptı. Ayı ağabey, kalabalık salona piyana konçertosu verecek etkiye bizde bırakarak uzaklaştı. Koştuk, Gafur’u yerden kaldırdık. Gafur “ben ayıyla çarpışırken niye kaçtınız la oospu çocukları” dedi, bayıldı.
Taşkın Eroğlu
[email protected]
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.