- 1710 Okunma
- 2 Yorum
- 0 Beğeni
DENİZLER PRENSİ
Büyük, gizemli okyanuslarda mutsuz bir prens yaşarmış. Kral oğlunun bu haline çok üzülürmüş ama elden ne gelir? Denizin diplerinde, koskoca kırmızı mercandan saraylarda, inciden göz, göz, odalarında tüm saray halkı, mutluluk içinde yaşarken tek dalgın, yüzü gülmeyen ortalarda mutsuz, mutsuz, dolaşan ve yüzen Prensmiş.
Denizin üzerinde, karada ve denizler altında yaşama gücü vermiş Allah onlara.. Tüm okyanuslar onların olduğu gibi, üzerlerindeki adalarında sahibiymişler. Kral ve Kraliçe, her türlü zenginlik içinde yaşarlarken, onları üzen bir tanecik oğullarının hiç bir kızı sevmemesi ve beğenmemesiymiş. Su altı kızları, prense ne kadar naz poz yaptılarsa da delikanlı hiç birine bakmamış. Hatta çeşitli balık sesleri çıkartıp, boyunlarındaki deniz kabuklarını şıkırdatarak oynamışlar ama bu sadece prensi kızdırmaya yaramış. Sonunda adalarda ve denizlerde halk prensin rüyalarında gördüğü bir kıza aşık olduğuna hükmetmişler. Zavallı çocuğu çıldırdı sanmışlar. Prensse sabahtan uyanıyor, biraz ızgara balık yiyor adalarda avlanmaya gidiyormuş. Sık, sık, balık yediği için hem akıllı hemde sağlıklıymış.
Bir gün okyanusta çok büyük bir fırtına kopmuş. Kral ve Kraliçe tüm halkını toplayıp hemen süzülerek okyanusun en derinliklerine inmişler. Amaçları fırtına geçene kadar gizlenmekmiş. Saraylarında yemiş içmiş, mısırlar patlatmış eğlenmiş, gülmüşler. Nasıl olsa onlar için bir zorluk yokmuş. Çünkü deniz altında ve üstünde yaşayacak güçleri varmış.
Oysa okyanusun üstünde, büyük bir gemi fırtınalarla boğuşuyormuş. Kaptan Jack’in iri ve talihsiz gemisi... Jack ve adamları geminin güvertesine dolan suları boşaltmaya çalışıyormuş ama o kadar büyük dalgalar geliyormuş ki... Gemi yaprak gibi sağa sola savruluyormuş. Durumu iyi görmeyen Kaptan Jack ve adamlarını üzen ve kendi canlarından çok kurtarmaya çalıştıkları bir kız varmış. Bu Norveç Prensesi İsabella’ dan başkası değilmiş. Daha on yedi yaşındaki bu genç kız, eğitimini tamamladığı Amerika’dan kendi ülkesine dönüyormuş.
Sabaha karşı okyanus sakinleştiğinde yavaş, yavaş, kıyıları döğen dalgaların sürüklediği gemi kalıntıları, akşamki faciayı anlatır gibiymiş. Koskoca gemiden geriye bir kaç eski sandık, tahta parçaları, ne olduğu belli olmayan kumaş kalıntıları suların içinde kıyılara doğru gidip gidip geliyormuş. Akşamki fırtınadan, ne Kaptan Jack, ne de adamları kurtulabilmiş. Fakat kıyıda hemen kumların üzerinde pembe uzun elbisesinin içinde yüzü koyun incecik bir vücut yatıyormuş. Bu Prenses İsabella’ dan başkası değilmiş aslında. Ne yazıkki, yaşanan bu büyük faciadan ondan başka hiç kimse kurtulamamış.
Bu arada denizin epey sakinleştiğini gören yosun yeşili renkli gözlü, yakışıklı prens ve birkaç arkadaşı avlanmak için adaya gelmişler. Kıyılarda yürürlerken Prens arkadaşlarına sessiz olmalarını çünkü kumsalda boylu boyunca uzanmış bir kadın olduğunu haber vermiş. Yavaş yavaş yaklaşmışlar. Prens heyecanla kumlarda yatan kızın yüzünü kendine çevirmiş. Dünyalar güzeli prensesi görünce o an aşık olmuş. Gözleri iri iri açılmış. İşte aradığım aşkımı nihayet buldum demiş. Yeni yeni ayılmaya çalışan Prenses İsabella, iri pembe dudaklarını titreterek sayıklamaya başlamış. Bir ara gözlerini aralayınca sapsarı uzun saçlarındaki yosunları şefkatle temizleyen, altın saçlı bir delikanlının hayalini seçer gibi olmuş. Delikanlı bir yandan İsabellanın ipek saçlarındaki kum yosun ve yaprak kalıntılarını elleriyle temizliyor,bu arada hayranlıklada genç kıza bakıyormuş. Evet, bazen olmaz denilen şeyler de oluyor bu dünyada...
Prens ve prenses evlenmişler. Hem denizler altında hemde adalarda düğünleri olmuş. Tabi Prenses İsabella okyanusun dibindeki törenlere katılamamış. Çünkü o sadece karada nefes alabiliyormuş. Denizde balıklar dansetmiş, karada kuşlar ve çiçekler... Her yan, bu genç aşıkların sevincine ortak olmuş.
Norveç Kralı kızına geri dönmesi için elçiler göndermiş. Yalvarmış, yakarmış.. Ama hiç gönül ferman dinler mi? Prenses, babasının kendisini çağırmasını asla kabul etmemiş, çünkü çok mutluymuş..Sonunda kızının gelmiyeceğini anlayan anne ve babası kızlarının mutluluğu için düğüne katılmak amacıyla koca bir gemiyle adaya gelmişler. Kızlarına da bir sandık altın inci ve elmas mücevherat getirmişler çehiz olarak. Denizler Prensi’yse artık yalnız değilmiş ve hep gülüyormuş.Tabi hem anne, babasını, hemde sevdiği erkeği yanında gören İsabella’da mutluluktan kahkahalar atmaya başlamış. Bu kadar yakışıklı bir prens dünya tatlısı bir prensesi görüp de aşık olmaz mı?.
Ömür boyu mutluluk içinde yaşamışlar. Onlar ermiş muradına, tüm birbirini sevenler çıksın kerevetlerine..
RabiaBelgin
Bu yazının her türlü telif hakkı yazarın kendisine ve/veya temsilcisine aittir
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.