6
Yorum
0
Beğeni
0,0
Puan
965
Okunma
“Hey gidi Marina hey! Ne güzel sevişirdik seninle.”
Sözlerin ağzımdan çıktıklarını kulaklarıma vardıklarında farkettim, o zaman da çok geç olmuştu. Rahip vaazını kesti. Tam bir sessizlik olmadı çünkü insanların bana doğru döndüklerini duyuyordum. Gözlerimi yere diktim. Yüzüm kızarıyordu.
“Genç adam, merhume ile ilgili söylemek istediğin bir şey mi var?”
Rahip bana sesleniyordu. Cevap vermeden yere bakmaya devam ettim. Olacak gibi değildi. Geriye dönüp yürümeye başladım ama nereye gittiğime bakmadığımdan kendimi arkamdaki hanımın üzerine çıkmış buldum. Kadıncağız şaşkınlıktan bir şey diyemedi. Özür diler gibi mırıldanıp devam ettim. Komşu mezarın taşına ayağım takılınca sendeledim, dengemi bulamayınca da mezara bırakılmış çiçeklerin üzerine düştüm. Kalkıp, hiç bir şey olmamış gibi cenazeden uzaklaşmaya devam ettim. Arkamdaki kalabalıktan hiç bir ses gelmiyordu. Hala bana bakıyor olmalılardı.
Nereden çıkmıştı o cümle, hem de Nina’nın cenazesinin ortasında? Hey gidi Marina hey, kendi cenazeme bile çağırmayacaklar beni senin yüzünden.