- 1701 Okunma
- 18 Yorum
- 0 Beğeni
O ZAMAN AYNALAR SUÇLU
Hayat otuzlarında nasıl olmalı ayna? Gençliğin hayallerinden ve girdaplarından uzak…Saçlarına düşen ilk akların telaşı içinde sermest…Ama sıkıntılı bir telaş olmamalı bu değil mi? Artık büyüdüğümü ve asıl ben olmaya doğru yaklaştığımı hissediyorum.
Büyümek ne zaman durur? En büyük anıma geldiğimde ne olacak? Beni nelerin beklediğini bilememek biraz ürkütücü. Ama yaşadıklarımdan daha farklı acılar ve sevinçler yaşayacağımı sanmıyorum.Gerçekten her kula kaldırabileceği kadar yük veriliyorsa, benim yükümde bir değişiklik olmayacak ileriki yıllarımda. Çünkü hala dayanabilme eşiğim aynı. Hala kırık bir bakışta dudaklarım titriyor, hala çizgi filmlere gülebiliyorum.
Çamurlu bir yolda yürürken, bir kedi izinin parmaklarını sayabilecek kadar meraklı bir çocuğum. Yaşlı bir yüzden –bu ağaç ya da hayvan, hatta eski bir eşya yüzü de olabilir- hayat felsefesi çıkartabilecek kadar büyümüş bir varlığım.”
Duvardaki aynaya son bir bakış atıp yatağına uzandı. Tavandaki lambanın kıvrımlarında, penceredeki perdenin desenlerinde gözlerini gezdirirken, aynaya söyleyemedikleri geçiyordu yüreğinden. Aynasından bile sakladığı hüzünlü hatıralarını düşündükçe, ufacık bir et parçasına döndü bedeni. Suskunluğunun ucundaki kilide uzanmaya çalıştıkça, gözlerinin yandığını ve nefesini tuttuğunu fark etti.
En büyük acılar bile birgün nihayetleniyor.
Bir müddet sonra başka diyarlara dağıldı düşünceleri. Bugün taşınan komşusunu, onda kalan mavi çiçekli pasta tabağını, öğretmenin küçük kızının defterine yazdığı notu, kocasının temiz çorabı olup olmadığını düşündü. Sonra birkaç sıradan şey daha…En son, hafif aralık pencereden esen rüzgarın, perdeyle ahenkli danslarını izlerken gözleri kapandı.
“Evvel zamanların birinde; birinin not etmeye dahi gerek duymayacağı kadar sıradan bir vakitte, küçük bir kadın kız doğurdu.
O vakitler kız doğunca yer gök ağlardı.
Kız doğuran her ana gibi, küçük kadın da ağladı. Korkuyordu. İyice korktuktan sonra, ağlayan kızına korkulu sütünden emzirdi. Böylece annesinden emanet aldığı korku, vakit kaybetmeden göğsünden kızına aktı…
İlk süt sarı olur. Kim ne derse desin; sebebi annenin korkularıdır aslında. Yağlı bir korku nehridir ilk süt. O yüzden herkes biraz korkaktır.
Küçük kadın bebeğine hüzünlü ninniler söyledikten sonra, gidip duvardaki kırık aynasına baktı. Ağladı. Zaman biraz geçti…
Zaman kadını kandırdı, zaman kızı büyüttü.
Bir sürü şey büyüdü kızla beraber. Kadının ağrıları, bahçeceki yemişin dalları, küçük kızın terlikleri, dizinden diline değen yaraları…
Kız yeteri kadar büyüdü birgün. Babası öyle dedi. O zamanlar büyüyüp büyümediğine babalar, bir de –varsa- dedeler karar verirdi. Erkeksen inzibatlar gelir alırdı seni, kızsan al bayraklı atlılar… “Börek yapabiliyorsun sen, tamamsın.”dedi baba bir akşamüstü. Börek yapan, yufkaya ekşi çökeleği maharetle sarandı. Yufkayı saran bir erkeği de sarardı.
Sustu kız. Gidip annesinin aynasına baktı. Ayna yaşlanmıştı. Zaten annesi yaşlamıştı aynayı, bir de kız yaşlayınca, aynanın sırrı göçtü. Kırık yerlerinden yosun çıktı.
Yosunlar…Ah nemli yönlerin çiçekleri! Aslında kuzeyi göstermez yosunlar. Bu yalan! Kederli yüzleri bulamasınlar diye icat edilmiş bir yalan.
Büyüdün dediklerinde sahiden duruyor muydu büyümek? “Ya bedenim büyürken, ruhum bir kuytuda oyuna dalmış ve kervanı kaçırmışsa.”dedi kız. Sonra dilindeki itirazımsı tattan korktu. Dudaklarından havaya dağılan kelimeleri toplayıp, aynanın çatlayan yanlarına sıvadı. Annesi de böyle yapardı. Sonra otururdu ocağın önünde, içli türküler gibi ağlardı. Ondandır, küçük kızın kulaklarında daima eski bir şarkının nakaratı vardı. Bir de kimseye duyurmadığı düşten sesler…Onlar yasaktı, kız ürkek…
O zamanlar yasaklara en çok ürkekler uyardı. Ürkekler, hayal edebilecek kadar cesur ve fakat; hayallerini kendileriyle dahi paylaşamayacak kadar serçeydi.
Yine bir akşamüstü, göz kararı bir tutam umut aldı kızın göğsünden babası. Ve göz kararı bir sigara sardı. Sigaranın dumanı haneyi dolandı. Ağabeyler bağdaş kurup oturdular. Anne bir köşede paspas dokudu, bir gayret. Kız yan odadan onları dinledi. Duvardaki ayna, hem gördü, hem dinledi. Ayna “ Yine aynı şey” dedi içinden. “Artık kırsınlar beni.”
Mizan kuruldu. Baba, gövdesinden kimin ne kadar su çekeceğini tarttı. Dal dal evlatlar büyütürken, kararı erkenden vermek şarttı. Kim budanmalı, kim boy vermeli muhasebesi, mevsiminden sonraya bırakılmamalıydı.
Kızın çay doldurduğu bardak çatladı. Oysa odadakiler memnundu. Anne hariç. O hala mavi beyaz bir paspas dokuyordu. Paspas en elzem şeydi bir çeyiz için. Eşiklerden kir sıçramamalıydı.
Ağabey okuyacaktı. Kız mı? Alan bakacaktı.
Hayat bin yıldır akıp gittiği gibi akacaktı işte. Birileri dantellerine “ya nasip” dokuyup, çitilenmiş avlularda beyaz çoraplı ve hayırlı kısmetler bekleyecek; birileri sermayesi babadan mutluluklara hesapsız yelkenler açacaktı.
Müddet doldu. Kapı çalındı. Dernek kuruldu ve kız alındı. Ağzı bıçak suskunluklarla boynu bükülen kız, çokça alındı. Alınması, alınmasını engellemedi ama…
Gelin beyaz çoraplı kısmetiyle sessizce yola koyulurken –bütün kız anneleri gibi- annesi ağladı. Duvardan indirdiği gamlı aynayı ipekli bir çarşafa sardı. “Al” dedi kızına. “Al anneni de götür.”
Aynanın izi duvarda kaldı. Yuvarlak bir kirsizlik deldi duvarı. Anne gidip gelip duvarın tek temiz kalan yerine baktı.
Birgün anne de gitti sessizce. Kız, annesi giden bütün kız çocukları gibi ağladı. Gidip gelip sırrı göçmüş aynasına baktı sonra…Baktıkça gözleri yaşlandı. Ayna yaşlanmadı ama; çünkü o çoktan ölmüştü.
Ölüler yaşlanmaz…
Ayna ölmüş de olsa aynaydı işte. Annesi gülümsedi her seferinde aynadan. Hiç gülümsemedi kız. Kırgın baktı hep. “Öptüğün yerlerde ince bir sızı…Kimse karşılıksız durmuyor başucumda. Bin hüzünle büyüyor annesinin kızı…Sen de beni özledin mi anne?”dedi. Terledi aynanın yosunları. Çatlaklarından saç telleri aktı.
Zaman da aktı…
Ama akışkan olmasına rağmen kir tuttu zaman. Azaldı…Artık hiçbir şey teselli etmiyordu kızı. Bir şey vardı eksik olan. Nefes almaya yarayan, yanaklarını kırıştıracak kadar yüz güldürücü bir şey…Kitapların, şiirlerin hararetle anlattığı o şey…Kirden arınmış, şehvetten uzak, tutkuyla eş, gözyaşına bulanmış ama o haliyle bile yaşam salgılatan bir şey…
Artık korkmuyordu.
Uçurumun başına kadar emekleyerek gelenler, sonundan korkmaz artık. Çünkü o uzun yolda, öylesine alıştırmışlardır ki kendilerini o “mukaddes” sonlarına, artık düşmek değil, tutunmak korkunç gelir onlara…
Yalnızlığı gökyüzünü silkeledi bir gece ve bir Kervankıran Yıldızı düşürdü eteklerine. Rızkını kestaneden çıkartan bir dağ köylüsü gibi şefkatle sardı Kervankıranı… Sahte bir ışıkta kırıştı gül yanakları. Oysa en güzel yanıydı yanaklarındaki bir çift ıslak yol. Yolları şaşırdı…Çobanaldatanları serçe, et obur çiçekleri gül sandı. Karanlığında açan çiçeklerin kokusuna aldandı.
En güzel gece açan çiçekler kokar. Çünkü onlar, çoğalmak için, meçhul suretlerine, başdöndürücü kokularıyla cisim verirler. O yüzden çirkin de olsalar güzel tahayyül edilirler. Oysa her çiçek güzel değildir.
Her yanlış bir erdem kattı hayatına. Bildi. Fark etti. Bir beşik gibi sallandıkça hayatın kollarında, acının ve hüznün ona ne kadar yakıştığını ve onu bir anne şefkatiyle büyüttüklerini gördü. Kimseye diyemediklerini fısıldadı kendi kulaklarına. Sessizlik ona mavi bir atlas hediye etti. O aşk dolu mavi atlasa daldıkça, mercanların arasına gizlediği ruhunu öptü. Bunu kimse bilmedi.
Aradığı aşk buymuş meğer…Hüzünlere sarıldıkça, hüzün elbiseli kelimeler doğurmak. Hiçbir şey insanın kendi hüznü kadar sadık değilmiş. Gerçek aşk, her yanı çok çirkinle, her yanı çok güzelin dudaklarını birbirlerine değdirmesiymiş…Çirkin, olanca bedliğine rağmen sevildiği için müsterihtir. Güzel, zaten değiştirme gayretinden ırak bir tutkuyla sevmiştir. Çirkin hüzün, güzel kız…
Şartsız bir “evet”, beklentisiz bir “hayır”, ortaklaşa dillendirilen bir “olabilir” miş aşk.
Fakat farkında olmadan ikiye bölündü çatlayan ruhu. Biri hala dizindeki yaraya üfleyen küçük bir kız olarak kalmıştı zaten. Diğeri duvar kadar dilsiz ve sert…Bir gövdeden ayrılan iki dalın, fırtınalı havalarda birbirine dolanması misali, çaresiz anlarında kendisine sarılan yine kendisi oldu. Ağlayan ruhuna, sert ruhu siper etti bütün korunaklığını. Sert ruhunu kuruyup kırılmaktan, ağlayan ruhunun ıslaklığı korudu.
Atlasında gizlediği kelimelerden kimsenin bozmaya kudret yettiremeyeceği büyüler yaptı düşlerine. Yine ekşi çökeleği yufkaya sarmaya devam etti. Annesinin dokuduğu paspaslara ayaklarını sildi. Kadın oldu, anneliği bildi…Evin odalarında gezindi, toz aldı, pencereden caddelere baktı.
Hayat bir yanda akıp gidiyor, bir yanda durup ona bakıyordu.
Sonu mu? Sonu bu masalda değil…
Her masal kadını, eski bir şarkı, derin bir kırık, yosun rengi bir sızı olarak aynada kadı. Ancak ayna bir sonraki sahibinin eline geçince, bir önceki masal kadınının akıbeti belli oldu.
Ayna sır…Sırların hepsi ayna…Daha çok güzelken beni kır. Unutma ki; beni kızına bırakan, ona bir de çileli kadınlar mezarlığı bırakır.
Beni kır! Aynalar intihar etmeyecek kadar cesurdur.
Gözlerini açtı ve gözbebeklerini hiçbir yere değdirmeden duvardaki aynaya baktı. Yan odadan gelen acılı bir şarkıyla yanakları ıslandı. Sonra kızının hıçkırıkları böldü kederini…Hızlı bir kanser hücresi gibi yayıldı benliğine hıçkırıklar. Ağlamaktan vazgeçti.
Bir anne ağlamaktan daha başka şeyler yapmalıydı yavrusu için. Hızla kalktı ve duvardaki aynayı yerinden çıkarttı. Onun duvarında iz yoktu henüz.
Banyonun soğuk zemininde aynayı kıracaktı ki, birbirine karışmış onlarca hıçkırık ve ağıt duydu. Sonra aynanın çillenmiş yüzünde kırık dökük suretler. İçlerinden bir annesini tanıdı. Annesi aynayı ona verirken “Anneni de al” götür demişti. Bir kez daha gitmemeliydi annesi. Aynayı kıramadı. Ama yerine de asamadı. Onu usulca banyodaki çöp kutusuna bıraktı.
Sonra gidip kızına sarıldı.
***
Bir çingene “Benim adam tıraş olurken bakar” diyerek heybesine attı çöplükte bulduğu aynayı. Masal başka bir hanede devam edecekti artık. Bizim kızın sonunu da, o hanenin kızı bilecekti yalnızca…
...ENGİNDENİZ...
-TAMAMEN KURGUDUR- (Artık bu ibareyi bütün yazılarıma ekleyeceğim.)
Öyküm "Konu annesi" olan Mehtap ALTAN’ a ithafen yazılmıştır.
YORUMLAR
asırladır süre gelen geleneği yıkmadan başka bedenlere taşımak aynanın gizinin içinde görmek harika bir duygu farklı bir tarzla sunmak maharet canım sevgilerimle kalemin daim olsun...
Aynur Engindeniz
Gülayşe DELEN
Duvardan indirdiği gamlı aynayı ipekli bir çarşafa sardı.
“Al” dedi kızına. “Al anneni de götür.”
Aynanın izi duvarda kaldı.
Yuvarlak bir kirsizlik deldi duvarı.
Anne gidip gelip duvarın tek temiz kalan yerine baktı.
Kadının çaresizliği gün yüzüne çıktı yine bu hikayede... Devamı gelecek ise, okuma sırasında bekrleyenlerden biri de benim bilesiniz..
Sevgiler..
Demiştim ki ;
-kibrit yanar yaşarsın
Hep kadınlar değil midir birilerinin verdiği aldığı kararları göğüsleyenler
-kibrit ıslanır öğrenirsin
Öğreniyoruz işte aynalara bakaraz kendi kendimize sufle söyleyerek yine kırılan aynalardan dirilmeyi öğreniyoruz
evet kibrit yanar yaşarız.
sevgimle
Aynur Engindeniz
Karar mercileri geniş bir perspektifle bakabilseydi hiç değilse ömürlere...Böylece hakkını isteyenler ve olanı anlatanlar bir "izm" tabutuna sokulmazdı.
Boş ver onları, biz seninle parkta kirlenmece oynayacağız. Belki ayna da buluruz.
Sevgiler ...
lacivertiğnedenlik
Aynur Engindeniz
Ama salıncak iyi fikir. Ama şimdi devlet malzemeden çalıyor ya. Salıncaklar minnacık. Nerde o eski Türk filmlerindeki iki kişillik salıncaklar:) Bir tahtaya dört ip tamamdı...
Şansımız varsa ağaca da çıkarız değil mi*
lacivertiğnedenlik
Aynur Engindeniz
Demek ki neymiş, sıradan olmamak gerekmiş değil mi?
Aynur Engindeniz
Sevgili Reyya niye ağlamak...Ağlamak yok! Tamam ağla, iki ay yazmayacağım:(
Senin de yüreğin hep gülsün...Ağlamayı mutlu anlarımızın sevimli heyecanlarına bırakalım emi?
reyya
Ama bu yazı yüreğime dokundu yaav.......
içi ağlayan, yüzü dertten katılaşan nice kadınlar bilirim....
ama hiç böyle düşünmemiştim......
Anlayacağın hepsi için ağlayacağım, galiba onların gözlerinden akmayan yaşlar benim gözpınarlarımdan taşacak gibi içim doldu
kalemine sağlık Allah yavrularımıza yardım etsin, boyun eğilecek değil, sevinçle kabul edilecek kaderler yazsın
bizlere de....
Aynur Engindeniz
Anneannem ve annem için ağlamalıyım, ama kendim için ağlamaya vaktim yok...Çünkü kızlarım var...Anneler akıllı ve güçlü olmalı değil mi?
Beğeniyle okuduğum ve gerçekten bunu da söylemekten çekinmediğim kalemler Engindeniz - Altan ikilisi.
Güzel bir okuyucu kitlesi yakaladılar.Şimdi Engindeniz'in bu sayfada güzel bir yazı yazacağını bile bile geldim, keyifle okudum.
Büyük bir keyifle de TEBRİKLERİMİ BIRAKIP ÇIKIYORUM.
Aynur Engindeniz
Ben de sizin nokta vuruşlu öz öykülerinizi tebrik etmekten ne geri dururum ne de çekinirim...
Teşekkür ederim, kendim ve arkadaşım adına...
Sevgiler.
Felsefi yönlü öykü yazmak her bir babayiğidin harcı değildir. Sizi kutluyorum. Başarılı bulmamın kanıtı da şu oldu.
Öykünüz bana, Nietzsche'nin "Böyle Buyurdu Zerdüşt" kitabında okuduklarımı çağrıştırdı. Orada yazılanlar değerini
verdi bana. Yazım konusunda ise, tırnak içinde bitmeyen
cümlelerde nokta yerine virgül koyun ki, bundan sonra bu
anlamda benden tık çıkmasın.
Başarılarınızın devamını diliyorum.
Veysel Başer tarafından 5/12/2011 12:03:09 PM zamanında düzenlenmiştir.
Ben nedense okuduğum yazılarda veya seyrettiğim filmlerde anlatılanı değil kelime aralarına veya görüntülerde sıkışmış can çekişen aytrıntıları daha fazla görüyorum.
Söyleyince de "Ya nerden çıkarıyorsun" diyorlar.
Susuyorum.
Aslında "إِنَّا خَلَقْنَا الْإِنسَانَ مِن نُّطْفَةٍ أَمْشَاجٍ نَّبْتَلِيهِ فَجَعَلْنَاهُ سَمِيعًا بَصِيرًا Doğrusu biz insanı, imtihan etmek için karışık bir nutfeden (erkek ve kadın sularından) yarattık da onu işitici, görücü yaptık.İNSÂN (DEHR) - 2 Suresinde akıl sahipleri için anlatılan hakikatin ışığında bakmak lazım diye düşünüyorum.
Ve aslında her zaman kadın egemen beyinlerin erkek egemen eylemler yaptığı zannedilse de ...
Velhasıl...
Her nefis ölümü tadacaktır. Sizi bir imtihan olarak kötülük ve iyilikle deneyeceğiz. Hepiniz de sonunda bize döndürüleceksiniz.كُلُّ نَفْسٍ ذَائِقَةُ الْمَوْتِ ۗ وَنَبْلُوكُمْ بِالشَّرِّ وَالْخَيْرِ فِتْنَةً ۖ وَإِلَيْنَا تُرْجَعُونَ
Aynur Engindeniz
Ama siz de yazılarımı feminist bulmuyorsunuz değil mi?
Teşekkür ederim...
erolabi
Bu konuda taraflı.
Eline geçen gücü hakkaniyet ösüzgecinden geçirmeden,insaf dokundurmadan,merhamet duymadan kullandığına inanıyorum insanoğlunun.
İnsan ana-varlık olan hakkında daima olumlu ve merhametli düşünmüştüğr eskiden beri.
Anne olmanın ezici üstünlüğü her zaman diğer cinsler üzerinde kompleks yaratmıştır zaten.
Feminal hareketlerin gereksizliği aşırılığı ve anlaşılamamış olmasında kaynaklanan sorunlar yaşanıyor her zaman.
Selamlarımla.
Aynur Engindeniz
Teşekkürler, saygılar.
erolabi
Erkek cinsinin yaşam destek ünitesi sizce ne?
Elma mı?
Armut mu?
Daha iyi yemek mi?
Daha iyi giyinmek mi?
Yoksa....
:)))
Evet dünyayı kadınlar yönetiyor.
Kadına düşmanlığı da hoşgörüyü de körükleyen onlar.
Yücelten de alçaltan da.
Ben ce...
Anneler ve kızları artı kızlarının kızları
Kader baştan kızının alın yazısını annesine nakşedermiş.
Anne ne yaşadıysa kızı da aynısını görürmüş
Hayat tekerrürden ibaretmiş anne ve kızları için
Değiştirmek için aynanın sırını dökmek gerekmezmiydi.
Yada aynayı bin parçaya bölüp dağıtmak ki başka ocaklarda aynı başlangıçlara sonlara uğramasın diye.
Sevgiyle sevdiceğim.
Bir yer daha varki.Beni anlatan.
Ben de hüznümü giymessem nefes alamam.
Ne güzeldir hüzün.
Kimileri şikayet etsede onun varlığından ben sıkıca kucağımdan indirmek istemem ,niyeyse garip bir aşk ile bağlıyım hüznüme o da bana.
Tekrar sevgimle Mehtap ve seni yüreğinizden öpüyorum
Aynur Engindeniz
Bu arada ne zamandır gruplara giremiyorum. Umarım Nurcanımla kendi kendinize sıkılmıyor ve beni çekiştirmiyorsunuzdur:)
Ülviye Yaldızlıı
İlahi sen..
Ben de tam olarak gidiyorum sayılmaz.
Seni çekiştirmek için aslında fırsat gözetliyorum ama denkk gelmiyoruz bir türlü:):)
Aynur Engindeniz
Ülviye Yaldızlıı
Forum konuları güzelmiş..bazılarına bende katıldım:)bakarsan görürsün balım:)
Aynur Engindeniz
Yav ablacım...Ne deruni girmişsin mevzuya....Ders kitabından sayfa sayfa yırtmışsın da buraya koymuşsun zağar..
Şu dikkatimi çekti...Yazı da anlam kayması yok....Bir bütünlük mevcut...Bu da yazıyı güzelleştiren bir etmen..
-TAMAMEN KURGUDUR- (Artık bu ibareyi bütün yazılarıma ekleyeceğim.) yazısı da o kadar ciddi ciddi duruşum sonrası vakarlığıma gülücükler açtırdı:))
tebrikler..
hürmetle..
Aynur Engindeniz
ama birisi görebilir :)
Deruni girmek sana has. "Tamamen kurgudur" yazmak farz oldu artık. Değişen bir şey olacağını sanmasam da...
Teşekkür ediyorum.
Hürmet edenlerin çok olsun...
Aynanın sırrına sarılan kızın kadın gölgesine bir gölge yaklaşır...
O gölge korkularını düşleriyle harman eden şiir ülkesinden gelen kelimeler gelinidir...
Belki de yaşamın hep bir köşesinde saklı olan umudun dermanıdır aynaların kırık yanından göveren son çığlıkların yaşama tutunuşu....
Bu yazın başkaydı farklıydı ağırdı...
Yazmak sana ne çok yakışıyor sevgili Aynur....
Teşekkür ederim....
Aynur Engindeniz
O daha iyi olacak düşüncesindeyim.
Desteğin, ilhamın kısacası varlığın için şükürler ve teşekkürler...
Mehtap ALTAN
Bu çalışman farklıydı duygu kurgu ve kelimelerin harmanına gizin çıplak çığlığını da ekmişsin....
hadi bakalım....