Hadi Beni Keşfet Der Yavaşça..........
Sıvası dökülmüş, çatısı çökmüş, bütün yaşananlara metanetle göğüs germiş köhne bir evin önündeyim, Kendi hayatıma benzetiyorum. İçim burkularak bakıyorum. Ağır ağır ilerliyorum köhne evin bahçesinde.
Uzun bir tereddütten sonra elimi atıyorum kapıya. Pas tutmuş kapı büyük bir gürültü ile açılıyor. Bir toz ve terkedilmişlik çarpıyor suratıma. Bedenim ürperiyor. Bir an karanlık bir holde buluyorum kendimi. Önümde kırık dökük, yer yer kimi tahtası düşmüş bir merdiven, yan tarafında sallanan bir tırabzan eşlik ediyor.
Bu görüntüye geçmiş zamana yürür gibi yavaş yavaş çıkıyorum. Merdivenlerden her adımda bir çığlık yükseliyor. Ayaklarımın altından bir oda karşılıyor beni. Toz tutmuş bütün eşyalar. Sanki terk edilmişlik sinmiş her birine. Sahibini bekler gibi boynu bükük, mahzun.
Masada kalmış yarım bardak çay, sönmüş bir izmarit ve bir kitap arasında her yaprağında geçmiş yılların kokusu kalmış kurumuş bir çiçek, altı çizilmiş satırlar, ara ara alınmış aydın bir kalemin kısa notları, geçmişten kalan yaşam belirtileri, gelmeyecek yolcuyu bekler gibi dolapta sahibinin gelip de giymesini bekleyen dizi dizi asılmış elbiseler.
Yüreğim burkuluyor, gözlerim doluyor. Bu durum beni yürekten vuruyor. Aniden izleniyormuş hissi uyanıyor. Birden hızla dönüyorum arkama. Bronz eğilmiş bir çerçevede bakan gözler dikilip kalıyor üzerime. Hadi beni keşfet der gibi bakıyor yüzüme. Dokunmak istiyorum, uzanıyor ellerim. İstemsizce geri çekiyorum hızla. Kim bilir neler yaşamıştı bu odada. Duvarlarına anılar asılmış, döşemeleri acı gözyaşları ile ıslatılmış.
Ah diyorlar! ah bir konuşa bilsek sana neler anlatacağız. Geçmişin şahidi sadece bak, şimdi biz varız duvara asılmış bir aynada karşılaşıyorum kendi aksimle. Kaç kişinin görüntüsünü hapsetti sırları dökülmüş bu ayna. Bir görüntü de ben ekliyorum şuursuz bir şekilde.
Adımı yazıyorum tozuna. Ayrılık zamanı geliyor. Puslu gözlerle bir anıda ben asıyorum rengi solmuş duvarlara. Ağır ağır iniyorum merdivenlerden. Her basamak gitme der gibi sızlanıyor. Her adımımda yüreğim burkularak çekiyorum geçmişin anıların üstüne demir kapıyı. Son kez dönüp bakıyorum nedenini bilmeden.
Gözlerim pencerede, sanki biri el sallanacak, gitme kal deyip birisi sesini bana duyuracak. Yüreğim avuçlarımda, anılar ceplerimde yürüyorum. Gerçek dünyanın bilinmezliğinin ötesine.
YORUMLAR
Adımı yazıyorum tozuna. Ayrılık zamanı geliyor. Puslu gözlerle bir anıda ben asıyorum rengi solmuş duvarlara. Ağır ağır iniyorum merdivenlerden. Her basamak gitme der gibi sızlanıyor. Her adımımda yüreğim burkularak çekiyorum geçmişin anıların üstüne demir kapıyı. Son kez dönüp bakıyorum nedenini bilmeden.
Gözlerim pencerede, sanki biri el sallanacak, gitme kal deyip birisi sesini bana duyuracak. Yüreğim avuçlarımda, anılar ceplerimde yürüyorum. Gerçek dünyanın bilinmezliğinin ötesine.
Birinci kişili anlatımla yazılmış kısa ama insanın içini sızlatan yaşanabilir türden bir öykü.Ama öyle kalemi alınmış ki akıcı ve bataklık gibi bir yazı.Okumaya başlayan birisi yazıyı sonuna kadar okumadan bırakması mümkün değil.Saygı değer şairim,şiirlerinizdeki gizemi yazınızada aynen yansıtmışsınız.Bu yazıları ancak edebiyat dalında akademik eğitim almış birisi yazabilir.Gerçekten eğitim seviyenizi merak etmedi değilim doğrusu.Sizi yürekten kutluyor,en içten samimi saygı ve selamlarımı yolluyorum.
ekici
Gezdiğimizin ne kadarı ev, ne kadarı anlatıcının kendisi, bilmiyorum. Çatısı çökecek kadar uzun süre terkedilmiş bir evde denk gelinen yarım bardak çay ve izmaritler sanki anlatıcının dünyasından alınıp oraya konmuş gibi (Belki onun dudaklarının izini taşıdıkları içindir. Kitap ise onun ellerindeydi). Ama sonunda anlatıcının evden ayrılmasına sevindim; en kendisi o kadar metruk kalmamayı seçmiş gibi. Saygılarımla.