BEN BENCİL MİYİM?
Hayatım boyunca hiç ben demedim. Hep başkaları mutlu olsun diye özveride bulundum.
Gün geldi kardeşlerimi kırmamak adına, haksızda olsalar siz haklısınız dedim. Sessizce ağladım.
Babamızı kaybettiğimizde, kimse üzülmesin diye ayakta durmaya çalıştım.
Sosyal çevremdeki arkadaşlarım bana hep ne kadar iyisin derler.
Neden mi o kadar iyiyim? Çünkü onları hiç kırmam. Ne derlerse yapmaya çalışırım.
Okul hayatım bitmeden, çalışmaya başladım. Sonra okulum bitti.
Bir müddet sonra bir kadını sevdim. Onun beni sevdiğinden hiçbir zaman emin olamadım. Ama nasılsa razı ettim ve evlenmeye karar verdik.
Evlenirken bir kuru maaşımdan başka hiçbir şeyim yoktu. Bana destek olacak kimsemde yoktu. Evlendiğim kadının durumu da benden farksızdı.
Ama o ne istediyse gücümün yetiyi kadar karşılamaya çalıştım. Gücümün yetmeyi yerde çare arayıp ona hissettirmemeye çalıştım.
Nişanlılık döneminde hiç unutamadığım bir olay yaşadım. Nişanlımın yaşadığı yerle, benim yaşadığım yer arasında on dört kilometre mesafe vardı.
Hafta sonu onun yaşadığı yerde birlikte gezdik dolaştık. Evlilik hazırlıkları için sürekli para harcıyordum. Cebimde doğru düzgün para kalmamıştı.
Akşam saatleriydi. Artık gezinti bitmişti. Nişanlımı eve bırakıp, cebimde kalan birkaç kuruşla yaşadığım kasabaya dönecektim. O arada nişanlım mısır (darı) satan bir adam gördü.
Çok sevdiği için dayanamadı ve benden darı almamı istedi. Cebimde para kalmadı diyemedim ve aldım. Onu eve bıraktıktan sonra on dört kilometre yolu yürüyerek gecenin geç saatlerinde eve vardım.
Nihayet evlendik. Çok uzun yıllar evli kaldık.
Evlilik hayatımız boyunca; hep ben ne istersem o oldu gibi göründü. Ama hep onun istediği oldu.
İki ev, bir araba sahibi olduk. Olduk diyorum ancak, o hep benim evim, benim arabam dedi. Bense hep bizim dedim.
Ara sıra şaka yollu hatırlatmaya çalıştım. Hep benim diyorsun, biraz bizim demeyi öğren diye,
“Dil alışkanlığı” diyerek geçiştirdi.
Kolay olmadı iki memur maaşı ile iki ev bir araba sahibi olmak. Borçlandım, çok büyük sıkıntılar yaşadım. Zor günler hep benimdi. Yapılan bu varlığa rağmen, gün geldi, nereye gidiyor bu paralar? Diye soruldu.
Hesap ortadaydı. Ama varlığımız onun, borçlarsa benimdi.
Her şeye rağmen öyle veya böyle, ödedim o borçları da, belki sağlığımdan oldum. Çok büyük sıkıntılar yaşadım.
Geceleri beynim uyanık uyudum. Sabah olmasın diye dualar ettim. Ama sabahlar hep oldu.
Borçlar hep karşıma dikildi. Kılıcımı çıkardım ailemi üzmeden yendim onları.
Ben diyemediğim yegâne zaman annemi kaybettiğim gündü;
Hayatımda bu kadar sarsıldığımı hatırlamıyorum. Her şeye rağmen koluma girip, beni teselli için hiç yanımdan ayrılmayan oğlum üzülmesin diye,
Arada bir ona dönüp “Ben iyiyim, merak etme sakın” diyerek başını okşadım.
Bazen ben demeyi, benim demeyi çok istediğim zamanlar oldu. Ama can çıkar huy çıkmazmış ya, hiçbir zaman başaramadım bunu.
Bencil olmayan insan, hayatta başarılı olamaz mı? Bencil olmayan insan, yalnızlığa mı mahkum dur?
Montaigne bir denemesinde yalnızlığı şöyle tarif etmiş
“Yalnız yaşamanın bir tek amacı vardır sanıyorum; o da daha başıboş, daha rahat yaşamak.
Fakat her zaman, buna hangi yoldan varacağımızı pek bilmiyoruz.
Çok kez insan dünya işlerini bıraktığını sanır; oysaki bu işlerin yolunu değiştirmekten başka bir şey yapmamıştır.
Bir aileyi yönetmek bir devleti yönetmekten hiç de kolay değildir.”
Ben; başıboş ve daha rahat yaşamak için değil, (Ben dedim ama, en azından burada demek zorundayım)
“Hiç ben diyemediğim için, azıcık bencil olamadığım için”, bir aileyi yönetemedim ve yalnızlığı seçtim.
“O kadar bencildi ki...
Kimseyle paylaşmayı sevmezdi!.
Çıkarı olmadıkça, kimseye yüz vermezdi!.
Alacağı bir şey yoksa, karşılıksız vermeyi hayatta düşünmezdi!.
İnsanlar için çalıştığını söyler; yoksulu sürünür bırakıp; ‘’hakkettiği kadarını alıyor!’’ derdi!.
Tanrıya bile, cenneti uğruna kulluk ederdi!.
Sanırdı ki, elinde bulunanlar kendi emeğinin karşılığı!.
Ve bencil de bir gün ölümü tattı!.
Bencil benliğiyle başbaşa kaldı, karanlıklar içinde tek başına!.
Ahmed Hulûsi “
Hiç ben demeyerek, çok mu bencillik yaptım insanlara ne dersiniz?
Eğer öyleyse Allah affetsin beni. Amin…
YORUMLAR
Yazınızı gözlerim sulanarak okudum.Kendim iyi olamadığım için nerede bir iyilik yapan, kendinden başkalarına bir şeyler veren görsem ağlamaklı olurum.
Ama ne yalan söyleyeyim sizin yazdıklarınız taktir duygusula beni etkilemedi.Biraz acıdım.Çünkü verici olduğunuz kişi ihtiyaç sahibi kimseler değil, yardım amaçlı, toplumsal nizama katkı sağlamaya dönük, Allah rızasını kazanmak için yapılmış iyilikler değil.Eşinizle ilişkinizi iyi tutmak, aile bütünlüğünü korumak gibi yönleriyle taktir toplasa da hakkınızı ve benliğinizi korumamak gibi bir takım zafiyetler gösteriyor.
Malesef her kadın zayıf bulduğu erkeği ezer ve bunu da onu korumak adına yapar dostum.Sevgi, dünyada en kolay ve en çok istismar edilen duygudur."Keşke,sevdiğinizi bu kadar çok belli etmeseydiniz."demek geçti içimden ve dedim.Ancak görünen o ki siz inanç sahibi güçlü bir şahsiyetsiniz.Ve eminim kendinizi tez toplar ve asıl kaybedenin eşiniz olduğunu cümle aleme gösterirsiniz.Ve ne mutlu ki size değer veren bir oğlunuz var.Allah yar ve yardımcınız olsun.
Saygıyla.
güzel di anlatım
evet başkalarını mutlu etmek kimseyi kırmadan sevgiyi paylaşmak ve kendin için değil etrafındakiler için yaşamak
bence bu çok güzel bir duygu
ben böyleyim işte kendim için değil de etrafımdakilerin mutluluğu için yaşadım yaşıyorum
evet belki fazla verdim kendimden veriyorum hala olsundu karşımdaki mutlu oldumu bende çok mutluyum
rabbim biliyor ya
sizde bu yaptıklarınızın bir gün mükafatını alırsınız
saygılarımla
Evet galiba bende sizin gibi hep verici hep karşımdakileri düşünüp kendimi hep geri plana attığım için hayatta çok şey kaybettim aman onlar mutlu olsun acı çekmesin ben ne olursam olayım felsefesiyle bu günlere geldik yanlışmı yaptık hayır çünki biz iyi insanlarız olması gerektiği gibi.Çok güzel ve ders verici yazınızı taktirle okudum,ama galiba bundan sonra hiç olmazsa daha dikkatli olunması gerektiğini düşünüyorum ve Allah size ve sizin gibi iyi insanlara mutlaka mükafatını verecektir,selamlar olsun.