- 1306 Okunma
- 6 Yorum
- 0 Beğeni
PİŞMANLIK-6 (The End)
-Geçmişe Dair Pişmanlıklar İle Harcadım Güzel Geleceğimi-
Çok sevdiğim Damla’m hastahenede ameliyat olmayı bekliyordu. Her şey bir muayene esnasında, doktorunun önceki gelişine ait testler sonucunda verdiği karar ile başlamıştı. 25 yaşında, omuzları titrerken çıplak dağ yamaçları gibi, hiç anne olamayacağının kahrı ile yaşamaya alışacaktı. Kardeşim’in hastaneye çağırması ile Damla’mın yanına gelip onu görmüştüm. Çok bitkin bir haldeydim. Neden çok sevdiğim sevgilimin başına bunlar gelmişti? Neden? Bir anlam veremiyordum ve sabrın, felaket anının ilk safhasında olduğunu anımsayıp kendime çeki düzen vermek için uğraşıyordum. Kardeşim ile konuştuktan sonra eve gitmem gerektiğini söylemişti. Ama ben Damla’mın yanında kalmak istiyordum. Yavaş adımlarla evime doğru gelirken, aklımda hayatım boyunca belki de pişman olacağım bir şey düşünmeye başlamıştım. Saat İkindi vaktine az kaldığını gösterirken, aklım pişmanlığımın en kritik safhasında olduğumu bana bildiriyordu. Yapmayı düşünüğüm şeyden pişmanlığım biter miydi, bilemiyorum.
Kapının anahtarını pantolonumun sağ cebinden çıkartıp kapıyı açarken, mutsuzluğun ne kadar da kötü bir şey olduğunu hissetmeye başlamıştım. Mayıs yağmuru kaldırım taşları ile kucaklaşıverirken dışarıda, tütün kokan çizgili, açık mavi gömleğimin düğmelerini çoktan açıvermiştim. Bunalıyordum bulunduğum durumdan. Aklıma eski sevdiğim kadın geldi birden bire. Çıkarmak istediğim bir günah gibi boğazıma yapışıveriyordu o an. Gömleğin ardından atleti de çıkarıp, yarı çıplak bir şekilde kanepe de uzanmaya başlamıştım. Anlamsız bakışlarımı kanepenin üzerindeki iplikler üzerinde gezdiriyordum. Geçen hafta bu kanepenin üzerine döktüğüm şalgamın lekesi, dünya şeklinde bir hacmi kapsamış ve orada kalıvermişti. O lekeyi çıkartacak deterjanım da vardı. Ama uğraşmamıştım. Belki Damla’m gelirde evime, bana kızar ve ben o kızması ile mutlu olurum diye silmemiştim. O leke, ufacık leke, şu anda hastane de bulunan Damla’mı hatırlatıyordu bana. İkindi ezanının tatlı neşvesini o an duyumsayıvermiştim açık penceremden. Toparlanıp oturuverirken kanepeme, ütüsü kaçmış bir zevkin kursağımda ki acı tadıyla zoraki nefes alıpveriyordum. Damla’m hastanede umutsuz bir kadın olarak, içerisinden tüm umutlarının çıkarılmasını bekliyordu. Ben ise çaresiz bir şekilde saçmasapan şeyler ile uğraşıyordum. Ezan bitmeye yakın, karşımda duran mini bozdolabından bir şişe sade soda çıkartıp içmek istiyordu canım. Ruhum, köstebeğin yuvaları gibi delinmiş vatanında sergüzeştliğinin en mahrem noktasını alan ömrünün çilesine baş eğen mağdurdu. Dayanılması güç bir acıydı içimdeki. Aşk’ın ne olduğunu bilmeden, aşk yaşamaya kalkışma, hayret etme diyen Mevlana kuvvetini içimde hissetmek istiyordum. Ancak çaresizce dönüp dolaşıp hep aynı yere varıyordum.
Derdimi anlatacağım kimse de yoktu. Annem ile de konuşsam, bana kızacaktı. Damla’yı ne kadar çok sevdiğimi biliyordu; ancak benim, anne olamayacak bir kadın ile evlenmeme karşı geleceğini iyi biliyordum. Keşke sevgimi kelimelere dökebilip de anlatabilseydim herkese. Anneme, Damla’mın ailesine, ahbablara ve hatta eski sevdiğim kadına. Çünkü o kadında da biliyordu ki, onu da aynen Damla gibi seviyordum. Ancak bana şans tanımayan ve de kederle beni yüz üstü bırakan o kadına bile rahatça anlatamayacaktım derdimi. Benim sırdaşım ve en iyi arkadaşım olan kardeşimi de daha fazla üzmek istemiyordum. Ne yapabilirdim ki? Benim de Damla’ya olan sevgimi kanıtlayacak ne olabilirdi ki?
Aklımda hep bu eve gelin olarak girmesini düşlediğim insan şu anda hastanede ameliyat olacağı zamanı bekliyordu. Gerekli şartlar oluştuğu an, sevgilim, Damla’m, meleğim ameliyat olacaktı ve de bu eve bir daha gelmek de istmeyecekti. O akdar çok pişmanlığım olmuştu ki hayatımda, artık pişman olunacak tek şeyin yaşamak olduğuna karar vermiştim. Bu düşünce, en çok pişmanlık hissedeceğim bir durumdu. Aldırış etmemeye çalışsam da dayanamıyordum. Ama her şeye sabırlı davranıp, her suyun yatağını bulacağıma inanma düşüncem de gitgide azalmaya başlıyordu. Korkuyordum bu durumdan. Ama nasıl dayanabilirdim?
Üşümeye başlamıştım. Pencere açıktı ve de yarı çıplaktım. Ama hiçbir şey umrumda değildi. Ölmek istiyordum. Belki de en çok pişman olacağım şey bu olurdu benim için. Evet, gerçekten ölmeliydim. Bu beni kurtarabilirdi. Kurtarabilirdi beni bütün dertlerimden. Ölmek? Ama nasıl ölecektim ben gerçekten de? Hiç denememiştim ki! Acaba ocağın gazını mı açsaydım ya da ne bileyim, benim pencereden de atlasam ölmezdim büyük ihtimal. Sakat kalırsam daha fazla acı çekecektim. Ölmem lazımdı, ölmem.
Üstüme gri renkli bir t-shirt giyip, elimde tuttuğum da boş soda şişesini çöp kutusuna attıktan sonra tekrar dışarı çıktım. Beyaz gülüm hastanede Histerektomi ile annelik hayallerine bir son verecekti. Sonsuza dek içine düşecek hiçbir kuvvet ona bir çocuk getirtmeyecekti. Kaderi böyleydi belki, ama dayananamıyordum. Pantolonumun arka sol cebinde ezilen sigara paketimi çıkartıp, tekrardan ciğerlerimi boğmak istediğim için bir dalından yakmaya başladım. Hece hece her dalında yollarım meyhanenin duvarlarından süzülen günahlar gibi akıyordu ışık ışık. Gökyüzü Mayıs’ın neminde mavilerin yeşilinden ilham almış bir sevgili gibi aruz aruz yağarken yeryüzüne, dolmuş şoförlerinin sesleri tıkayıveriyordu aşk trafiğini. Kornalar havada festival verirken, süslü bir gerdanın beyaz altınlarla donatılmış çeyiz sandığı gibi garip bir evliliğin ilk gecesinde üşüyen ve de sıkıntıdan ara ara terleyen genç kız gibi yüreğim veryansın ediyordu. Dolaştığım bu şehrin sokaklarında her köşesi dikenli olacaktı artık biliyorum. Üzerimde ağır bir sigara kokusu ve ıslak bir yürek çamaşırı asılı gözlerim ile beraber yolların beni bilmediğim bir yere götürdüğün farkına vardım. Dönüşü olmayan yollara girer gibiydim. Yeniden mutlu olacak mıydım bilemiyorum, ama pişman olacağım kesindi. 2001 sigaram tükenmişti sokak sokak.
Pişman olacağım ve bir daha ondan daha büyük pişmanlık duyamayacağım bir pişmanlık peşindeydim. Geldiğim yer nasıl da tanıdık geliyordu bana. Camlı kapıdan içeri girerken içimi tarifi edilemeyecek derece derin bir korkunun sardığını farkettim. Ama neden korkuyorum, ne için korkmalıydım ki? Hiçbir şey önemli değildi artık. Pişmanlığım, en pişman olacağım şekilde olmalıydı.
Beyaz önlüğü ve kalın çerçeveli gözlüğü ile orta yaşlarda bir kadın bana sesleniyordu, duymamıştım ilk önce.
-Gerekli tüm evrakları doldurmuşsunuz.
-Evet efendim.
-Adet yerini bulsun diye son bir kez sormak zorundayım Adem Bey. Bunu gerçekten
yapmak istediğinden emin misin?
-Evet,evet belgeleri imzaladım. Vazgeçmek gibi bir fikrim yok.
-Biliyorum, ama Vazektomi’den dönüş yoktur. Dönüşü olmayan bir karardır bu.
-Evet, biliyorum ve vazgeçme gibi bir fikrimde yok.
-Tamam o zaman Adem Bey. İçeri geçip işleme başlayabiliriz.
15 dakika geçmişti. Hayatımda belki de en büyük pişmanlığa ait adımımı atmıştım. Ben hızlıca yürümeye çalışırken hemşire arkadan bana sesleniyordu:
-Efendim, iyi misiniz? Taksi çağıralım mı size?
Cevap vermeden yürümeme devam ediyordum. Hayallerimin %75’ini kaybetmiştim resmen. Hayatım adına artık farklı bir rol izleyecektim. Damla’m hastaneden çıktıktan sonra yanına gidecek ve benim ile evlenmemen için hiçbir sorun yok diyecektim. O nasıl anne olamayacaksa, ben de baba olamayacaktım. Kısırlaştırılmış sistemlerimizde artık hayallerimizde kısıtlı bir aşkın rüzgarına kapılmıştı.
Pişmanlık hisseetmemeye çalışıyordum. Esasında kendimi pişman hissederken bile pişman oluyordum. Öyle garip bir durumda kalmıştım ki; artık tadı tuzu yoktu hayal sergüzeştliğinin. Güneş kime doğacaktı? Kim için bir daha baharlar gelecekti?
Artık Damla’nın beni kabul etmemesi için bir eksikliği yoktu. Telefonumun çalışına bile artık umursamaz bir şekilde bakıyordum. Kardeşim beni arıyordu o anda.
-Abi, abiii nerdesin?
-Ihh, canım ne oldu?
-Abi hemen hastaneye gelmen lazım.
-Ne oldu canım, Damla’ya bir şey mi oldu yoksa?
-Sen gel işte abi. Yok,haydi sen gel!
-Tamam canım.
Pişmanlıklarımın en büyüğünü yaptım derken, daha pişman olacağım bir zamana girmiştim. Bunu zaman ve göreceklerim bana daha iyi öğretecekti.
...!
Okuduğunuz ve zaman kaybettiğiniz için özrümü bağışlayın.
&AdmOrhn &
YORUMLAR
HakkınSesi
Çift camlarında harflerin sesleri kaderin ıstırabıyla yüreğinize dokunsun...
Hürmetle...
HakkınSesi
Sizde şu serinin sonunu getiremediniz gitti efendim...
Dizi gibi her gün her gün...
Acıkıyor insan..:))
Aşk elin de onunda:)
Hürmetle..
AYSE 09
sayfamda bekliyorum hep
zeynebin macerasında
gitmeyin sakın
HakkınSesi
Dualarım da kal daim, hürmetle..
Uff dedim ama bu ufff çok derinden ve misli misliydi.Bilmem anlatabildimmi?
Sevgi de en büyük şey emek ve özveridir.Birde güven var ise işte o hakiki sevgidir.Lakin bu davranış ile sevgisini belli etmiş kendince ama yaşayacağı pişmanlıklar daha odaya girmeden vicdanının yüreğinin içine acı bir katman gibi çöreklenivermiş.Ne kadar refah içinde olduğunu düşünsede.
Gitme kal diyeceğim/ şair/yazara.
Lakin ferman yazılmış bir kez.Gidene dur demek yaraşmaz.Giden bir gün /geri geleceğini ümit ettirmişse eğer..
Selam /hürmet ile.
HakkınSesi
Hürmet ile efendim:)
Ölmeyi arzu etmek pişmanlığın ularına yüzme bilmeden kulaç atmaktır bazen...
Yazın hayatına ara vermek ! Ne demek...:(
HakkınSesi
Bazen mürekkebin can olacağı sayfaları nadasa bırakmak gerekir...
İstemeye istemeye...