- 680 Okunma
- 1 Yorum
- 0 Beğeni
KÖTÜSÜ DE VARDIR ELBET AMA EN İYİSİ BENİM BABAM
Var oluşun iki sebebinden biridir baba. Karın doyuran, üst baş giydiren, harçlık veren, okutan, büyüten... Ne zordur aslında baba olmak. Say say bitmez vazifeleri.
Herkes babasını çok sever elbet.
Biraz aksidir, babam. Hani "eski adamlardan" deriz ya, öyle. Bize hiç sarılmazdı babam. Saçımızı okşamaz, yanağımızdan öpmezdi. Eğilip yanağını uzatır, hep biz onu öperiz. Bizi sevdiğini hiç söylememiştir.
Hiç güneş doğmamıştır sırtında babamın. Her sabah erkenden kalkar vazifesini başına giderdi. Büyük bir ailesi vardı çünkü bakılması gereken. Herkes onun eline bakardı. Ne çok severdi bize çikolata getirmeyi. Gözlerimizdeki sevinci gördüğünde hafifçe gülümsediğini de unutmam.
Babam asla geç saatlere kadar oturmamıza izin vermemiştir. Onun gibi bizim de yapmamız gerekenler vardı. Adile Naşit’in -uykudan önce- sini seyreder yataklarımıza giderdik. Uyumayıp lak lak edersek çok kızardı babam, kulağımızı ısırırdı. Sonra da popomuza birer şaplak.
Rize’de büyüdüm lise ikiye kadar. Sonra toparlanıp Ankara’ ya taşındık. Rize’de kızlar küçük yaşta evlenip çoluk çocuğa karışıyordu. Öyle olmamızı istememişti babam. "Benim kızlarım okuyacak, iş güç sahibi olacak" demişti hep.
6 kardeşiz biz. Üşenmedi, erinmedi, herbirimizi okuttu babam. Zaman onun da cebini, dermanını tüketti ama o hepimizi meslek sahibi yaptı.
Özel üniversitede okuttu beni babam. Çok zor okuttu, çok sıkıntı çekti. Çalışırken kullandığı makinaları, araçları sattı, beni okutabilmek için. Hatta çok sevdiği otomobilini bile satmak zorunda kaldı, okul taksitlerim için. Hiç unutamadığım şeylerden biridir bu. Hiç söylememiştir babam ama her fedakarlığında hissettim ben, onun da beni sevdiğini.
Aksi bir adamdır babam. Süslü sözleri bilmez, "eline sağlık" bile demez. Güzel bir şey söylemek istese dili, eleştirir sadece, can acıtır. Ama tanıyorsanız onu, kelimelerinin içinde gizli o şifreyi çözersiniz sevgisine dair.
Eski adamlardandır babam. Hep kendi istediği olsun, herkes ona ayak uydursun. İtiraz istemez, hele eleştirilmeyi hiç sevmez. Hemen kızar, bağırır. Kendi söylediğine bile zor ikna edersiniz onu.
Doruklarından kar eksik olmayan dağlar gibiydi babam. Soğuk, ulaşılmaz ve mağrur. Çok uzakta bile olsa yürüyüşünden tanırdım onu. Ellerini arkaya dönük şekilde yürürdü babam. Ayaklarını hep sağlam basardı yere. Başı dik, göğsü hep ileride.
Rize’de, kendi zamanında okuyan ender insanlardan biriydi babam. Hep büyük işler yaptı. Herkes tarafından çok sevildi. En çok da saygı gördü.
Zaman ona da acımasız davrandı. Hayatın yükünü fazlasıyla taşıdı sırtında. Hepimiz büyürken dertlerimiz de büyüdü, sorunlarımız da. Okuduk, iş güç sahibi olduk ama onun istediği gibi evlatlar olamadık belki de.
Bir de "içersen ölürsün" dedikleri o illetti en yakın arkadaşı. En çok onunla dost oldu, onunla zaman geçirdi. Aslında zaman değildi acımasız olan en yakın bildiği arkadaşıydı onu sırtından vuran.
Doruklarından kar eksilmeyen dağlar gibiydi ya babam, şimdi KOAH hastası. Küçük bir çocuk gibi. İlgiye, yardıma muhtaç. Her gün 16 adet ilaç içiyor, bacakları dik dursun diye ama o çok sevdiğim yürüyüşü bile değişti. İlaçlar, karaciğerini, böbreklerini, midesini de bitiriyor. Günden güne eriyor babam. Bir gözü neredeyse hiç görmüyor artık. Diğerinde de SARI NOKTA var. Göz görmezse yürüyemezmiş ya insan, çok yi bilirim.
En çok da oksijene gerek var, yaşaması için. Günde 18 saat oksijen makinasına bağlı kalıyor. Eli ayağı bağlanıyor ya, gözlerinin dolduğunu görebiliyorsunuz o mağrur adamın. Şimdi hep titrek dudaklarından dökülen kelimeler. Kulakları da pek duymuyor artık, kabul etmek istemese de. Çok severdi tv seyretmeyi... Bizi bile görmek de zorlanıyor artık. Ne zordur göremeden yaşamak, tek gözle bile düzgün yürüyemezken insan.
En çok kış aylarında hastalanıyor, ateşleniyor babam. Oksijen eksikliği ciğerlerini iltihap dolduruyor. Bilincini yitiriyor, ellerini ayaklarını kontrol edemiyor. Hastane yatağı bile alıştı babamın ziyaretine. O yataktan kalkacağı günü sabırsızlıkla bekliyor babam. Biraz iyi hissetse "Gidelim, evde iyi olurum" diyor. Kışın hiç dışarı çıkamadığı evini bile çok özlüyor babam.
Eski adamlardandı ya babam, annemin yedinci çocuğu şimdi o. Hep gözü üstünde annemin. İlaçlarını verirken elleri titriyor. Ondan bahsederken gözleri doluyor, dudakları titriyor. Onu ilk gördüğü gün gibi sevdiğini söylüyor annem, herşeye rağmen.
Zaman çok acımasız davrandı babama. O dağ gibi adam küçük bir çocuk gibi şimdi. Yanındaki tepeye yaslanmış, yaşama savaşı veriyor.
Hiç sevdiğini söylemedi babam. Ne bize ne de anneme. Ama ben biliyorum. Sevgi değil midir onu bunca eziyetli yükün altına sokan? Onun bizi çok sevdiğini biliyorum.
Biz de onu çok üzdük belki, çok yıprattık. Emeklerine layık olamadıysak affet bizi baba. Onun da birşeyi bilmesini çok istiyorum.
SENİ ÇOK SEVİYORUM, BABA.
YORUMLAR
gözlerimi nemlendirdi bu yazı... Allah bu güzel babanın yar ve yardımcısı olsun inşallah iki cihanda da...