- 937 Okunma
- 0 Yorum
- 0 Beğeni
Üşüyorum
Erciyes’in doruklarından bir kuğu gibi eteklerinden süzülüp şehrin üzerine inen soğuk donduruyordu adeta. Kış ayları çoktan uzaklaşmasına rağmen İlkbaharın bitimine ramak kala bu şiddetli kar, fırtına neyin nesi bir anlam veremiyordu kimse.
Nisan ayı çıkmış Mayıs’ın kendine güzelliklerini yaşarken ağaçlar çiçeklerinin o güzelliğini cömertçe tabiatla paylaşıyordu. Çocuklar kadar şen’di yürekler. Havaların ısınması insanda bir rahatlama bir hürriyet duygusunu tesis etmişti ki anlamsız soğuklar kabuğuna geri çekti onca kalabalıkları. Ya çiçekler, Çiçekler kapkara geçmiş boyunlarını bükmüşlerdi. Öksüz çocuk gibiydiler. Soğuk almıştı. Hüzün doluydular. Her bir çiçeğin yarınlara olan umutları bir gecede kaybolup gitmişti. Meyveleriyle ağaçları şenlendirecek etrafa gıda salacak insanlara yararlı olmanın mutluluğunu yaşayacaklardı. Ama olmadı. Beklenmeyen ve kimsenin de anlam veremediği soğuk bütün ümitlerini yok etmişti. Senin de benim hayallerimi nasıl yıktığın aklıma geldi hemen. Kayısı ağacının çiçeklerini kuruttuğu gibi, ya da Erik çiçeklerinin hüzne gark olduğu gibi bende hüzne mahkum olmuştum. Demek ki bendeki tesirin Erciyes’in soğuğundan farksızmış. Kuruttun ümit çiçeklerimi. Hayallerimi yok ettin.
Düşüncelerim halka halka dizilirken, gözlerimi hayaline kapatıyorum. Soğuk ne kadar şiddetini artırırsa artırsın o anda hissetmiyorum. Bedenim donarken içimdeki volkan püskürüyor lavları tüm ruhumu yakıyor. Olanca gücümü toparlayıp sana koşuyorum gözlerim kapalı. Ellerini tuttum tutacağım arası yaklaşmışken dağın zirvesine çıkıyorsun. Yakalayamıyorum. Gözlerim kapalı. Yıllardır biriktirdiğim özlemin buz gibi erirken bedenimde ay ve güneş kadar hakikatli duruyorsun sanki karşımda.Gözlerim yine kapalı.Dokunmak, mutluluğu yakalamak, ruhuma saplanan zehirli hançeri fırlatıp atmak için çabalıyorum fakat nafile bir uğraş hayaline bile dokunamıyorum.
Soğukla birlikte gelen rüzgarın uğultusunda sesini, tenime her dokunuşunda baharı andıran kokunu duyuyorum. Nefes nefes içime çekiyor seni soluyoum. Baharda kırların kokusu hep seni andırıyor. Cıvıl cıvıl yüreğimin derininde senli duygularım oynaşıyor. Ah ettikçe damarlarım kuduruyor, çatlarcasına nabzım zonk zonk atıyor. Her atışında nabzım seni bana bir kez daha hatırlatıyor. Üzülüyorum. Gidişine, nedensizliğe, bir veda dahi etmeden kayboluşuna üzülüyorum. Neredesin, kiminlesin. Ne bir ses ne bir iz bırakmadın ya işte buna üzülüyorum. Soğuk değil beni donduran sevdamız adına yaptığın vefasızlık asıl beni öldüren.
Şehrin buz tutan caddelerine inat , bedenimde çöl sıcakları yakıp kavuruyor. Ruhum terliyor sana olan sevdamdan. Ansızın gelen soğuk gibi beni de kimse anlamıyor. Halime kimse bir anlam veremiyor. Meczup gibi daldan dala konuyor duygularım. Kimi zaman kızgınlığından kararıyor gözlerim. Kimi zaman mağduriyetinden özünü döküyor yanaklarımdan. Doyasıya ağlayamıyorum bile.
Islanmış yağmur sesi, sonsuzluğun dergahı mavi gökyüzü sana olan sevgimi bilen yüreğim gibi umutları taşısa da üzerime, artık tomurcuklanmayacak bendeki ağaçlar biliyorum.Beni yaşamaktan mahrum eden sensin. Seninde bir gün kapını çalacak yokluk. İşte o zaman beni anlayacaksın. İş işten geçmeden bunu anlayamayacaksın.
Erciyes’in soğuğu o zaman seni saracak. Egenin imbatı seni kurtaramayacak. Karadeniz’in fırtınaları yüreğinde devleşecek. Çırpınacaksın feryat edeceksin. Kurtulmak için benden bir dal arayacak ellerin. O anda sebep benim diyeceksin. Unutma ki tüm suçlusu sensin.
Hani karanlıktan korktuğumuz için nefret etmeyiz de, karanlığın elimizden aldığı hareket hürriyetinden, görme hürriyetinden bizi mahrum ettiği için nefret ederiz ya. İşte sende o gün benden sebepsizce ayrılışından dolayı kendinden nefret edeceksin. Kör karanlığı ellerinle getirdiğine bin pişman olacaksın. Belki de kendini cezalandıracak affetmeyeceksin. Kim bilir belki de bir daha adımı anmayacaksın.
Şehrin silüeti kararmaya başladığı şu saatlerde soğuğun etkisiz hale geldiğini hissediyorum. Hava kararmaya başlıyor. Mevsimin sıcaklık derecesi yavaş yavaş yerini almaya başlıyor. Her şey yerine geliyor. İnsanlar sokakları dolduruyor. Hayat bu devam ediyor. Hem de eskisine inat daha canlı.Fakat ne kayısı çiçekleri, ne erik çiçekleri geri gelmiyor. Tıpkı senin gidişinle öksüz kalan sevdam gibi hüznü üzerine libas yapıyor. Donduğumu kendime geldiğimde anlıyorum. Sen gittin ya inan çok üşüyorum.
Süleyman KARACABEY
YORUMLAR
Henüz yorum yapılmamış.