- 1341 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
Tartaros Paradigması>>Ücretsiz E-Kitap///Hulki Can Duru / e-kitap isteme adresi:can [email protected]
Kapak: Tartaros Havası//Avustralya Deniz Kütüphanesi
Çağımızı, nereye doğru gittiğimizi anlamak, kavramak, soru sormak, düşünmek, araştırmak isteyen okur için gerçekten ezber bozmaya kışkırtan bir yapıt.
“Tartaros” mitolojideki Hades’in en altında olan; yeryüzü, göklerin yıldızlarından ne kadar uzaksa o kadar uzakta olan, sonsuz sessizlik ve zifiri karanlıklar içinde, en aşağılık ruhların, Kronos ve Titanlar gibi düşmüş tanrı, tanrıça ve yarı tanrıların hapsedildiği bir yerdir. Kutsal kitaplar içinde bu sözcük tek bir yerde, İncil’de Yahuda’nın mektubunda geçer ve isyankar meleklerin Tartaros’a, “koyu karanlığın kuyularına” atıldığından söz edilir.
HCD, şu an dünyamız ve insanlığın içinde bulunduğu durumu buna benzetiyor: Hepimiz sanki Tartaros’dayız. İnsanlık ağır vergiler, pahalılık, ve psikolojik savaşla sindirilmiş; insanlar yaşam mücadelesi, hayatta kalma uğraşı, varolma savaşı vermekten yorgun düşmüş, bireysel özgürlük ortadan kaldırılmış, bilinç ve sevgi köreltilmiş, kötülük ve şeytani bir ruh dünyaya egemen olmuştur.
Özellikle 1970’li yıllardan itibaren medya ve basını ele geçiren küresel güçler, Sovyetler Birliği’nin çöküşüyle doğan dengesizlikten yararlanarak, tek tip ve yanlı haber bombardımanıyla yığınları istedikleri gibi denetlemekte, güdülemekte ve yönlendirmektedirler. Hava, su, toprak sorumsuzca, salt kâr amacıyla sürekli kirletilmekte, yok oluşa doğru bir koşudur sürüp gitmektedir. Gezegenimiz her geçen gün daha fazla Tartaros’a benzemektedir.
Dünya dinleri de, sahte öğretileriyle, siyaset ve ticaretle işbirliği yaparak bu yok oluşa gidiş sürecinde suç ortaklığı yapmaktadır. Tanrı’yı tamamen unutmuşlar, insanları kandırmak, uyuşturmak ve zehirlemek için inançları kullanmışlardır, kullanmaktadırlar.
HCD, bu saptamalardan ve apokalips eskatolojisinden yola çıkarak Tartaros Paradigmasını oluşturur.
HCD, bu paradigmasını oluştururken, İngiliz matematikçisi ve düşünürü Bertrand Russell’ın geliştirdiği bir paradigmadan esinlenir. Russell’ın paradigması, doğal olarak onun yaşadığı dünyayı açıklamaya çalışmaktadır. Oysa Russell’dan bu yana dünyada çok büyük değişiklikler oldu.
Russell’in zamanında dünya dengeleri sosyalizm-kapitalizm çelişkisi üzerine otururken, Sovyetlerin dağılmasıyla denge kapitalizmin lehine değişti. Kuşkusuz bu değişim, tarihsel emek-sermaye çelişkisini ortadan kaldırmadı. Aksine, gemi azıya alan, meydanı boş bulan kapitalizmin sömürüyü daha da arttırıp, derinleştirmesine neden oldu.
Salt kâr ve sömürü üzerine kurulmuş olan bir sistemin, kendi doğasında getirdiği ekonomik bunalımlar süregendir ve hep daha çok tüketim, daha çok üretim kısır döngüsüyle aşılmaya çalışılır. Şimdi, globalleşme/küreselleşme adıyla bize dayetılan süreç, cılkı çıkmış, cibiliyeti ortaya serilmiş kapitalizmin yeni bir evresidir. “Kapitalizm-emperyalizm” gibi sözcüklerin bilinçle ve ısrarla unutturulmaya çalışılması, “Yeni Dünya Düzeni” gibi sözcüklerle sevimli gösterilmeye uğraşılması, onun vahşi, saldırgan, yok edici özelliklerini gizleme çabasından başka bir şey değildir.
Emeği ile geçinenlerin, mal, hizmet, teknoloji, bilim üretenlerin sürekli yoksullaşması, düşünen, yazan, gerçekleri anlatan insanlara duyulan düşmanlık, Kuzey Afrika ve Ortadoğu’yu kana bulayan ve bulayacak olan savaşlar, onun gerçek yüzünü açığa çıkartıyor.
Ne var ki, bunca gerçekliğe karşın, insanlık, bu kötücül, vahşi, acımasız, hoyrat, yok edici gidişata “Dur” deme gücünden hâlâ yoksundur. Bu kaotik bir durumdur.
Binlerce yıl, sömürgenlere destek olup işbirliği yapmış olan dinlerin gücü giderek sarsılmakta, onlar da maske değiştirmeye zorlanmaktadır. İnsanlık, nereye gittiğini sorgulama sürecine ve yeni arayışlara girmiştir artık.
Bu sorgulama ve arayış süreci, pek çok koldan yürümekte, yürütülmektedir. HCD, bu
yapıtında, kendi paradigmasının yanısıra “Yeni Çağ Dinleri/Akımları” diye adlandırılan bu arayış çabalarını da ele alıyor, tarihsel kökenlerine ışık tutmaya çalışıyor:
“Her ne kadar “Yeni Çağ” sözcükleri bize bu eylemin yeni olduğunu çağrıştırsa da aslında bu akımdaki inançların çok azı yenidir. Temelde Hinduizm, Budizm, büyücülük, falcılık, cadılık, simya, okültizm, vudu, spiritizma, Afrika ve Uzakdoğu dinlerinden etkilenen Yeni Çağ akımları dünyanın Kova Burcu (Aquarius) yıldız takımının etkisi altına gireceğini ve bunun yeni bir mutluluk çağı olacağı inancından ortaya çıkmıştır.” (Tartaros Paradigması)
HCD, insanlık sorunsalını, ölümü, yaşamı, küresel düzenin şeytani ruhsal artalanını irdelemeyi, paradigmaları kırmayı deniyor ve bunu yaparken biraz, belki de bir hayli bilim ve din dışına çıkarak ruhlar, melekler, cinler, UFO’lar, ölüm sonrası, günlerin sonu, dünyanın sonu gibi soyut, mistik, paranormal öğelerden ve Kutsal Kitap (Tevrat ve İncil) eskatolojisinden söz ediyor ve dünyevi paradigmaları kırmak için bu eskatolojiyi kullanmaya çalışıyor.
Yazar, gerek kendi paradigmasını, gerek diğer akımları anlatırken, olabildiğince, kesin yargılardan uzak durmaya çalışıyor. Bizi tek bir düşünceye, inanca yönlendirmiyor. Biz de onunla birlikte soruyoruz, araştırıyoruz, öğreniyoruz. Kendi dogmalarımızı sorgularken, yeni dogmalara saplanmıyoruz. Kanımca yazarı saygıdeğer kılan ve yapıtı başarılı yapan da bu yaklaşımdır.
Yapıt bilgi gücünü; teolojik, mitolojik, eskatolojik, siyasal bilgiler, mistisizm ve felsefeden derliyor.
Sevgili okur, benim gibi, bu alanlarda derin bilgiden yoksunsanız, bu kitaptan öğreneceğiniz çok şey var. Yok, eğer uzmanlık alanınıza giriyorsa, tartışacağınız çok şey var.
Yapıtın dili, HCD’nun alıştığımız dili. Onca özel bilgi aktarılırken akademik bir dilden özenle kaçınmış yazar. Anlaşılır olmayı hedeflemiş. Yalın, açık, anlaşılır, soru işareti yaratmayan, sağlam tümce yapılarıyla kolay okutan, güzel, vurucu bir Türkçe.
Çağımızı, nereye doğru gittiğimizi anlamak, kavramak, soru sormak, düşünmek, araştırmak isteyen okur için gerçekten ezber bozmaya kışkırtan bir yapıt.
Keyifle okumanız, sorgulamanız, katkıda bulunmanız dileğiyle..
NOT: 1)Lütfen, kitabın gönderileceği e-posta adresini belirtmeyi unutmayınız.
NOT: 2)E-kitap kampanyası, 31.05.2011 tarihinde sona ermiştir.
14.05.2011
Vildan Sevil
YORUMLAR
Hulki Can Duru, yazılarını severek okuduğum bir yazar. Yukarıda bazı tespitler yapmışsınız, bunlara katılıyorum. Romanı okumadım ama bu tespitleriniz üzerine bir kaç görüş belirtmek isterim.
Uzun yıllar, toplumsal dönüşümlerin halk yığınları tarafından gerçekleştirildiğini düşündüm. Bu uğurda kendimce mücadele de verdim. Bu gün halk kitlelerine olan inancım kalmadı. günümüz koşullarına baktığımızda geçmişte yaşanan kurtuluş savaşı ve sonunda gelen toplumsal dönüşüm bir proje idi. Bu proje Mustafa Kemal Atatürk'e ait. O günlerde bu zat'ın kafasında bir ütopya kabul edilebilecek bir kurgu gerçeğe dönüştü.
Hep söylenir:'Bu mücadele topyekun verildi.' Evet bir ölçüde doğru ama bir plan doğrultusunda verildi. Bu plan olmasaydı bu gün bu topraklarda bam başka bir resim görünürdü. iyi yada kötü bunu kişi kendine göre yorumlasın. Eğer kurgucular ve kahramanlar yoksa ya da ortalarda değilde bir yerlere sinmiş ise ya da bir delikte ise. Objektif koşullar ne olursa olsun, ilerleme ilkelerine göre olması gerekenler olmuyor. Zaten nicel birikimlerin nitel dönüşümleri doğurmasını beklemek mekanik bir yaklaşım bence.
Yani şu noktaya gelmek istiyorum: Birey açısından baktığımızda her dönemde insanlar belirli inançlar taşıdılar. Bu inançlar bazen o kadar güçlendi ki din haline geldi. Bu gün baktığımızda geçmişteki inançlarının üzerine yeni bir insan inşa edilmiş durumda dır. O insana din yada felsefe yada ekonomi ne bileyim sosyolojik bir takım gerçekleri anlattığınızda bize dönüp ''hayallerimi çalıyorsun'' diyorlar. bakın bu çok önemli insanlar ne durumda yaşarsa yaşasın doğru ve iyiyi görse ve bilse de hayalleriyle uvutulmaya boyun eğiyor. konuşulacak söylenecek o kadar şey var. nereden girip ne kadarın anlatmalı bilemiyorum.
Okumayı seven biriyim ama şunun da farkındayım ki o kadar azız ki, insanlar bazı bilgilerin hazır paket halinde verildiği yazılı ve daha çok görsel iletişim araçlarından düşünmeden soruşturmadan almaya o kadar alışmış ki. Adam üniversite okuyor; adam olacak ya. üniversiteler adam yetiştirmiyor alanında uzman kişiler yetiştiriyor. bu gün en zeki insanlar en verimli olacakları çağda finans sektörüne hizmet ederek becerisini harcıyor. Reel üretim önemsiz, angarya olarak görülüyor. Peki neden? Bu çağda inşa edilen insan için ürettiği önemli değil. Tüketiği önemli. Yani tükettiğinle var olabiliyorsun. Toplum içinde bir yer ediniyorsun. senin ne ürettiğine kimse bakmıyor...
Hoş kalınız.
vildansevil
Düşünen, sorgulayan kafanın ürünü olan katkılarınız için teşekkürler...
Dogmalardan kurtulmak çok zor. Biz, bir dönemin düşünsel üretiminin doğrularını bugüne taşımaya, yanlışlarını sorgulamaya çalışırken, yeni kuşaklar, yeni dogmalarla yıkanıyorlar. YDD, kuşakları birbirinden koparmak için her olanaktan yararlanıyor.
Evet, türlü oyuncaklar üretip alın oynayın, bunları tüketin diyor egemenler. Tüketiyorlar..
Evet, azız, azınlığız.. Ama tarihin hangi döneminde, düşünen, düşünce üreten insan, çoğunluğu oluşturdu ki?..Ne zaman cezasız kaldı?..
Bu, bizim seçimimiz. Ürettikçe, paylaştıkça mutlu olabilen, cezalandırılmaktan yılmayan, bıkmayan bir azınlığız. Böyle yaşamamayı da denedim bir süre. Çoğunluğa katılmayı yani. Mutsuzluğum katmerlendi, iyice depresif bir tip oldum, çıktım.
Biz böyleyiz dostum, kaç kuşak öteye, maddi hiçbir getirisi olmayan yatırımlar yapan mazoşistler..:-))
Ne var ki, şu çok yeni yazı dönemi bile iflah olmaz umudu yeşertti. Yılmak yok,inadına inadına mazoşizm..
Sevgiyle, dostlukla...